Kuran, İslam’ın temelidir. 1 Kuran hakkında temel bir anlayışa sahip olmadan İslam ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmak imkansızdır. Tüm tanrısal Kutsal Yazılar’a inanmak, temel bir İslam öğretişidir, ama buna rağmen Kuran, diğer vahyedilen Kutsal Yazılar arasında Müslümanlar için öylesine kıyaslanamaz bir yere sahipti ki, kendisine farklı davranılmasını talep eder. Önce tarihsel geçmişi, edebiyat tarzını ve Kuran’ın bazı ana konularını inceleyecek ve sonra Kuran’ın tanrısal bir açıklama olarak önemi üzerinde odaklanacağız.

Kuran Hakkında Bir İnceleme
Kuran Derlemesi

Muhammed açıklamalarını yazmadı, onları sözlü olarak bildirdi. Muhammed’in ölümünden kısa bir süre sonra, onun açıklamalarının tüm dağılmış kısımlarını ve bölümlerini Müslüman toplumunda kullanmak amacı ile bir kitap halinde toplamak gerekli hale geldi. Muhammed hayatta olduğu sürece toplum içinde Tanrı’nın ağzı olarak hareket etti ve o zamanlar onun tüm tanrısal açıklamalarını bir kitap halinde toplamak için acil bir ihtiyaç duyulmadı. Ama Muhammed ölünce, Müslümanlar Tanrı’nın insanlığa yaptığı açıklamaların son bulduğuna kanaat getirdiler. 5:3 ayeti bu konuda şunları yazar: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” Böylece, Muhammed’in ölümü ile birlikte bu nihai açıklamayı yazıya dökerek toplamak ve derlemek isteği yoğun bir talebe dönüştü.

Kuran’ın derlenmesi ile ilgili süreç, Müslüman tarihçiler tarafından bildirilir. İslam geleneğine göre Kuran’ın farklı parçaları melek Cebrail aracılığı ile Muhammed’e yirmi üç yıldan (25:32; 17:106) fazla süren bir dönem içinde kelimesi kelimesine açıklandı.

Peygamber, karşısına çıkan bu tür her fırsattan sonra yanında bulunanlara açıklamanın sözlerini naklederdi (“Kuran sözcüğünün anlamı okumak ya da nakletmektir). 2 Adanmış inananların pek çoğu bu Kuran kısımlarını, özellikle daha kısa olan Mekke’de verilen sureleri açıklandıkları anda ezberlediler ve bu sureleri özel meditasyon ya da toplu tapınma amacı ile kullandılar. 3 Geleneğe göre Muhammed’in yazıcıları açıklamaları “kağıt parçaları, taşlar, palmiye yaprakları, kürek kemikleri, kaburgalar ve deri parçaları üzerine yazdılar.”

Muhammed’in ölümünden yaklaşık bir yıl sonra, özellikle Yamame Savaşı’nda (M.S. 633) 4, Kuran’ı ezberleyerek belleklerine yerleştiren bu kişilerin (hafız) çoğu öldürüldü. Muhammed’e eşlik edenlerden bazıları, özellikle daha sonra İslam’ın ikinci halifesi olacak olan Ömer’in, “Kuran’ın bir araya getirilmesi” hakkındaki ısrarlı buyruklarına uydular, çünkü Kuran’ın bilgilerinin kaybolup gideceğinden korkuyorlardı. Bu görev, Muhammed’in en çok güvendiği sekreterlerinden biri olan Zeyd ibn Tabit’e verildi. Zeyd, tanıklığında şunları belirtir: “Peygamberin yaşadığı sürece Kuran’ın tamamı yazılmıştı, ama henüz tek bir kitap haline getirilmemiş ve sureler birbirlerini izleyen bir sıra halinde düzenlenmemişlerdi.” 5 Zid’in kendi kişisel anlatımı, El-Buhari’nin Sahihi’nde bizler için muhafaza edilmiştir:

Nakleden Zeyd bin Tabit: Ebu Bekir Es Sıdık, Yamame halkı (Musaylem’e karşı savaşan Peygamber’in Refakatçilerinden bazıları) öldürüldüğü zaman, bana gönderildi. (Ona gittim) ve kendisini ‘Ömer bin El-Hatap ile otururken buldum. Sonra Ebu Bekir (bana) şöyle dedi, ‘Ömer bana geldi ve şöyle dedi: ‘Yamame Savaşı sırasında Kuran’ın Kurra’sı (Kuran’ı ezbere bilen kişiler) olan kişilerin çoğu şehit oldu ve ben diğer savaş alanlarında da Kurra’dan olan pek çok kişinin şehit edileceğinden korkuyorum; o zaman Kuran’ın büyük bir kısmı kaybedilmiş olacak. Bu nedenle ben (Ebu Bekir) size, Kuran’ın toplanmasını buyuruyorum.” Ben ise Ömer’e şunları dedim: “Sen, Allah’ın Elçisinin yapmadığı bir şeyi nasıl yapabilirsin?” Ömer şu yanıtı verdi: “Bu söylediğim, Allah’ın gözünde iyi bir hizmettir.” Allah benim yüreğime bu konuda bir anlayış verene kadar ve ben Ömer’in aklına gelen fikrin iyi bir fikir olduğunun farkına varıncaya kadar Ömer bana bu konuda ısrar etmeyi sürdürdü. Sonra Ebu Bekir (bana) şöyle dedi: “Andolsun ki, eğer bana bu dağlardan birinin yerini değiştirmemi buyurmuş olsalardı, bu işi yapmak en az Kuran’ı bir araya toplama buyruğu kadar ağır ve zor olurdu… Bu nedenle Kuran’ı aramaya başladım ve onu (üzerinde yazılı olduğu nesneleri) palmiye yapraklarının saplarından, ince beyaz taşlardan ve aynı zamanda onu ezberlemiş olanlardan toplamaya başladım. 6

İslam’da en çok güvenilen hadisci olan El-Buhari (d.870), yukarıdaki öyküsüne rağmen, revaçta olan Müslüman teorisi, bugün elimizde bulunan Kuran’ın, Muhammed ve Cebrail’in doğrudan nezaret ettikleri aynı içerik ile düzenlendiğini savunur. 7

Bir süre sonra üçüncü Müslüman halifesi olan Osman’ın yönetimi sırasında, Müslümanlar Kuran ile ilgili bir başka kriz ile karşı karşıya kaldılar. Osman’a iletilen bilgiler şunlardı: çeşitli Müslüman toplulukları Kuran’ın farklı çeşitlerini kullanıyorlardı ve hangi Kuran’ın okunacağı ile ilgili baş gösteren bu belirsizlik nedeni ile kişilerin, sonradan hangi Kuran’ın doğru olduğu konusunda öğretişe ilişkin büyük bir zihin karışıklığı ile karşılaşmalarından korkuluyordu. Buhari’nin raporuna göre, bu haberleri Osman’a ileten kişi, Ermenistan’a yapılan seferdeki ordunun generalliğini üstlenen Huzayfa idi; Huzayfa, kendi bölüklerinin arasında bu tür tartışmaların yapıldığının farkına varmıştı.

Zeyd, bir kez daha Kuran’ın resmi olarak gözden geçirilmiş olan çevirisinin düzeltilmesi ile ilgili yeni projeye başkanlık etmek için çağrıldı. Kureyşlilerin lehçesine göre düzenlenen, yeniden gözden geçirilmiş Kuran ortaya çıktıktan sonra, bu yeni yetkin Kuran’ın yetki kopyaları İslam imparatorluğunun tüm ana merkezlerine gönderildi ve Kuran’ın tüm diğer kopyaları Halife Osman’ın buyruğu ile toplatılarak yakıldı.

Enes bin Malik’in naklettikleri: Huzayfa bin El-Yaman, Şam halkı ve Irak halkı Ermenistan ve Azerbaycan’ı fethetmek için savaş ilan ettikleri zaman, Osman’ın yanına geldi. Huzayfa, onların (Şam halkı ve Irak halkı) Kuran’ı nakletme ile ilgili farklılıklarından çekiniyordu, bu nedenle Osman’a şöyle dedi: “Ey inananların başı! Bu ulusu daha önce Yahudiler’in ve Hristiyanlar’ın yaptıkları gibi, onlar Kitabı (Kuran) değiştirmeden kurtar.” Bu nedenle, Osman, Hafsa’ya bir mesaj göndererek şöyle dedi: “Kuran’ın içeriğini mükemmel kopyalar halinde toplayabilmemiz ve sonra el yazmalarını sana geri gönderebilmemiz için bize Kuran’ın el yazmalarını gönder.” Hafsa bu mesajı Ömer’e yolladı. Sonra Osman Zeyd bin Tabit’e şu buyruğu verdi: ‘Abdullah bin Az-Zübeyr, Sa’id bin al-As ve Abdur-Rahman bin Haris bin Hişam, belgeleri mükemmel kopyalar halinde yeniden yazsınlar.’ Osman üç Kureyşli adama şunları söyledi: “Eğer Zeyd bin Tabit ile Kuran hakkında herhangi bir noktada anlaşmazlığa düşerseniz, o zaman, Kuran’ın onların dilinde açıklandığı gibi, anlaşamadığınız noktayı Kureyş lehçesi ile yazın.’ Onun söylediği gibi yaptılar ve birçok kopyayı yazmayı tamamladıkları zaman, Osman, orijinal el yazmalarını Hafsa’ya geri gönderdi. Osman aynı zamanda her Müslüman eyaletine hazırlanan kopyalardan birer tane yolladı ve tüm diğer Kuran belgelerinin, hem parçalar halindeki el yazmalarını hem de tüm kopyalarını yakmalarını emretti. 8

Tüm Kuran bilginleri Kuran’ın Osman’a özgü çevirisinin, değişmeden, günümüze kadar ulaştığı konusunda hemfikirdir.

Kuran’ın Düzenlenmesi

Kuran, Yeni Antlaşma’dan biraz daha kısadır. Sure olarak adlandırılan 114 bölüme ayrılmışlardır, surelerin uzunlukları birbirlerine eşit değildirler. Bölümlerin seksen altı tanesi Mekke dönemi sırasında, ve yirmi sekiz tanesi ise Medine dönemi sırasında açıklanmışlardır. Her bölüm ayetlere (ayat) ayrılır. En kısa üç surenin her birinde üç ayet bulunur (103, 108, 110). En uzun sure olan ikinci sure, 286 ayet içerir. Her sure (bir istisna dışında) bir bismillah ile başlar. ‘Bismillah’ İngilizce’ye ‘En Lütufkâr, En Merhametli Tanrı’nın adı ile’ çevrilir. Her sure aynı zamanda genellikle bölüm içindeki bir sözcük ya da bir terimden türetilen bir ifadeyi (“İnek”, “Yunus”, “İncir” ve “Hiddetli Bakan” gibi) de içerir. Ancak yine de pek çok durumda bu ifadeler tüm bölümün konusunu ifade etmezler.

Kuran’ın alışılmamış bir özelliği bulunur; Kuran’ın sureleri kronolojik ya da mantıksal bir düzen içinde dizilmemişlerdir. Genel olarak konuşulacak olursa, bölümler en uzundan en kısaya doğru düzenlenmişlerdir. Kısa bir giriş duası olarak işlev gören ilk bölüm, bir istisna teşkil eder. Bu durum, “kronolojik düzenlemenin tersine döndürülmesi gibi bir sıralamanın ortaya çıkmasına neden olur; şöyle ki, temelde en son sırada yer alan en uzun Sureler önce gelirler, ve en kısa ve en başta yer alan Sureler ise en sona yerleştirilir.” 9 Daha uzun olan bölümlerin çoğu Muhammed’in görevinin çok farklı dönemlerinden gelen ayetlere yer verirler. Böylece bölümlerin bileşik sureleri ya da kısımlarını titizlik ile değerlendirmek dahi daha zor hale gelir. Ali Daşti adlı bir Müslüman eleştirmen bilgin şu iddiada bulunur: “Kuran ne yazık ki çok kötü bir şekilde telif edilmiştir ve içeriği çok geniş bir açıdan düzenlenmiştir.” 10 Ama yine de, tutucu Müslümanlar’ın çoğu bu düzenlemenin uygunluğunu savunurlar. 11

Kuran’ın Edebi Tarzı

Kuran Arap şiiri ve düz yazısı şeklinde yazılmıştır. The Shorter Encyclopedia of Islam Kuran’ın edebi tarzını şu şekilde tanımlar:

Kullanılan tarz Kuran’ın ilk ve daha sonraki kısımlarında oldukça farklıdır, ama buna rağmen her yerde aynı bireyin damgasını inkâr edilemez bir şekilde taşır... Daha önceki açıklamaları okuyan biri, vahşi hayal ve heyecan ve duygu içeren sunumdan büyülenir, aynı zamanda bazen de sıcak duygular hisseder… daha sonraki kısımlarda daha yükseklere de çıkılır… ama genellikle çok geçmeden peygamberin hayalleri, yerlerini düz yazı bölümlerine bırakırlar… ve Peygamber böylece çoğunlukla uzun öykülerin ya da psikolojik açıklamaların tekrarına ya da tartışmalara (polemiklere) önem verir. 12

Konu ile ilgili bir başka yetkili Kuran’ın yazılış tarzını şöyle açıklar: “En kısa ayetler genellikle ilk surelerde meydana çıkarlar; bu ilk surelerde Muhammed’in tarzının açıklaması, yaşadığı dönemdeki Kâhinler ya da gaipten haber veren kimselertarafından kullanılan kafiyeli düz yazıya (saj) çok yakınlaşır.” Ayrıca, “ayetler ilerledikçe uzunlaşır ve konunun ayrıntıları hakkında bilgi verir hale gelirler, o zaman kafiyeler giderek birbirlerinden uzaklaşırlar. Aynı zamanda kullanılan dilin biçiminde de bir değişiklik meydana gelir: ilk sırada bulunan sureler kısa cümleler, canlı ifadeler ve şiirin gücü ile karakterize edilirler; ve daha sonra gelen sureler giderek daha ayrıntılı, daha karışık bir şekle girerler ve bazı durumlarda görünüm ve dil açısından şiirin güzelliğinden ayrılarak düz yazı biçimine dönüşürler.” 13

Müslümanlar için elbette “Kuran’ın dilinin mutlak mükemmelliği kazanılamaz bir doktrindir.” 14 Bu nedenle ilk ve daha sonraki Surelerin edebi kalitesi arasında bulunan herhangi bir karşıtlık bir Müslüman için tartışılabilir bir noktadır. Müslüman, Kuran’ı, Kuran’ın en başından en sonuna kadar sahip olduğu yaklaşılamaz güzelliği nedeni ile Tanrı esininin nihai kanıtı olarak düşünür (bakınız Bölüm 9).

Tarz ile ilgili bir diğer önemli nokta “Kuran genelde, kendisinden çoğu zaman birinci çoğul şahıs zamiri (“Biz”) kullanarak söz eden Tanrı’nın konuşması olarak görünür.” 15 Ve hatta “Muhammed yurttaşlarına konuştuğu zaman, söylediği sözler şu buyruk aracılığı ile sunulur, ‘De ki’, böylelikle yalnızca tanrısal buyruklar hakkında konuştuğunu vurgulamış olur. Bazen tarz aynı zamanda Muhammed’in düşmanlarına itirazlarda bulunarak ve onlara karşı deliller ortaya sürmesi ile dramatikleşir.” 16 Doğrudan tanrısal hitabın bu tarzını belirten Müslümanlar Yeni Antlaşma’nın ve Eski Antlaşma’nın çoğunun bu şekilde, Tanrı’nın Söz’ü olmanın dışına çıktığına inanırlar.

Kuran’daki Ana Konular

Tanrı, insan, günah, peygamberler ve tanrısal Kutsal Yazılar gibi Kuran’ın ana konularının bazıları hakkında daha önce incelemeler yapmıştık. Bir sonraki bölümde kurtuluş ile ilgili İslami görüşe değineceğiz. Bu kısımda Kuran’ın ana öğretişlerinin bazıların kronolojik düzen içinde, Kuran’ın, Muhammed’e açıklandığı yirmi üç yıllık dönemi kapsayan bir şekilde kısaca gözden geçireceğiz.

Batılı bilginler, Kuran’ı dört aşamaya göre sınıflandırma konusunda görüş birliği içindedirler: İlk, orta-, ve sonraki Mekke ve Medine dönemi. Bu yapılandırma, Batılı bilginler tarafından Nolde­ke’nin Kuran’ın Tarihi adlı eseri yayınlandıktan sonra rağbet gören bir yapılandırma olmuştur (1860). 17 Bu noktada orta ve sonraki Mekke aşaması arasındaki bir tür teknik farklılığa değinmeyeceğiz ve yalnızca ilk ve sonraki Mekke ve Medine’ye ilişkin önde gelen özelliklerden söz edeceğiz.

Mekke Dönemi

Muhammed’in görevinin ilk dönemi sırasında, Kuran’ın ilk surelerinde “belirli bir kavram sadeliği” mevcuttur. 18 Muhammed, öncelikle bir “uyarıcıdır” (87:9). İlk açıklamaların içeriği genellikle şöyleydi: Yaratıcı’nın önünde hesap vermeleri gerektiği gerçeğine bir karşılık olarak insanları ahlak reformuna çağırmak. Gelmesi yakın olan yargı gününü önceden bildirirler ve kaybolanların Cehennemdeki yazgılarını ve kurtulanların Cennet’teki geleceklerini tasvir ile tanımlarlar.

Bundan kısa bir süre sonra gerçek Tanrı ve Yaratıcı’nın bu tekliği ve üstünlüğü, bir “heyecanlı tutkular, parlak hayaller ve önemsenecek kadar çok şiir gücü ile dolu kısa hitaplar dizisi” şeklinde, en baskın konu haline gelir. 19 Eski bir Müslüman geleneğine göre Muhammed, görevinin başlangıcında Mekkelilerin putperest tanrılarına açıkça saldırıda bulunmadı. Bu konudaki ilk yetkililerden biri olan El-Zuhri (d. M.S. 713), bize aşağıdaki öyküyü anlatır: 20

Allah’ın Elçisi, gizlice ve herkesin önünde insanları İslam’a çağırdı. Ve gençler ve vasat insanlar arasında istekli olan kişiler Allah’ın çağrısını kabul ettiler… Kureyşli inanmayanlar ise onun söylediklerine karşı çıktılar ve böyle yapmayı Allah’ın yanı sıra hizmet ettikleri tanrılara, Allah saldırmaya başlayıncaya ve onlara imansızlık içinde ölen atalarının kaybolduklarını duyuruncaya kadar devam ettiler. Sonra da peygamberden nefret etmeye ve ona olan düşmanlıklarını göstermeye başladılar.

Muhammed, Kuran’daki açıklamalara yeni bir vurgulama ile sonuçlanan imansız Mekkelilerin çoğunluğu tarafından güçlü bir reddetme ile yüz yüze kaldı. Sureler giderek uzamaya ve nitelik olarak tartışmaya daha yönelik hale geldiler. Açıklamalar, giderek çoğalan ayrıntılar ile doğa ve insan yaşamında Tanrı’nın varlığını ve gücünü gösteren kanıtları ve delilleri açıkladılar.

Aynı zamanda, Eski ve Yeni Antlaşma peygamberlerinin uzun ve tekrarlanan Kutsal Kitap öyküleri ile tanıştırıldığımız zaman da bu zamandır. Kuran’a göre, Eski Antlaşma kişiliklerinin çoğu Tanrı’nın peygamberleri olarak işlev gördükleri için İslam bilginleri bu peygamberlik öykülerinde önemli bir psikolojik (ve hatta öğretiş ile ilgili) unsur görürler. Muhammed’in açıklamalarının doğası hakkında yorum yapan Schimmel şunları yazar:

Kriz ve zulüm zamanları sırasındaki orta dönemde sık sık ilk peygamberlerin Muhammed gibi acı çektiklerinden ve sıkıntı içinde yaşadıklarından söz eder ve Muhammed gibi o peygamberlerin de yurttaşlarından anlayış görmediklerini ve Tanrı kendilerine düşmanları üzerinde zafer verinceye kadar çok uğraştıklarını söylerler. Bu açıklamaların, Muhammed’e, Mekkelilerin büyüyen düşmanlıklarına rağmen, kendi seçilmiş yolunda yürümeye devam etmesine yardımcı oldukları kesindir.21

Medine Dönemi

Kuran’ın bu kronolojik bölünmesi tüm Müslümanlar tarafından kabul edilen tek bölünmedir ve aslında neredeyse İslam’ın başlangıcından beri kabul edilen bir konudur. Medine surelerinde yalnızca edebi tarz değil ama aynı zamanda içerik de Mekke dönemindeki edebi tarza ve içeriğe büyük bir karşıtlık içindedir. Muhammed’in kişiliğinde bir vaizden bir prense çarpıcı bir geçiş mevcuttur. Muhammed’in kendisini farklı koşullara etkin bir şekilde uyarlama konusunda gösterdiği büyüklüğü bu geçişte gören bir Müslüman bu geçiş nedeni ile kaygı duymaz.

Muhammed, Medine’de, “güzel örnek” haline gelir. O, Tanrı ile birlikte itaat edilmesi gereken ikinci kişidir; o, “tüm yaratıklar için bir Merhamet” olarak gönderildi ve Tanrı ve melekler peygamberi bereketler ile anarlar (33:21; 4:80; 21:107; 33:56). Muhammed’in rolündeki bu değişim aynı zamanda Kuran’daki açıklama içinde de bir değişiklik haline gelir. Mekke ile ilgili sorunlar artık geçmişte kalmıştır ve yeni ortaya çıkan İslam topluluğunun yeni bir yöne ihtiyacı vardır. Schimmel aynı konuda bir kez daha şunları yazar: “Medine’de, İslam bir kurum haline geldi ve Peygamber’in daha sonraki açıklamalarının içeriği, mukabil olarak, genellikle sivil sorunlar ile ilgilidir ve Muhammed’in politik topluluğun bir önderi olarak nasıl hareket ettiğinden kaynaklanan, politik ve topluma dair sorular ile ilgilenir.” 22

İslam ahlakı, şeriatı ve hukuk ilminin bütün yapısı, temelini daha çok bu dönemin açıklamalarından alır. 23 Medine açıklamalarının önemli bir özelliği peygamberin zamanındaki Yahudi ve Hristiyan inançlarını sona erdirmesidir. 24 Açıklamalar, giderek Yahudi ve Hristiyanlar’ı daha ağır bir şekilde suçlamaya başlarlar ve İslam’ı, Arap karakteri ile daha fazla aynı sıraya getirmek için aşikâr bir girişim mevcuttur. Muhammed’in Mekke ve Medine’deki açıklamalarında İbrahim’e olan davranışındaki farka bir örnek olarak dikkat çekebiliriz. Mekke’de Araplara Muhammed’den önce hiçbir peygamberin gönderilmemiş olduğu genellikle ileri sürülen bir iddiadır. Muhammed, peygamberler arasında önce gelen bir konuma sahiptir ve çoktanrıcılar ile karşılaştırıldığı zaman bir hanif (orijinal bir tektanrıcı) olarak adlandırılır. Ama yine de, daha sonra Medine’de İbrahim’in Mekke’de yaşadığını ve oğlu İsmail’in (Arapların atası) yardımı ile Mekke’nin kutsal yerini bina ettiğini anlamamız gerekir. Şimdi Muhammed, İbrahim’e bir hanif olarak işaret ettiği zaman, amacı aradaki farkı göstermek için onu Yahudiler ve Hristiyanlar ile karşılaştırmaktır. İbrahim’in dini (Yahudilik ve Hristiyanlıktan önce gelir) Muhammed’in yenilemek ve tamamlamak için gönderildiği saf ve orijinal dindir. 25

İlerleyen açıklama ile ilgili İslam kavramı ile yakından bağlantılı olan, yetki kullanarak feshetme hakkındaki önemli Kuran öğretişi bu ilişki içinde yükselir. Kuran’ın kendisi de bu konuya şöyle değinir: “Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz” (2:106; aynı zamanda bakınız 16:101; 13:39). Kuran bilgini Arthur Jeffrey, bu öğretişi aşağıda şu şekilde açıklar:

Kuran, kutsal yazılar arasında yetki kullanarak feshetme konusunda eşsizdir. Bu feshetme, peygamberin daha sonraki duyuruları ile uyumludur ve daha önceki duyurularını değersiz ya da geçersiz hale getirir. Diğer ayetleri hangi ayetlerin feshettiklerini bilmek önemli olduğu için Nesih ve Mensuh, yani ‘Feshedenler ve Feshedilenler’ olarak bilinen Kuran bilimine neden olmuşlardır. 26

Bu öğretişe ilişkin imalar, Mekke ve Medine sureleri arasındaki geçişi göz önüne aldığımız zaman, ayrıntılı olabilirler. Müslüman teolog İbn Salam, Kitab en-Nasık wa’l Mensuk adlı kitabında şunları yazar: “Allah’ın kitabında yetki ile yapılan feshetmeler üç şekilde yapılırlar. Bu üç şekilden bir tanesinde hem metin hem de buyruk feshedilmiştir. İkinci şekilde metin feshedilir, ama buyruk kalır. Ve üçüncü şekilde buyruk feshedilir, ancak metin kalır.” 27

İlk sınıflandırmada yazar, sünnetlerden alınan çeşitli olayları nakleder; bu sünnetlerde metin ve metnin ilkesi günümüzde mevcut olan Kuran’dan uzaklaştırılmıştır. İkinci sınıflandırmada bize, zina yapana verilen bir ceza şekli olarak “taşlamak” hakkındaki ayetten söz edilir. Metnin feshedildiği ileri sürülür, ama buyruk (zinaya karşı olan) kalır. İbn Salam, üçüncü sınıflandırma hakkında şunları yazar: “Buyruğun feshedildiği ama metnin kaldığı örneklerin bulundukları yerde, altmış üç Sure mevcuttur. Olaylar, Yeruşa­lim’deki kutsal yere yönelerek dua etmek, daha önce tutulan oruçlar, çoktanrıcıları kendi hallerine bırakmak ve bilgisizlere sırt çevirmektir.” 28 Bu referanslara bir açıklama olarak, Jeffrey şunu belirtir, “II, 143/138’de sözü edilen, Yeruşa­lim’e yönelerek dua etme konusundaki ilk uygulama, II, 144/139’daki buyruk aracılığı ile feshedildi, ve Mekke’deki kutsal camiye dönerek dua etme emredildi; Yahudiler’in Muharrem ayındaki Aşure gününde tuttukları on günlük oruç uygulaması Ramazan ayının tamamı boyunca otuz gün oruç tutma buyruğu aracılığı ile feshedildi (II, 183, 179 ff.): XLIII, 89, bu buyruk çoktanrıcıların kendi hallerine bırakılmalarını emreder ve VII, 199/198 Peygamberin cahillere sırt çevirmesini emreder; her ikisinin de, onların öldürülmelerini emreden Kılıç Ayeti tarafından feshedilmelerinin gerektiği söylenir.” 29

Feshetme öğretişi aynı zamanda diğer şekilde de, özellikle Sufiler arasında (bakınız Ek 1) ve modern zamanların bazı az ilerleyen İslam çevrelerinde de etkili olmuştur. Bazıları Mekke döneminin mesajının içerisinde bulunanlar hakkında tartışmışlardır; bu mesajda “İslam’ın ilk ‘dini’ kalitesi, Medine’de verilen politik/askeri buyruktan önceki ‘öz’, kutsal olarak kabul edilmiştir.” 30 Ancak yine de bu görüş Müslümanlar arasında herhangi bir genel kabul görmemiştir.

İslam Kutsal Yazıları Olarak Kuran

Şimdiye kadar söylenenlerin hepsi Kuran hakkındaki en önemli gerçeğe yalnızca bir giriş olarak hizmet eder: Kuran’ın İslam’daki eşsiz konumu. Bu nedenle, bu bölümün geri kalan kısmı İslam’daki Kuran’ın konumunun keşfedilmesine ayrılmıştır.

“Müslümanlar, Kuran Aracılığı ile Yaşarlar” adlı bir yazıda Prof. Yusuf K. İbiş, Kuran’ın İslam’daki konumu hakkında şunları bildirir:

Şimdiye kadar Kuran’ın ne olduğunu anlamış olan batılı bir kişi ile karşılaşmadım. Kuran genel anlamda bir kitap değildir, Kutsal Kitap ile karşılaştırılamaz, Eski ya da Yeni Antlaşma ile kıyaslanamaz. Kuran, Tanrısal İsteğin bir ifadesidir. Eğer Kuran’ı, Hristi­yanlıktaki herhangi bir konu ile karşılaştırmak isterseniz, o zaman onu Mesih’in kendisi ile karşılaştırmanız gerekir. Mesih, insanlar arasında, Tanrı’nın açıklamasıydı. Tanrısal İsteğin açıklamasıydı. İşte Kuran budur. Eğer Muhammed’in rolü ile ilgili bir kıyaslama isterseniz, bu belirli konu ile ilgili yapılacak daha iyi bir kıyaslama, Meryem olacaktır. Muhammed, tanrısal olanın elindeki araçtı. Meryem de öyle… Yaşamlarını Kuran’ı, Kuran’ın metnini, sözlerinin analizini incelemeye adamış olan doğu dilleri, edebiyatı ve tarihi konusundaki batılı uzmanlar mevcuttur. Sözcük orijinlerini araştırır ve hangi sözcüğün Habeş, hangi sözcüğün Grek kaynaklı olduğunu keşfederler. Ama tüm bunların hepsi önemsizdir. Kuran tanrısal bir şekilde vahyedildi, sonra toplanarak bir araya getirildi ve şu anda elimizde bulunan Kuran Tanrı’nın insanlar arasındaki İsteği’dir. Önemli olan nokta budur. 31

Batılı bilim ile aşina olan bir diğer Müslüman bilgin yukarıda belirtilen nokta ile aynı fikirdedir. Seyid Hüseyin Nasr, İslam’ın İdealleri ve Gerçeklikleri adlı kitabında şunları yazar:

İslam’daki Tanrı Söz’ü, Kuran’dır. Hristiyanlıktaki Tanrı Söz’ü ise Mesih’tir… Bu benzerliği daha ileriye taşımak isteyen biri, Tanrı’nın söz’ü olarak Kuran’ın gerçekliğine işaret edebilir, bu nedenle Hristiyanlıkta ve bu kitabın biçiminde Mesih’e tekabül ettiğini ileri sürebilir; içerik gibi bu kitabın biçimine göklerin yetkili hükmü tarafından karar verilir ve bir anlamda Mesih’in bedenine tekabül eder. Kuran’ın biçimi dindar bir şekilde konuşan Arap dilidir ve Mesih’in bedeni nasıl Mesih’in Kendisinden ayrılmaz ise, Arap dili de aynı şekilde Kuran’dan ayrılamaz. 32

Bu yorumlar, Kuran’a, İslam’da Kuran’ın görkemli ve kıyaslanamaz bir yere sahip olduğu duygusunu sağlarlar. Oysa, Hristiyan­lıkta başlangıçta Söz vardı ve Söz beden aldı (et ve kan oldu). İslam’da başlangıçta Söz vardı ve Söz bir Kitap haline geldi! Bu nedenle, bu Kitabın İslam teolojisi ile ilişkisi hakkında biraz bilgi sahibi olmamız çok önemlidir.

Kuran’ın tüm içeriğinde bize sürekli olarak Kuran’ın insan (ya da hatta melek) elinden çıkan bir ürün olmadığı sürekli olarak hatırlatılır, ve Kuran’ın Tanrı’nın kendisinin peygamber Muhammed’e açıkladığı ve tamamının Tanrı tarafından vahyedilen bir Kitap olduğu beyan edilir: “Hamd, kuluna Kitab’ı (Kuran’ı) indiren ve onda hiçbir eğrilik yapmayan Allah’a mahsustur” (18:1). “Kitab’ın indirilmesi mutlak güç sahibi Allah tarafındandır. (Ey Muhammed!) Şüphesiz biz o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah’a has kılarak O’na kulluk et” (39: 1-2); “(Tanrı) Rahman (En Merhametli Olan) Kuran’ı öğretti” (55:1-2; aynı zamanda bakınız 3:7; 41: 2-3; 12:1-2; 20:113; 25:6; 2:2-4; 43:43-44; 6:19; 39:41. Kuran’ın, Tanrı’nın dışında başka bir kaynaktan üretilmiş olduğuna dair suçlamalara verilen yanıtlar için 26:210-11; 10-37 ayetlerine bakınız).

Bize aynı zamanda Kuran’ın Yalnızca Tanrı’dan bir açıklama olmadığı, ama aynı zamanda orijinini göksel “Kitabın Anası”nden aldığı da söylenir: “Hayır, o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kuran’dır. O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır!” (85:21-22). “Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kuran yaptık. Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetler ile doludur” (43:3-4;  13:39).

Bu nedenle, İslam’ın en başından beri Kuran, tüm Müslümanlar tarafından Tanrı’nın en üstün Söz’ü olarak görüldü. Muhammed’in ve ona eşlik edenlerin bu kitaba duydukları mutlak hayranlık pek çok İslam sünnetinde belgeler halinde mevcuttur. Kuran’a gösterilen bu hürmet, Muhammed’in ölümünden sonra da büyümeye devam ederek öyle bir noktaya erişti ki, “bir yüzyıl sonra din bilginleri arasında şiddetli bir çatışma başladı; Kuran yaratılmış mıydı yoksa Tanrı’nın kendisi gibi öncesiz ya da yaratılmamış mıydı? Bu çatışma yüzyıllar boyunca devam etti.” 33

Sonunda, Grek usçuluğunu İslam düşüncesi ile birleştirmeye çalışan ve Kuran’ın sonsuz olduğunu kesinlikle inkâr eden bir Müslüman teologlar grubu olan Mutezileciler yenilgiye uğradı. (Bir noktada çok büyük rağbet gören bu grup artık varlığını sürdürmüyor; ama yine de onların bıraktığı etkilerden bazıları –Kuran’ın yaratılmış olduğuna ilişkin öğretiş gibi– Şii İslam grubunun teolojisinde görülebilir). Hatta üç Müslüman Halifesi, biri Kuran’ın yaratılmış olduğuna dair bir düşünce öğretirse, bu öğretişin bir sapkınlık olduğunu beyan etmek gibi bir girişimde bile bulundular. Ve Halife Mütevekkil (d. M.S. 850), bu konuda öyle ileri gitti ki, “Tanrı’nın Sözü’nün yaratılmış olduğunu söyleyen herkesin ölüm cezasına çarptırılmasını buyurdu.” 34

İslam konusunda Avrupalı uzmanların en büyüklerinden biri olan Goldziher, bu büyük İslam çatışmasını kısaca şöyle açıklar: “Öğretiş ile ilgili tartışmanın en ağır konularından biri, tanrısal söze ilişkin kavram hakkındaydı. Tanrı ile konuşmanın selahiyeti bir kişi tarafından nasıl anlaşılacak? Kutsal yazılarda cisim almış açıklamanın eylemi içinde bu selahiyetin nasıl işlediğini bir kişi nasıl anlayacak?” 35

Müslüman bilginler bu tür soruların Tanrı’ya ait selahiyetler teorisinin kapsamına ait olduklarının farkındadırlar, ama buna rağmen bu selahiyetler ile, teolojik tartışmanın birbirlerinden ayrı konuları olarak ilgilenirler. Ortodoks İslam bu sorulara, konuşmanın, aynı Tanrı’nın bilgisi, gücü, ve sınırsız varlığının diğer özellikleri gibi, başlangıcı ya da aralığı olmaksızın Tanrı’nın sonsuz bir selahiyeti olduğuna dikkat çekerek yanıt verir. Bunun sonucu olarak Tanrı’nın konuşmasının kabul edilen gösterisi olan açıklama, zaman içinde Tanrı’nın yaratıcı isteğinin özel bir eylemi olarak ortaya çıkmadı, aksine açıklama, tüm sonsuzluktan beri var olmuştur.

Bu nedenle, genel Müslüman öğretişine göre Kuran, Tanrı’nın zihninde sonsuzluktan beri var olmuş olan, Tanrı’nın yaratılmamış konuşmasıdır. 36 Büyük Sünni yetkili Ebu Hanife, dini inançlarına sadık kişilerin görüş açısını aşağıdaki şekilde ifade eder:

Kuran Tanrı’nın Sözü’dür ve O’nun esinlemiş olduğu söz ve açıklamadır. Tanrı’nın gerekli bir niteliğidir. Söz, Tanrı değildir, ama yine de Tanrı’dan ayrılamaz. Bir cilt halinde yazılmıştır, tek bir dilde okunur, yürekte hatırlanır, harfleri, sesli harfleri ve yazılışı ve her şeyi yaratılmıştır. Sözleri, yazılışı, harfleri ve ayetleri insana gerekli olanı karşılamak içindir, çünkü gerekli olanı karşıladığı zaman anlamını bulur, ama Tanrı’nın Söz’ü Tanrı’nın özü içinde sabitlenmiştir ve Tanrı Sözü’nün yaratıldığını söyleyen kişi kafirdir. 37

Bu nedenle Müslümanlar Kuran’ı yalnızca kendi kutsal kitapları olarak değil, ama aynı zamanda diğer pek çok tanrısal açıklamanın arasında yer alan bir kitap olarak da görürler. Kuran insanlık için son ışık ve kılavuz olsun diye Muhammed’e indirilen Tanrı’nın sonsuz Sözü’dür. Bazı Müslümanlar Kuran’ın diğer Kutsal Yazılar ile ilişkisi (bakınız bölüm 3) hakkında bazı bütünlük gerektirmeyen iddialarda dahi bulunmuşlardır, ama buna rağmen Müslümanların çoğuna göre Kuran, doğası itibarı ile önce yapılan tüm açıklamaların yerini almıştır.

İnsanlık İçin Tanrısal Bir Rehber

Kuran pek çok kez, kendisinden “Açık Bir Delil” (Burhan) ya da “Işık” (Nur) ya da “açıklama” (Beyan) olarak söz eder. 38 Aslında, Kuran’ın, bir giriş duası olarak işlev gören ilk bölümünü izleyen, ikinci bölüm şu ayet ile başlar, “Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir” (2:2).

İslam inancında Tanrı’nın, insana yaptığı açıklamanın zirvesi ve son noktası olarak Kuran, Hristiyan inancındaki Mesih’in konumuna benzer bir role sahiptir. Abdül Ahad Davud şunu yazar: “Kutsal Kuran’daki Allah’ın İsteği ve Sözünün Açıklamasından sonra peygamberlik ve açıklamanın sonu gelmiştir.” 39 Ancak yine de konuda ilerlemeden önce temel bir farklılıktan söz etmemiz gerekir. Oysa Hristiyanlıkta Tanrı’nın, kendisini Mesih’te gösterdiğine inanılır, İslam’da Kuran’ın vurgulaması, haddi zatında Tanrı’nın açıklanması hakkında değildir, vurgu, bundan daha önemli olan Tanrı’nın buyrukları hakkındadır. Kenneth Cragg’in gözlemlerini inceleyelim:

Açıklama, Tanrı’nın Yasası hakkındadır. Tanrı’nın Kendisini açıklamaz… İslam’ın kaderine hükmeden teoloji değil, yasadır. Son analize göre Tanrı anlamı, Tanrısal buyruk anlamıdır. Tanrı’nın isteğinde O’nun varlığını çevreleyen hiçbir gizem bulunmaz. Taleplerinin ne oldukları bilinir ve inanan kişinin görevi, pek tetkik mahiyetinde olmayıp paydaşlığa yer vermez, daha çok itaat ve bağlılık görevidir. 40

Kuran’ın bu vurgulamasından dolayı Müslümanlar’ın Kuran’ı insan için nihai ve en uygun rehber olarak görmelerinin nedeni, yaşamın birçok ayrıntısı ile ilgili Tanrı isteğini ve buyruklarını açıklamasıdır. Ajijola şunu yazar: “Kuran, insan yaşamının her görünümünü ve alanını içine alan geniş kapsamlı bir yaşam kodudur. Tanrı’nın bu Kitabı sosyal yaşam, ticaret ve ekonomi, evlilik ve miras, ceza yasaları ve uluslar arası idare v.b. ile ilgili en iyi kuralları belirler. 41

Tanrısal rehberliğin pratikliğine ve nihailiğine 42 ilişkin bir kanıt olarak hizmet eden Kuran’ın dünya ile ilgili pek çok yasasına ek olarak Kuran aynı zamanda Tanrı’nın nihai açıklaması olarak da görülür, çünkü Kuran’ın önceki tanrısal açıklamaları yetkinleştirdiğine ve tamamladığına inanılır. 10:37 ayetinde yazılı olanları okuyalım: “Bu Kuran Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o, kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab’ı (Allah’ın Levh-i Mahfuz’daki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) Alemlerin Rabbi tarafındandır.” Katerega şu sözleri ile temel bir Müslüman kanaatini ifade eder:

Bu nedenle, nihai açıklama olarak Kuran, daha önceki Kutsal Yazılarda (açıklama) yer alan tüm gerçeğin mükemmelliği ve en yüksek, son noktasıdır. Arap dilinde gönderilmiş olmasına rağmen, tüm zamanlara ve tüm insanlara gönderilen bir Kitaptır. Kuran’ın amacı, Allah’ın sonsuz gerçeğini yenileyerek önceki açıklamalara bir anlamda bekçilik etmektir. Kuran, insanlığa doğru yolda rehberlik edebilecek bir el lambasına benzetilebilir. 43

Abdalati adlı bir başka çağdaş Müslüman yazar şu eklemeyi yapar: “Bu Müslümanlar’ın Kitaplarının, Görkemli Kuran’ın Din Gerçeğinin Açıklaması ve Ölçütünün Baş Yapıtı olan bir kitap olduğuna inanmaları için haklı nedenleri vardır.” Böylece, “aynı zamanda İslam’ın Sonsuz Tanrısal Mesaj’ı yeniden onaylamak ve pek çok kişinin yaşamın her alanında yaratıcı, yapıcı eylemlere girişebilmeleri için geçmiş dini tartışmalara son vermek için gelmiş olduğuna inanırlar.” 44

Klasik dönemin teologlarından İbn-i Teymiy­ye’nin yazılarında bu aynı Müslüman tutumu biraz daha sert tonlarda görülebilir:

Muhammed tarafından getirilen şeriat içinde yer alan rehberlik ve gerçek din, önceki iki dini yasada yer alandan daha yetkindir… Tevrat’ın Yasası, Kuran’ın Yasasından farklıdır; bütünlüğü eksiktir… Tevrat, Müjde ve peygamberlerin kitaplarında Kuran’da bulunmayan bilginin ya da doğru işlerin yararlı şekilleri mevcut değildir ya da daha iyi olanı mevcuttur. Kuran’da diğer iki kitapta bulunmayan yararlı bilgi ve iyi işler için rehberlik ve gerçek din mevcuttur. 45

Kuran İslam için en üstün tanrısal açıklama olduğundan, bulunduğumuz çağda tüm önceki Kutsal Yazıları terk etmemiz ve kendimizi Kuran’ın rehberliğine teslim etmemiz gerekir; yapılacak en mantıklı şey budur: “Dünyada yaşayan tüm insanların Kuran’a inanmak için yönlendirilmiş olmaları, diğer tüm kitaplardan vazgeçmeleri ve yalnızca onu izlemeleri Kuran’ın bu özel niteliklerinden dolayıdır, çünkü Tanrı’nın isteği ile uyumlu yaşayarak O’nu hoşnut etmeleri için gerekli olan her şey Kuran’ın kapsamında mevcuttur.” 46

Öğretiş ile ilgili yapılan tüm bu tartışmalarda bir gerçeği gözden kaçırmamamız gerekir: Kuran’ın yaşam için tanrısal rehberlik sağladığına dair duyulan inanç, yalnızca zihinsel bir doktrin olarak değil ama aynı zamanda sadık Müslümanlar için günlük ve yaşam boyu süren bir gerçeklik olarak kabul edilir. Yusuf İbiş bu konu ile ilgili anlayışına bir kez daha şu şekilde işaret eder: “Müslümanlar, Kuran aracılığı ile yaşarlar. Doğumun ilk törenlerinden yaşam ve ölüm, evlilik, miras, iş antlaşmaları gibi olayların ilkelerinin tümü, temelini Kuran’dan alır.” 47 Hüseyin Nasr, benzer bir tarz ile şunları yazar: “Kuran’ın öğretişleri bir Müslüman’ın yaşamını yalnızca yönlendirmek ile kalmaz, aynı zamanda buna ek olarak içinde soluk aldığı ve yaşadığı Kuran’ın tertibinden yapılmış bir mozaiğe benzeyen bir Müslüman’ın canına da rehberlik eder.” 48

Anis Şorroş, Kuran’ın sadık bir Müslüman’ın yaşamındaki yeri ile ilgili olarak şu ifadede bulunur:

Kuran, Müslümanlar’ın kutsal kitabı olarak Müslümanlar arasında büyük değer ve saygı görür. Önce abdest almadan ve temizlenmeden Kuran’a dokunmaya cesaret etmezler. Kuran’ı büyük bir özen ve saygı ile okur ve onu bellerinden aşağıda tutmazlar. Onun üstüne yemin ederler ve her fırsatta ona danışırlar. Kuran’ı savaşa giderken yanlarında taşırlar, sancaklarına Kuran’dan cümleler yazarlar, onu boyunlarına muska olarak asarlar ve her zaman ya en yüksekteki rafa ya da evlerindeki en değer verdikleri köşeye koyarlar. Şeytan’ın, Kuran’dan bir parça (ikinci sure) okunan evden kaçtığı söylenir. 49

Tanrısal Bir Mucize

Kuran Müslümanlar (Muhammed’in kendisi de dahil olmak üzere) için yalnızca nihai bir tanrısal açıklama değil, aynı zamanda nihai bir tanrısal mucizedir. “Kuran mucizesi” Müslümanlar’ın çoğunun Kuran ile ilgili en temel ve rağbet gören öğretişidir, hatta Kuran’ın sonsuzluğu öğretişinden bile daha üstün bir öğretiş olarak kabul edilir.

Muhammed’in görevinin başladığı hemen hemen ilk günden beri Kuran’ın yalnızca kendi mucizesi olduğunu ileri sürmesi ilginç bir gerçektir. 2:23’de peygambere şu sözleri söylemesi buyurulur: “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kuran) hakkında şüphede iseniz, haydi onun benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitler çağırın (ve bunu ispat edin)”  10.38). 17:88 ayetinde peygamber inanmayanlara bir başka şekilde cesaret ile meydan okur: “De ki: ‘Andolsun, insanlar ve cinler bu Kuran’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.’”

Kuran’ın bir mucize olduğuna ilişkin bu mutlak güven, Müslümanlar arasında hiç sarsılmadan bugüne değin sürmektedir. Kuran bir anlamda İslam’ın temeli ve Muhammed’in peygamberliğinin en elzem kanıtıdır. Klasik dönem teologlarından El-Bakillani Ijaz el Kuran (Kuran Mucizesi) adlı kitabında bu konu hakkında şunları yazar: “Ijaz el-Kuran olarak bilinen bu Kuran dalı bilimine oldukça özel bir dikkat verilmesini gerekli kılan şey, Peygamberin –üzerine esenlik olsun– peygamberlik görevinin bu mucize üzerinde bina edilmiş olmasıdır.” 50 Faruki adlı çağdaş bir Müslüman yazarın gözlemleri şöyledir: “Müslümanlar Muhammed’in herhangi bir mucize yaptığını ileri sürmezler. Onların görüşüne göre Muhammed’in peygamberliğini kanıtlayan, insan mantığını şaşırtan doğal yasanın nedeni izah edilemez herhangi bir dalı değil, açıklamanın kendisi olan Kutsal Kuran’ın yüce güzelliği ve büyüklüğüdür.” 51

Kuran’ın Mucizevi Doğası

Müslüman savunucular Kuran’ın tanrısal orijini ile ilgili pek çok kanıt sunmuşlardır. Çoğu, değineceğimiz delillerin bir ya da birden fazlası ile uyum içindedir. (Deliller, daha sonra Bölüm 9’da ayrıntılı olarak değerlendirileceklerdir. Biz burada yalnızca her noktanın genel bir taslağını çizeceğiz.) Bu delillerin ağırlığı konusunda her bilgin ayrı bir düşünceye sahiptir. Ancak yine de genel olarak konuşacak olursak, ilk birkaç tanesine daha çok ağırlık verilmiştir ve Müslüman savunucuların çoğunluğu tarafından en çok ağırlık verilen birincisi gibi görünür.

Eşsiz Edebi Tarz İle İlgili Delil

Bu delile göre Kuran, “harika bir şekilde düzenlenmiştir ve mükemmel olarak bir araya getirilmiştir, böylelikle yalnızca herhangi bir yaratığın elde edebileceğinin ötesinde olan edebi zarafet ile yücelik kazanır.” 52 Muhammed, açıklama aracılığı ile şunu ileri sürdü: “Bu Kuran, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır” (10:37). Muhammed şu övgüde bulunur: “De ki: ‘Andolsun, insanlar ve cinler bu Kuran’n bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler” (17:88).

Tüm Müslümanlar’ın inancı şudur: “Kuran, dünyanın tüm harikaları arasındaki en büyük harikadır. Kuran, dünyadaki bütün insanlara, bunun gibi bir bölüm yapmaları için sürekli meydan okudu, ama hiç kimse bunu başaramadı ve bu meydan okumaya bugüne kadar karşılık veren olmadı.” Onlar, Kuran’ın “bilgili kişilerin Kuran’ın diksiyonu, tarzı, konuşma sanatı, yasaların düşünceleri ve doğruluğu ve insanlığın yazgılarını biçimlendiren düzenlemeleri gibi konulardaki birbirleri ile uyumlu kararlarına göre dünyada bir ikincisi olmadığına inanırlar.” 53 Bu nedenle tüm bunların, Kuran’ın Tanrı’nın gerçek Söz’ü olduğunu olumlu bir şekilde kanıtladığını iddia ederler.

Muhammed’in Okuma Yazma Bilmeyişi İle İlgili Delil

Bu delil, daha önceki delili destekler. Aslında her ikisi birlikte bir üniteyi biçimlendirirler. Çünkü eğer Kuran gibi böyle muhteşem bir baş yapıt üretilmiş olması kendi içinde bir harika ise, o zaman Kuran’ın okuma yazma bilmeyen biri tarafından yazılmış olması daha da şaşırtıcıdır (7:157).

Kuran’ın Mükemmel Bir Şekilde Korunduğuna İlişkin Delil

Kuran’ın harika bir şekilde korunan mucizevi doğası, onun Müslümanlar tarafından genellikle herhangi bir metninin tahrif edilmeden muhafaza edilmiş olduğu gerçeğini kanıtlayan bir başka delildir. Örneğin, Suzanne Hanif, gururla şu noktaya dikkat çeker: “Kutsal Kuran, orijinal biçimi ile günümüze kadar korunmuş olan, insanlık tarihinde tanrısal olarak açıklanan tek kutsal yazıdır.” 54 Bu gerçek diğer hiçbir kutsal kitap için gerçek olmadığından, bunun nedeni Tanrı’dan başka kim olabilirdi ki?

Kuran’daki Peygamberliklerle İle İlgili Delil

Aynı zamanda Müslümanlar da, Kuran’ın mucizevi doğasını savunmak için yerine gelen peygamberliği kullanırlar. Aksi takdirde Muhammed’in Bizanslıların İranlılar üzerindeki zaferi gibi olayları daha önceden tam bir kesinlik ile nasıl bildirebileceğini sorarlar (30:2-4)?

Kuran’ın Tekliği İle İlgili Delil

İslam bilginleri bazen Kuran’ın tanrısal orijininin kanıtı olarak hiçbir karşıtlığa sahip olmadığı iddiasına başvururlar: “Hala Kuran’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı (inanmayanlar)? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı” (4:82). Yusuf Ali “Kuran’ın tekliğinin, itiraf edildiği gibi diğer herhangi bir kutsal kitaptan daha büyük olduğunu ileri sürer ve yine de buna rağmen Tanrı’nın amacının ve tasarısının birliği aracılığı ile bunun dışındaki bir nedeni nasıl izah edebileceğimizi” sorar. 55

Kuran’ın Bilimsel Kesinliği İle İlgili Delil

Son zamanlarda, Kuran’ın bilimsel kesinliğinin onun tanrısal yetkisinin kanıtı olduğuna ilişkin tartışma rağbet görür hale gelmiştir. Bucaille, bilimsel kanıtın şu sonuca vardığı konusunda ısrar eder: “M.S. yedinci yüzyılda yaşayan bir insani varlık bu döneme ait olmayan ve yalnızca yüzyıllarca sonra açıklanması gerekenler ile birlikte uyum içinde muhafaza edilen, Kuran’daki çok çeşitli konular hakkında bulunulan iddiaları ifade etmiş olmak bu sonucun kavranmasının mümkün olmadığı sonucuna varır. Bana göre Kuran’ın hiçbir insani açıklaması olamaz.” 56

 

Kuran’ın Şaşırtıcı Matematiksel Yapısı İle İlgili Delil

Kuran’ın tanrısal orijini ile ilgili son rağbet gören kanıtlardan biri, on dokuz sayısını temel alan, matematiksel bir mucizedir. Reşat Halife “Kuran’ın ilk harfleri ve bu harflerin matematiksel dağıtımının, hiçbir kuşkuya yer vermeksizin şu iki şeyi kanıtladığını” belirtir. Kuran Tanrı’nın Sözü’dür ve mükemmel bir şekilde muhafaza edilmiştir.” 57

Değişen Yaşamlar İle İlgili Delil

Sonuç olarak, Müslüman bilginler bazen Kuran’ın tanrısal orijininin kanıtı aracılığı ile etkilenen değişen yaşam ve kültürleri delil olarak gösterirler.

Ajijola, şu görüşü ileri sürer: “Kutsal Kuran tarafından incelik ile işlenmiş dönüşüm, dünya tarihinde görülmemiş bir şeydir ve böylelikle eşsiz olduğuna ilişkin ileri sürdüğü iddia aynen on üç yüzyıl önce olduğu gibi bugün için de değişmemiş olarak durur… Hiçbir iman böyle geniş bir derece üzerinde kendisine adanmış kişilere hiçbir zaman bu tür bir yeni yaşam tebliğ etmemiştir.” 58

Sonuç

Şimdiye kadar Kuran’ın İslam’da yer alan yüceltilmiş konumunu görebiliyoruz. Ama yine de, diğer tektanrılı inançlar gibi kutsal yazıları anlamak, kendi içinde nihai hedef değildir. Kuran bir rehberdir ve bu yaşam bundan sonraki sonsuz yaşam için bir hazırlıktır. İnananın doğru yolda olması ve bu doğru yolda kalması ve sonunda Tanrı’nın sonsuz gazabından kurtulması ve Tanrı’nın gökteki bereketini alması nihai önem arz eder. Bu nedenle, aynı zamanda Müslümanlar’ın kurtuluş ve sonraki yaşam hakkında İslam’ın insana olan bütünlüğü konusundaki görüşlerini anlamamız gerektiğini söylemek ile yalnızca uygun davranmış oluruz. