11 Eylül olaylarından sonra, şiddet ve din konuları bir kez daha yoğun bir şekilde gündeme gelerek tartışılmaya başlandı. Bizim inandığımız şudur: Çağdaş kökten dinci İslam’da şiddet ve terörizmin yükselmesine çeşitli politik, sosyo-ekonomik ve kültürel unsurlar önemli ölçüde katkıda bulunsalar dahi, İslam’ın özünden ve orijininden kaynaklanan bir boyutu olduğunu görmezden gelemeyiz.
Burada belirtmek istediğimiz nokta oldukça basittir. Müslümanlar’ın çoğu barışsever kişilerdir. Ancak buna rağmen, Tanrı’nın adını kullanarak şiddet ve terör eylemleri uygulayanlar Kuran’ın öğretişlerini ve peygamber Muhammed’in kendi eylemlerinden örnekleri temel alıp kullanarak eylemlerini yeterince haklı çıkartabilmektedirler! Medya kanalı ile sık sık şunu duyarız: Müslüman teröristler ve İslam arasındaki ilişki KKK ve Hristiyanlık arasındaki ilişki gibidir. Bu kıyaslamanın yanlış olduğu aşikârdır. Şiddet eylemlerine karışmış olan Hristiyanlar, İsa Mesih’in kesin öğretişlerine ve eylemleri ile verdiği örneklere ihanet etmektedirler. Öte yandan, Tanrı’nın adını kullanarak söyledikleri düşmanlarını yok etmeyi üstlenmiş olan Müslümanlar Tanrı’nın Kuran’da yer alan buyruklarını izlediklerini ve peygamberlerini kendilerine örnek alarak onu taklit ettiklerini iddia edebilmektedirler.
Biz burada elbette, tüm Müslümanlar’ın İslam’ın öğretişlerini uygulamak için şiddet eylemlerinde bulunmak zorunda olduklarını ima etmiyoruz, söylediklerimizin bu şekilde anlaşılmamaları gerekir. Müslüman dünyasının çoğunluğunun terör ve şiddet eylemlerini kınadıkları kuşkuya yer vermeyen bir gerçektir. İslam’da, çeşitli ve genellikle birbirleri ile çelişen yorumlar içeren pek çok düşünce akımları vardır. Tüm bunlara rağmen bizim yaptığımız en önemli ayırım şudur: İslam’da şiddete başvuran azınlık gruplar İslam için bir doğru yoldan ayrılma örneği teşkil etmezler, aslında bu gruplar yasal olarak İslam’a özgü Cihad’ın temel parametreleri içinde çalıştıklarını ileri sürebilirler. Şimdi öne sürdüğümüz iddiayı desteklemek için kanıt konusuna dönüş yapacağız.
Kuran’ın Şiddete Verdiği Destek
İslam tarihinde Tanrı’nın adı uğruna şiddetin desteklenmesi ve kutsal bir savaşta şehit düşmenin yücelikleri ile ilgili kullanılabilecek ve kullanılmış olan Kuran ayetlerinden yalnızca bazılarını sıralıyoruz:
2:190-193 “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın …Onları nerede yakalarsanız öldürün … din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın….”
2:216 “Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
2:224 “O zaman Allah yolunda savaşın ve bilin ki, Allah hakkı ile işitendir, hakkı ile bilendir.”
3:157-158 “Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır. Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de, Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.”
3:169 “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.”
3:195: “Hicret edenler, yollarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükafaat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükafaatın en güzeli Allah katındadır.”
4:101 “Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.”
4:74, 75, 76 “O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür ya da galip gelirse, biz ona büyük bir mükafaat vereceğiz. Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınların ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de Tağut (Şeytan) yolunda savaşırlar. O halde siz Şeytan’ın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz Şeytan’ın hilesi zayıftır.”
4:89 “Arzu ettikler ki, kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebep ile onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirler ise, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün.”
4:95 “Müminlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlar ile, Allah yolunda malları ile, canları ile cihad edenler eşit olamazlar. Allah, malları ile, canları ile cihad edenleri, derece itibarı ile cihattan geri kalanlardan üstün tutmuştur.”
