(Bu bölüm, Stacey Jacobs ile beraber hazırlanmıştır.)

İslam’ı kabul eden kişilerin en büyük yüzdesini Afrika-Amerika toplumu teşkil eder. Siyah Müslümanlar içindeki en baskın akımlardan biri, İslam Ulusu olarak adlandırılır, şimdiki önderinin ismi ise Louis Farrakhan’dır. İslam Ulusu’nun geçmişini kısaca gözden geçirmemiz, bu akımın neye inandığını anlamamız için yardımcı olacaktır. Ancak her şeye rağmen yine de önceden dikkatinizi çekmemiz gereken bir nokta var: Bu grup, birçok Müslümanlar tarafından samimi bir İslam biçimi olarak görülmez, çünkü İslam Ulusu Muhammed’den sonra başka bir peygamberin varlığını kabul eder. Ayrıca, aşağıdaki incelemenin de doğrulayacağı gibi, Tanrı hakkındaki görüşleri dahil olmak üzere pek çok konuda “İslam’dan sapmış” olarak görülen bir akımdır.

I. Bu Akımın Geçmişi
Louis Farrakhan

Muhammed 1975 yılında öldüğü zaman, Siyah Müslümanlar ve ortodoks İslam arasında bir birleşme sağlamaya çalışan oğlu Wallace Deen, babasının yerine geçti. Louis Farrakhan başlangıçta Deen’in grup önderliğini desteklemesine rağmen, bu önerilen eğilim kendisi için kabul edilemez bir eğilimdi. Farrakhan o dönemde Harlem Camii’nin imamıydı ve o tarihlerde İslam Ulusu akımında esas itibarı ile buyrukları veren ikinci kişiydi. Farrakhan, İlyas Muhammed’in öğretişlerini tercih etti ve 1977 yılında Siyah Müslümanlar’dan ayrıldı ve kendi akıllı ve güvenilir öğretmeninin öğretişine döndü. “İslam Ulusu” (bu isim, aynı zamanda İlyas Muhammed tarafından da kullanılan bir isimdi) adını taşıyan grubu başlattı. Sonuç olarak, Wallace Deen’in Siyah Müslümanlar’ı diğer Müslümanlar’a katıldılar ve şimdi Amerikan Müslüman Misyonu (Amerikan Müslüman Toplumu) olarak bilinmekteler; bu gruba beyazların da katılmalarına izin vererek İlyas Muhammed tarafından yapılan ırksal nefret hatasını da ortadan kaldırmış oldular.

İslam Ulusu’nun şimdiki konuşma sanatının içindeki küçük bir örnek Sidney Ahlstrom’un A Religious History of the American People (Amerikan Halkının Dinsel Tarihi) kitabında çok iyi bir şekilde özetlenir:

[Onların] eskatologyası (ölümden sonraki yaşama ait konu), Tanrı’nın gelmiş olduğunu öğretir; bu yaşamdan sonra başka bir yaşam yoktur; cennet ve cehennem yalnızca birbirlerine karşıt olan iki yersel koşuldur; öbür dünya (M.S. yaklaşık 2000 yılında başlayacak olan) Hristiyan dini de dahil olmak üzere Kafkasyalı gaspçıların şimdiki “zenci” (amerikan dilinde argo) uygarlığının sonudur. Öbür dünya, Siyah Ulusun kurtarılması ve onların tüm yeryüzü üzerindeki görkemli egemenliği tarafından izlenecektir (1972, sayfa 1068).

İslam Ulusu’nun mesajı (Million-Man March’da Farrakhan tarafından sunulduğu gibi) görünürde, bir sosyal kefaret ve uzlaşmadır; bu mesaj, siyahi toplumu ahlaki ve etik üstünlük için mücadele etmeye yapılan bir çağrıdır. Farrakhan, dinleyicileri, uyuşturucu maddelerden, fuhuştan ve şiddetten vazgeçmeye ve kendilerini “ruhsal, ahlaki, zihinsel, sosyal, siyasi ve ekonomik” konularda gelişmeye adanmaya çağırdı (1995). Bu konular, ırk konusunun üstüne çıkması gereken övgüye değer ilgi alanlarıdır. Eğer suç oranlarında düşüş, ekonomik üretkenlikte artış ve Afrika-Ameri­kalıların yaşam kalitesinde Farrakhan’ın çabaları nedeni ile kapsamlı bir gelişme olursa, o zaman tüm insanlar sevinmek için bir nedene sahip olacaklardır.

Farrakhan, Million-Man March konuşmasında Amerika Birleşik Devletleri’nin temelinin özünde çürümüş olduğunu ileri sürdü. Çünkü bu ülke başlangıçtan itibaren beyazların üstünlüğü tarafından karakterize edilmiştir. Örneğin, Farakhan bu konuda şunları söyledi:

Mühür ve Anayasa [Amerika Birleşik Devletleri’nin- BTB], temeli inşa eden babaların düşüncesini yansıtır, bu ülke Beyaz insanlar tarafından kurulan ve Beyaz insanlar için olan bir ülke olmalıydı. Yerel Amerikalılar, Siyahlar ve tüm diğer Beyaz olmayan kişilerin bu ülkenin gerçek vatandaşlarının yüklerini taşıyan kişiler olmaları gerekiyordu (1995).

Bu bilgilerin ışığında İslam Ulusu’nun resmi inançları, asıl öğretişinin temelinde bulunanı daha net olarak görmek için incelemeye tabi tutulabilir.

II. Siyah Müslümanlar Neye İnanırlar

(The Final Call –Son Çağrı– bilgisayar versiyonunun “Müslüman Programı” kısmından alındı)

  1. Doğru Adı Allah olan Tek Tanrı’ya İNANIRIZ.
  2. Kutsal Kuran’a ve Tanrı’nın tüm peygamberlerinin Kutsal Yazılarına İNANIRIZ.
  3. Kutsal Kitap’ın gerçek olduğuna İNANIRIZ, ama tahrif edilmiş olduğuna ve insanlığın Kutsal Kitap’a eklenmiş hatalar ile tuzağa düşürülmemeleri için yeniden yorumlanması gerektiğine inanırız.
  4. Allah’ın peygamberlerine ve onların insanlara getirmiş oldukları Kutsal Yazılara İNANIRIZ.
  5. Ölmüş olanların fiziksel olarak değil ama zihinsel olarak dirilişlerine İNANIRIZ. Zenciler olarak adlandırılan kişilerin zihinsel dirilişe en çok ihtiyaç duyan kişiler olduklarına İNANIRIZ. Bu nedenle ilk olarak onlar dirileceklerdir. Ayrıca, Tanrı’nın seçmiş olduğu insanlar olduğumuza inanırız. Tanrı’nın reddedilenleri ve küçük görülenleri seçeceği yazılmıştır. Bu son günlerde, Amerika’da zenci olarak adlandırılan kişilerin bu tanıma en çok uyan kişiler olduklarından eminiz. Doğru kişilerin dirilişine inanırız.
  6. Yargıya İNANIRIZ; bu ilk yargının Tanrı’nın açıklamış olduğu gibi, Amerika’da gerçekleşeceğine inanırız.
  7. Zenci ve Beyaz Amerikalılar olarak anılan kişilerin tarihte ayrılacakları zamanın şimdi olduğuna İNANIRIZ. Siyah adamın adının gerçekten özgür kılınması gerektiğine İNANIRIZ. Bu ifade ile anlatmak istediğimiz şudur: Siyah adamın köleliği sırasında efendilerinin kendisine zorla koymuş olduğu adlardan özgür kılınması gerekir. Eğer gerçekten özgür isek, o zaman kendi halkımızın adlarını taşımamız gerekir – Yeryüzünün siyah insanları.
  8. Tanrı’da olan ya da olmayan, tüm insanlar için adalet uygulanması gerektiğine İNANIRIZ; insani varlıklar olarak bizim de diğerleri gibi eşit derecede adaleti hak ettiğimize inanırız. Kölelik zamanımızdaki efendilerimiz ile “özgür kılınmış köleler” konumunda kişiler olarak eşit olduğumuza inanmıyoruz. Amerikan vatandaşlarını bağımsız kişiler olarak görür ve onlara ve bu ulusu yöneten yasalarına saygı duyarız.
  9. Bütün ırkları aynı sosyal gruplarda birleştirme önerisinin ikiyüzlü bir öneri olduğuna ve Siyah insanları aldatmaya çalışan kişiler tarafından teklif edildiğine İNANIYORUZ. Bu insanlar Siyah halka özgürlük, adalet ve eşitlik gibi konularda 400 yıl boyunca açıkça düşmanlık etmiş olan kişiler, şimdi aniden siyah halkın “dostları” olduklarına onları inandırmaya çalışıyorlar. Ayrıca, bu tür bir aldatmanın, tarihte, Siyah halkın bu ulusun Beyazlarından ayrılma zamanının geldiğini fark etmelerine engel olmak için amaçlandığına inanıyoruz. Eğer Beyaz insanlar, Zenci olarak anılan kişilere karşı sözlü olarak ifade ettikleri dostlukları konusunda samimi iseler, o zaman bunu Amerika’yı köleleri ile ikiye ayırarak kanıtlayabilirler. Amerika’nın, milyonlarca işsiz halkına olduğu gibi 20.000.000 siyah insana da hiçbir zaman yeterli iş sağlayacağına inanmıyoruz.
  10. Kendimizi doğru Müslümanlar olarak beyan eden bizler, insanların yaşamlarına son veren savaşlara katılmamamız gerektiğine İNANIYORUZ. Bu ulusun bizi bu tür savaşlarda yer almaya zorlaması gerektiğine inanmıyoruz, çünkü Amerika bize uğruna savaşabileceğimiz bir bölge vermeyi kabul etmediği sürece savaşmak bize hiçbir yarar sağlamaz.
  11. Kadınlarımızın diğer ulusların kadınları gibi saygı görmeleri ve korunmaları gerektiğine İNANIYORUZ.
  12. Allah’ın Efendi W. Fard Muhammad’ın kişiliğinde 1930 yılının Haziran ayında göründüğüne İNANIYORUZ; O, Hristiyanlar tarafından uzun zamandır beklenen “Mesih” ve Müslümanlar’ın “Mehdisi”dir.
  13. Ayrıca, son olarak Allah’ın Tanrı olduğuna ve ONDAN başka Tanrı olmadığına ve O’nun, hepimizin birlikte barış içinde yaşayabileceğimiz evrensel bir esenli hükümeti getireceğine İNANIYORUZ.

III. Tanrı Görüşü
Farrakhan’ın Tanrı Görüşü

Yazılış tarzı tektanrıcılıktan yana olmasına rağmen, “Tek Tanrı”, Tanrı’yı ve O’nun peygamberlerini tanımlamak için kullanılan dil, panteistik (kamutanrısal), dualistik (ikili prensibine ait), politeistik (çoktanrıcılık) ve hatta panenteist (süreç teolojisi) olarak çeşitli şeklerde yorumlanabilir. Siyah savunucularından Dr. Jerry Buckner şu iddiayı öne sürer: “İslam Ulusu, çok tanrılı bir dindir. Edebiyatlarındaki çeşitli referanslar pek çok tanrıya duyulan bir inanca işaret ederler ve tarih yazan 23 bilimci-tanrılardan oluşan bir konsey mevcuttur.” Bunlardan biri olan Yakup, “…Tanrı’ya ve konseye zarar vererek isyan etti. Siyah ırka tekrar vurmaları için şeytanların beyaz ırkını yarattı.” 1

Louyis Farrakhan Tanrı’dan (Allah) sonsuz karanlıktan kendi kendini yaratmış olan olarak söz eder. Farrakhan şöyle yazdı: “Muhterem İlyas Muhammad, bize Tanrı’nın kendi kendini yarattığını söyledi. Kutsal Kuran, O’nun doğrulmadığını söyler. Eğer Tanrı doğrulmadı ise, o zaman Tanrı Kendisini Başlatandır. Tanrı’nın kendini yaratma süreci içinde pek çok şeyin üstesinden gelmesi gerekti.” Birine göre, “Hayal kırıklığını kendi evriminin adımı ile yenmesi gerekti ve bu adımın hayal kırıklığı sabrı oluşturdu.” 2

Tanrı, insanlar gibi karanlıktan biçim aldı. “Tanrı’nın Kendisini yarattığı karanlığın, kadının rahminin karanlığının üç katı dışında benzeri yoktur. Tanrı, kadının rahmini, Kendisinin gelmiş olduğu rahmin bir aksisedası (yankısı) yaptı.” Bu yüzden, “Eğer hücrenin özünde ışık var ise, orada enerji de vardır, zeka da vardır. Tanrı kendisini karanlığın içinde biçimlendirdi. Karanlığı yenmesi gerekiyordu.” Bu nedenle, “O (Tanrı) var olduğu zaman, Kendisinin bir ışığı olarak var olur, karanlıktan çıkıp gelir; bizler de O’nun başlangıcına tanıklık ederek aynı yol ile var oluruz.” Farrakhan sözlerine şöyle devam eder: “O, karanlığın içinde Kendisinin bir ışığıydı. Bu nedenle burada bir ikilik mevcuttur. O’nun, karanlıktan çıkıp yükselen ışığı. O, ölümün ortasındaki yaşamdı. Bu bağlamda ölüm, bir amaca ya da işleve sahip olmayan cansız bir konu olarak tanımlanır.” 3

Farrakhan, aynı zamanda insani varlıklardan arıtılmaya ihtiyacı olan bir altına, bir “tanrısal öze” sahip olanlar olarak söz eder. “Arıtıldığımız zaman, Tanrı’nın tanrısal ruhunun ve bilgeliğinin sonsuz taşıyıcıları olacağız, ve bunlar bizi böylece Tanrı’nın gerçek evi yapacaklar.” Ama her şeye rağmen mutlak panteizm (kamutanrıcılık) konusunda, bizim Tanrı’nın bir “benzeyişi” olduğumuzu ileri sürerek yine de eksik kalır. “Benzeyiş ifadesini kullandığımız zaman, bu, bizim biçim, görünüm ve suret açısından Tanrı gibi olduğumuz anlamına gelir. Bizler bir kopya, bir tip, bir şekil alma olarak adlandırılabiliriz… Bunun anlamı, ayna gibi göstermek ya da yansıtmaktır.” 4

Eğer Tanrı’nın kendini yaratması birebir olarak ele alınırsa, o zaman, Tanrı’nın Kendisini hiçbir şeyden yarattığı gibi mantıksal bir anlamsızlık ile karşılaşılır.

Aynı şekilde, eğer “tanrıların konseyi” tek sonsuz ve doğrulmamış Tanrı’nın sınırlı yaratıkları olarak alındıkları takdirde, tektanrıcılığın bir sureti elde bulundurulabilir. Ama yine de eğer, üstün Tanrı (Allah) diğer sınırlı tanrılar arasında yalnızca tek üstün Tanrı ise, o zaman Farrakhan’ın görüşü çoktanrıcılığın bir biçimi olan, Greklerin Zeus’ta sahip oldukları gibi bir inanç olan henoteizme (diğer tanrıların varlığını inkâr etmeden tek bir tanrıya tapınma) indirgenmiş olur. Sistemli bir teoloji ve metafizikten yoksun olan Farrakhan, geleneksel kategoriler ile ilgili olarak Tanrı hakkında uygun bir görüşü çerçevelemek için gerekli aracıyı tedarik etmez.


1. Bakınız Buckner, “Witnessing to the Nation of Islam,” (İslam Ulusuna Tanıklık Etmek) Christian Research Journal 20, no. 3 (Ocak-Mart 1998), 40-41.

2. Farrakhan, “The Name of the True Religion” (Gerçek Dinin Adı), The Final Call, Şubat 17, 1998, 20-21.

3. Aynı kitapta.

4. Aynı kitapta.