5:33 “Allah’a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları ya da ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.”
5:51 “Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”
8:12-16 “Hani Rabbin meleklere, ‘Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına’ diye vahyediyordu. Bu, onların Allah’a ve Resulüne karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir … Ey iman edenler. Savaş düzeninde iken, kâfirler ile karşılaştığınız zaman, sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın). –Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç– böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!”
8:59,60 “İnkâr edenler, asla yakayı kurtardıklarını zannetmesinler. Çünkü onlar (sizi) aciz bırakamazlar. Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Alah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz.”
8:65 “Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunur ise, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunur ise, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.”
9:5 “… Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin.”
9:14 “Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin elleriniz ile azap etsin, onları rezil etsin …”
9:29 “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan hak din İslam’ı din edinmeyen kimseler ile, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleri ile cizyeyi (dini vergi) verinceye kadar savaşın.”
47:4 “(Savaşta) inkâr edenler ile karşılaştığınız zaman, boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertip etkisiz hale getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbiriniz ile denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkartmayacaktır.”
61:4 “Hiç şüphe yok ki, Allah kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.”
Bu tür Kuran ayetlerinin yalnızca okunması bile pek çok Müslüman’ın, Yahudiler’e, Hristiyanlar’a ve Müslüman olmayan diğer kişilere nefret ve düşmanlık duymalarını ne kadar kolaylaştırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Pek çok Müslüman, Kuran’da yer alan daha “açık fikirli” ve “belirli sınırlar içinde bulunan” bazı ayetlerden alıntı yapmaya daha istekli olmasına rağmen, Kuran’da bulunan Tanrı’nın isteğini bulmak ve buna itaat etmek isteyen adanmış bir Müslüman’ın bu yukarıdaki bölümlerden ne kadar ağır bir şekilde etkilendiği göz ardı edilemez. Peygamber Muhammed’in kendisinin dışındaki diğer örneklere devam etmeden önce, bazı Müslümanlar’ın bu noktada ortaya koydukları iki konuya karşılık vermemiz gerekir.
Bazı İtirazların Yanıtlanması
Pek çok kişi, savaşmayı destekleyen Kuran ayetlerinin İslamiyet’in başlangıcı ile ilgili özel bir durum nedeni ile var olduklarını ileri sürerler. Peygamber Muhammed’in, görevinin ilk on üç yılında Mekke’de zulüm gördüğünden, Medine’deki son on yılı içinde bulunduğu askeri eylemler için aklandığını ileri sürerler ve bu askeri eylemlerin İslam akımını geliştirmek için bir destek niteliği taşıdığını düşünürler. Ancak, bu tür bir mantık şu sorunu yaratır: Kuran’ın kendisinin hiçbir yerinde yukarıda ifade edilen savaşma konusundaki buyruklar, özel bir zaman dönemi ile sınırlı değildir ya da özel bir insan grubuna karşı değildir. Eski Antlaşma’daki Yeşu Kitabında yer alan tanrısal buyruklardan farklıdırlar; buradaki buyruklar bir zamana, yere ve insan grubuna özgüydü. Müslümanlar Kuran’daki buyrukların evrensel olduklarına ve bu nedenle tüm zamanlar ve yerler için geçerli sayıldıklarına inanırlar.
Kulağa hoş gelen ikinci bir itiraz, İslam’ın bir barış dini olduğu ve İslam’daki savaşın yalnızca kendini savunma amaçlı olduğudur. Rağbet gören bir Müslüman savunucusu olan Jamal Badavi (Cemal Bedevi) bu konuda şu iddiayı öne sürer: “Silahlanarak yapılan cihad’a yalnızca iki koşul var olduğu zaman izin verilebilir: birincisi, kendini savunmak için, ve diğeri baskı ve zulme karşı savaşmak.” 1 Badavi, İslam’da silahlanarak yapılan cihad’da mevcut olan koşulları tanımlarken, oldukça kesin ifadeler kullanmasına rağmen, eksik bıraktığı konu, “kendini savunma” ve “baskı ve zulme karşı savaşma” ile ilgili tanımlamaların genelde anlaşılandan daha geniş olmalarıdır. Pek çok Müslüman, eğer bir ulusun önderleri İslam’ın kuralını kabul etmezler ise, o zaman bu önderlerin “baskı ve zulüm yapan kişiler” olduklarına ve bu nedenle savaşmak için yasal bir hedef oluşturduklarına inanırlar. 2 Pek çok Müslüman, Amerika’nın Hollywood değerlerini tüm dünyaya ihraç etmesi aracılığı ile kültürel bir saldırgan olduğunu ve bu nedenle Amerikalılara karşı yapılacak herhangi bir savaşın kendini savunmak olacağını ileri sürerler. 3 Bu nedenle, Müslüman bir grubun “kendini savunma” ve “baskı, zulüm” koşullarını tanımlayabilmesi ve böylelikle şiddeti İslami açıdan aklayabilmesi için bir son yoktur.
Peygamber Muhammed’in Yaşamında
Şiddete Verilen Hizmet
Şimdi dikkatimizi, peygamber Muhammed’in eylemleri ve sözleri ile ilgili yalnızca birkaç örneğe yöneltelim. Bunu yaparken amacımız, Müslümanlar’ın şiddetin çağdaş dünyada tanıklık edildiği şekilde kullanımı için kanuna uygunluk arz eden bir yol bulup bulamayacaklarını görmektir. Bu tezimizi desteklemek için yalnızca en eski, yetkin ve orijinal İslami yazıları kullanacağımızı okuyucuya hatırlatmak isteriz. Peygamber Muhammed ile ilgili ilk biyografi İslami dönemin ikinci yüzyılında İbn İshak tarafından yazıldı ve daha sonra üçüncü yüzyılda İbn Hişam tarafından düzenlendi. Bu eser, A. Guillaume tarafından The Life of Muhammad (Muhammed’in Yaşamı) adı altında çevrildi ve 1955 yılında Oxford University Press tarafından basıldı. Bunu izleyen anlatımlar, bu biyografide bulunan peygamber Muhammed’in ve ona eşlik eden kişilerin sözlerinin ve eylemlerinin bazılarıdır.
Muhammed’in İlk Biyografisinden Örnekler
622 yılında peygamber ve izleyicileri Mekke’den hicret ettikleri zaman, peygamberin yazdığı Medine anayasasında şunları okuruz: “İnanan biri, inanmayan biri uğruna inanan birini öldürmeyecektir. Aynı şekilde inanan birinin aleyhinde inanmayan birine yardım etmeyecektir… İnananlar, inanmayanları kendi dışlarında bırakarak birbirlerinin dostlarıdırlar… İnananlar birbirlerinin Tanrı yolunda dökülen kanlarının öcünü almalıdırlar.” 4
Muhammed’in buyruk verdiği öldürmeler dizisinin ilki İbnu’l Aşraf adlı yaşlı bir Yahudi adam ile başladı. Suçu Müslümanlar’a karşı şiirler yazmaktı. Elçi şu soruyu sordu: “Beni İbnu’l Aşraf’dan kim kurtaracak?” İzleyicilerinden biri gönüllü oldu ve şöyle dedi: “Ey Tanrı’nın Elçisi, ben bu adam ile ilgileneceğim ve onu öldüreceğim.” Ve peygamber ona şu sözler ile karşılık verdi: “Eğer yapabilirsen yap bunu.” Peygamber, aynı zamanda öldürmeye gönüllü olanlara görevlerini yerine getirirken yalan söylemeleri ve hile yapmaları için açıkça izin de verdi. Anlatım, peygamberin izleyicilerinin yaşlı adamı gece yarısı, kandırarak nasıl evinden dışarı çıkarttıklarını ve üzerine kılıçlar ve bıçaklar ile nasıl atladıklarını ve onu vahşice nasıl öldürdüklerini tanımlayarak devam eder. Peygamberin izleyicileri görevlerini yerine getirdikten sonra peygambere geri döndüler ve “Tanrı’nın düşmanını öldürmüş olduklarını bildirdiler.” Yazar, bu olaya kaydettiği şu sözler ile son verir, “Tanrı’nın düşmanı üzerine yaptığımız saldırı, Yahudiler arasında dehşete neden oldu ve Medine’de yaşamını kaybetmekten korkmayan tek bir Yahudi bile kalmadı.” 5
Peygamber Muhammed’in bu biyografisinde okuduğumuz diğer olayı aktaralım: “Elçi şöyle dedi: ‘Gücünüzün yettiği her Yahudi’yi öldürün.’” Yazar daha sonra iki erkek kardeşin öyküsünü anlatır, kardeşlerden küçük olanı bir Müslüman idi. Bu buyruğu işittikten sonra, Müslüman olan küçük erkek kardeş, Yahudi bir tüccarı öldürdü. Büyük erkek kardeş, küçük kardeşinin eylemini eleştirdi. Küçük kardeş bunun üzerine şöyle dedi: “Onu öldürmemi bana buyuran kişi, seni öldürmemi buyursaydı, başını keserdim.” Büyük kardeş bu sözleri işitince şöyle dedi: “Tanrı hakkı için, seni bu noktaya getirebilen bir din, harika bir dindir!’ ve sözlerini bitirdikten sonra bir Müslüman oldu.” 6
Savaşlardan birinde, peygamber Muhammed’in amcalarından biri vahşi bir şekilde öldürüldükten sonra, Muhammed öylesine çok öfkelendi ki, şöyle dedi: “Eğer Tanrı, ilerde bana Kureyş üzerinde zafer verirse, o kabilenin adamlarından otuz tanesini kesip sakat bırakacağım.” Peygamberlerinin ne kadar üzüldüğünü gören izleyicileri şu iddiayı öne sürdüler: “Tanrı hakkı için, eğer Tanrı ilerde bize onların üzerinde zafer kazandırırsa, onları şimdiye kadar hiçbir Arap’ın sakat bırakmadığı şekilde sakat bırakacağız.” Şükürler olsun ki, peygamber daha sonra fikrini değiştirdi ve sakat bırakmayı yasaklama kararı aldı. 7
Yine Yahudi halkı ile ilgili bir başka ünlü olayda, peygamber Medine kentindeki iki Yahudi kabilesini daha önce sürdükten sonra kentin son Yahudi kabilesinin tüm yetişkin erkeklerini öldürttü ve onların tüm mülklerini, kadınlarını ve çocuklarını kendine aldı. Müslüman kaynaklar, bir günde başları kesilen Yahudi erkeklerinin sayısını 600 ile 900 arasında belirlerler. 8
Bir başka olayda, peygamber ve kendisine eşlik edenler, fethedilmiş bir kabilenin gizli hazinesini arıyorlardı. Bu gizli hazinenin nerede olduğunu bildiği sanılan bir kişi Muhammed’in yanına getirildi. Peygamber, hazinenin nerede olduğunu Müslümanlar’a söylemediği takdirde öldürüleceğini söyleyerek bu kişiyi tehdit etti. Kişi, onlarla iş birliği yapmayı reddettiği zaman, “Elçi, el-Zübeyir b. el-Avvam’a şu buyruğu verdi: ‘Hazinenin nerede olduğunu söyleyene kadar ona işkence yap.’ Bunun üzerine o da bir çakmak taşı ile bir ateş yaktı ve bu ateşi adam neredeyse ölünceye kadar onun göğsünün üzerinde tuttu. Elçi sonra onu Muhammad b. Maslama’ya teslim etti ve o da adamın başını kesti.” 9
Mekke’yi fethettikten sonra, birkaç kişiye herhangi bir dokunulmazlık olmaksızın peygamber tarafından öldürülmeleri emredildi. Bu kişilerin çoğunluğu tarafından işlenen suçlar, Muhammed’e karşı “taşlama” niteliğinde şarkılar yazılmasına neden oldu ve Mekke’deki görevi sırasında peygambere hakaret edildi. 10 Bağışlanılacak kadar şanslı olan kişilerden biri Abdullah b. Sa’d idi. “Muhammed’in, onun öldürülmesini buyurmasının nedeni, onun önceden bir Müslüman olması ve açıklamaları yazan kişi olarak kullanılmasıydı; sonra inancını değiştirdi ve Kureyş’e geri döndü.” Abdullah, Muhammed’e yakın bir kişinin üvey kardeşi olduğu için peygamberin söylediklerini işitti ve dokunulmazlık talep etti. Peygamber, istemeyerek de olsa ona dokunulmazlığını ihsan etti. Bağışlanan kişi yanlarından ayrıldıktan sonra, Muhammed yanında bulunan kişilere şunu söyledi: “Sessiz kaldım çünkü aranızdan birinin kalkıp onun başını vurmasını bekledim!” Ensarlar’dan biri şöyle dedi: “Ey Tanrı’nın Elçisi, o zaman neden bana bir işaret vermedin?’ O da bir peygamberin işaret ederek öldürmediği yanıtını verdi.” 11
Peygamber “sefere” gönderdiği komutanlarından birine, şu öğüdü verdi: “Tanrı yolunda herkes ile savaşın ve Tanrı’ya inanmayan kişileri öldürün. Ganimet konusunda aldatıcı olmayın; hile yapmayın, kimseyi sakat bırakmayın, çocukları öldürmeyin. Bu, Tanrı’nın buyruğu ve aranızdaki peygamberinin uygulamasıdır.” 12
Peygamber tarafından buyrulan bir başka öldürme olayı, Mekke’deki putperest muhalefetin önderi olan amcası Ebu Sufyan ile ilgiliydi. Müslüman gönüllüler bu görevi yerine getirmek için Mekke’ye yolculuk yaptılar. Ancak, suikast girişimi başarısızlığa uğradı. Medine’ye geri dönerlerken peygamberin izleyicilerinden biri yolda kendinden emin bir şekilde Müslümanlığı hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyleyen tek gözlü bir çoban ile karşılaştı. Öyküyü, Müslüman katilin kendi ağzından dinleyelim: “Adam uyumaya ve horlamaya başlar başlamaz, kalktım ve onu, şimdiye kadar hiçbir insanın öldürülmediği kadar korkunç bir şekilde öldürdüm. Yayımın ucunu sağlam gözünden içeri soktum, sonra yay adamın boynunun arkasından çıkıncaya kadar gözünü oydum... Medine’ye vardığım zaman… elçi bana ne olup bittiğini sordu ve olanları ona anlattığım zaman beni kutsadı.” 13
Peygamberin biyografisi bu öykü ile birlikte peygamber tarafından emredilen başka iki “başarılı” öldürme olayından da söz eder. Ebu Afak, yazdığı bir şiir aracılığı ile “elçiye olan sevgisizliğini gösterdi.” “Elçi şöyle dedi: ‘Bu alçak adam ile benim yerime kim ilgilenecek?” Bu sözler üzerine Salim b. Umayr… ileri çıktı ve adamı öldürdü.” 14 Bu katliamdan sonra, Esma b. Marvan adında bir kadın, “Sevgisizliğini gösterdi ve aynı zamanda peygambere karşı olan bir şiir de yazdı.” Elçi, kadının söylediklerini işittiği zaman şöyle dedi: ‘Marvan’ın kızından beni kim kurtaracak?’ Peygamberin yanında bulunan Umeyr onun ne söylediğini işitti ve aynı gece kadının evine gitti ve onu öldürdü. Ertesi gün, elçinin bulunduğu yere geldi ve ona ne yaptığını söyledi, Muhammed bunun üzerine şöyle dedi: “Ey Umeyr, sen Tanrı’ya ve O’nun elçisine yardım ettin!” 15
Yukarıda verilen örneğin (bu örnek peygamberin ilk biyografisinde yer alan şiddetin ayrıntılı bir listesinde hiçbir şekilde yer almaz), İslam ideolojisine ve onun tam teslimiyet talebine karşı çıkan herkesi öldürmeyi ve yok etmeyi yeterince haklı çıkartan bir örnek olduğunu bir kez daha düşünmeden edemiyoruz. Ama her şeye rağmen, Müslüman tutumunu ve davranışını biçimlendirmek için daha da önemli olan, böyle bir biyografinin kayıtları değil, hadis edebiyatında yer alan, Muhammed’in sözlerinin ve eylemlerinin koleksiyonudur.
Hadislerden Örnekler
Şimdi hadis kitaplarında yer alan birkaç örneğe bakmak istiyoruz. Aşağıda yapılan alıntılar, İslam’da Kuran’dan sonra ikinci derecede önem taşıyan en yetkin kitap olan Buhari’nin hadis koleksiyonundan alınmış birkaç örneği oluştururlar (Sahih-i Buhari, 9 cilt, Dr. Muhammed Muhsin Han tarafından tercüme edildi, El Nabaviya: Dar Ahya Us-Sunnah, n.d.).
Allah’ın elçisi söyledi: “Cennetin, kılıçların gölgelerinin altında olduğunu bilin.” 16
Allah’ın elçisi söyledi: “Bana, insanlar şu sözleri söyleyene kadar onlar ile savaşma emri verildi: ‘Allah’tan başka hiç kimsenin tapınılmaya hakkı yoktur’ ve her kim ‘Allah’tan başka hiç kimsenin tapınılmaya hakkı yoktur’ der ise, o kişinin yaşamı ve mülkü benim tarafımdan korunacaktır …” 17
Bir peygamber, ülkede (düşmanları arasında) büyük bir katliam gerçekleştirmediği sürece, savaş mahkumlarına sahip olması (ve onları fidye ile kurtarması) uygun değildir … 18
Her kim İslam dininden dönerse, öldürülmesi gerekir. 19
Peygamber bir yolculuk yaparken, imansız bir casus onun yanına geldi. Ve peygambere eşlik eden kişilerin yanına oturdu ve onlar ile konuşmaya başladı ve sonra yanlarından ayrıldı. Peygamber (kendisine refakat edenlere) şöyle dedi: “Onu yakalayın ve öldürün.” Bu nedenle, onu öldürdüm. Peygamber bana sonra öldürülen casusun eşyalarını verdi. 20
Ukl kabilesinden bazı kişiler Peygambere geldiler ve İslamiyet’i benimsediler. Medine’nin iklimi onlara iyi gelmedi, bu nedenle peygamber onlara, bağış olarak verilen develerin sürüsüne gitmelerini ve develerin sütünü ve idrarını (bir ilaç yerine) içmelerini buyurdu. Onlar da kendilerine buyrulanı yaptılar ve hastalıklarından kurtulduktan (şifa bulduktan) sonra dinden döndüler (İslamı terk ettiler), develerin çobanını öldürdüler ve develeri de alıp yanlarında götürdüler. Peygamber ise, onların peşinden (bazı adamlar) gönderdi ve böylece yakalandılar, peygamberin yanına getirildiler, peygamber şu emri verdi: elleri ve bacakları kesilsin ve gözleri kızgın demir parçaları ile yakılsın ve ölünceye kadar elleri ve bacakları dağlansın. 21
Peygamber, El-Abva ya da Vaddan adı ile bilinen bir yerde yanımdan geçti, ve bu arada kendisine şu soru soruldu: Putperest savaşçılara, kadınlarını ve çocuklarını tehlikeye maruz bırakma olasılığına rağmen, gece saldırıda bulunmaya izin var mıdır? Peygamber şu yanıtı verdi: “Onlar (kadınlar ve çocuklar), onlardandırlar (putperesttirler).” 22
Yukarıdaki sözler, pek çok diğerleri gibi, diğer hadis kitaplarında da tekrarlanır. En yetkin ikinci hadis kitabı olan, Sahih-i Müslim’de bu özel sözü tartışan bölüm, “Keyfi olmaması kaydı ile gece saldırılarında kadınların ve çocukların öldürülmelerine izin verilmesi” başlığı ile adlandırılmıştır. Yazar, satırlarına daha sonra şöyle devam eder: “Sab b. Cesame tarafından şöyle bildirilmiştir: Allah’ın Peygamberi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem), müşriklere karşı yapılan gece saldırıları sırasında kadınların ve çocukların öldürülmelerine izin olup olmadığı sorulduğu zaman, şöyle yanıt verdi: Onlar, onlardandır.” 23
Bu tartışmayı Sünen ebu Davud’dan alınan iki hadisten daha söz ederek sona erdireceğiz. “Bir kâfiri öldürmenin fazileti” başlığını taşıyan bir bölümde, şu sözleri okuruz: “Ebu Hureyra Allah’ın Elçisine (sallallahu aleyhi ve sellem) şu beyanda bulundu: Bir kâfir ve onu öldüren kişi cehennemde asla bir araya getirilmeyecekler.” Bu kitabın Müslüman çevirmeni sözü edilen hadis için şu dipnotu ekler: “Bu ifade, Allah yolunda savaşırken (cihat) bir kâfiri öldüren bir kişinin günahlarının cezalandırılmayacağı ve bağışlanacağı ve bu nedenle Cennete gideceği anlamına gelir. Kâfir kaçınılmaz olarak Cehenneme gidecektir. Bu nedenle bir kâfiri öldüren kişi, onun ile birlikte Cehenneme götürülmeyecektir.” 24
Bu kitapta yer alan bir başka bölümün başlığı şöyledir: “Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) taciz eden bir adama verilecek ceza.” Yazar, kölesini ve kendisinden iki çocuk sahibi olduğu cariyesini öldüren bir Müslüman erkeğin öyküsünü anlatır. Kadın, peygamberin, “itibarını sarsmaya çalıştığı” için kölenin sahibi, “eline bir bıçak aldı ve bıçağı kadının karnına soktu ve kadını öldürünceye kadar bıçağı çıkartmadı.” Peygamber, onun bu cinayeti neden işlediğini duyduğu zaman, şöyle dedi: “Ey sizler, tanık olun, onun kanı için hiçbir misilleme ödenmesi gerekmez.” 25 Yukarıdaki bölümde gelişen bir sonraki olay Ali tarafından anlatılır: “Yahudi bir kadın, Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) taciz eder ve onu küçümserdi. Bir adam, bu kadını boğazını sıkarak öldürdü. Allah’ın elçisi (sallallahu aleyhi ve sellem), bu kadının kanı için hiçbir karşılık ödenmeyeceğini beyan etti.” 26 Çevirmen bir kez daha bize şu açıklayıcı notları sağlar: “Oy birliği ile kabul edilen şudur: eğer bir Müslüman Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) taciz eder ya da ona hakarette bulunursa, bu kişinin öldürülmesi gerekir… hatta eğer bir Yahudi ya da Müslüman olmayan herhangi biri Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) taciz ederse, öldürülecektir… Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem), taciz etmenin ya da ona karşı gelmenin cezası ölümdü.” 27
Sonuç
Terörizm şeklinde ya da Hristiyanlara ve Müslüman dünyasındaki diğer azınlıklara zulmetmek ya da İslam’dan vazgeçen birinin idam edilmesi ya da peygamber Muhammed’e hakaret ettiği iddiasıyla Salman Rüştü’ye yöneltilen ölüm tehditleri gibi konularda ortaya çıkan İslam’daki şiddet, gerçek ve barışsever İslam dininin dışında kalan bazı olaylar ve doğru yoldan sapmalar göz ardı edilecek kadar basit değillerdir. Aslında bu tür şiddet, Kuran’da ve İslam peygamberinin kendisinin eylemlerinde ve öğretişlerinde bulunan İslam’ın köklerinin dibine kadar iner. Usame bin Ladin, Kuran ve hadis kitaplarının aynı bölümlerinin bazılarından alıntılar yaptı. 28
Bu bölüme Frontline tarafından üretilen ve PBS’de ülke çapında gösterilen “Suudi Zaman Bombası” adlı bir programa dikkat çekerek son vermek istiyoruz. Bu programın bir yerinde bize, Suudi Arabistan’daki devlet tarafından destek gören dini eğitim ile ilgili bilgi verilir. Frontline’a göre, “okullardaki derslerin yaklaşık % 35’i zorunlu Suudi dini eğitimine adanmıştır. Derslerden birinin başlığı şöyledir: “Müslümanlar’ın Yahudiler üzerindeki Zaferi.” Peygamber Muhammed’in bir hadisine göre, “Son saat ancak şöyle gelecektir: Müslümanlar Yahudiler ile savaşacaklar ve Müslümanlar onları öldüreceklerdir, öyle ki, Yahudiler kayaların ve ağaçların arkasına kaçarak saklanmak zorunda kalacaklardır. O zaman, kayalar ve ağaçlar şöyle bağıracaklardır: Ey Müslüman, ey, Tanrı’nın kulu! Arkamda saklanan bir Yahudi var, gel ve onu öldür.” Bu sözlerle ilgili öğretişler aşağıdaki çeşitli ifadelerle özetlenmişlerdir:
* Müslümanlar’ın ve Yahudiler’in dünyanın sonu gelene kadar savaşacakları Allah tarafından çizilmiş bir yazgıdır.
* Bu hadis, Müslümanlar’a Tanrı’nın, Yahudiler üzerindeki zaferini önceden bildirir.
* Yahudiler ve Hristiyanlar, inananların düşmanlarıdırlar. Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlar’ı hiçbir zaman onaylamayacaklardır, onlardan sakının (Saudi Arabia Textbooks).
Fikirler, sonuçlara sahiptirler. Şidet düşüncelerinin şiddet sonuçlarına sahip oldukları aynı zamanda dünyamız için de bir kez daha aşikâr hale gelmiştir. İslam’ın temelleri ve bu nedenle bu temelleri izleyen tarihi boyunca hüküm süren şiddete işaret ettiğimiz zaman, eski Hristiyan-Müslüman tartışmalarına karışmış olmuyoruz. Yaptığımız şey yalnızca, İslam’ın en orijinal ve en yetkin kaynaklarındaki öğretişleri açığa çıkartmaktır. Dünya üzerindeki iyi niyetli insanların bu konuyu bilmelerinin elzem olduğuna inanıyoruz; Müslümanlar arasında artan şiddetin tüm politik, sosyal ve kültürel nedenlerinin altında İslam’ın dünya görüşünün içine derinlemesine gömülü bir dini şiddet temeli mevcuttur.
1. Alıntı, Diane Eck, A New Religious America (San Francisco: Harper, 2001), 238.
2. Bakınız John Kelsay, Islam and War (Louisville: Westminster/John Kox Press, 1993), 35.
3. Bakınız Mark Gali, “Now What? A Christian Response to Religious Terrorism,” Christianity Today, Ekim 22, 2201.
4. İbn İshak, 23
5. Aynı kitapta, 367-68.
6. Aynı kitapta, 369.
7. Aynı kitapta, 387.
8. Aynı kitapta, 464.
9. Aynı kitapta, 515.
10. Aynı kitapta, 551.
11. Aynı kitapta, 550.
12. Aynı kitapta, 672.
13. Aynı kitapta, 674-75.
14. Aynı kitapta, 675.
15. Aynı kitapta, 675-76.
16. Buhari, cilt 4, 55.
17. Aynı kitapta, cilt 4, 124.
18. Aynı kitapta, cilt 4, 161.
19. Aynı kitapta, cilt 9, 45.
20. Aynı kitapta, cilt 4, 181-82.
21. Aynı kitapta, cilt 8, 519-20.
22. Aynı kitapta, cilt 4, 158-59.
23. Abdül Amid Sıddıkı, çeviri, The Sahih of Muslim, cilt 3, 946-47.
24. Ahmed Hasan, çeviri, Sünen Ebu Davud (Yeni Delhi: Kitab Bhavan, 1990), cilt 2, 690.
25. Aynı kitapta, cilt 3, 1214- 15.
26. Aynı kitapta, 1215.
27. Aynı kitapta, 1215.
28. New York Times’daki video kasetinin kopyasına bakınız, 14 Aralık 2001, B4.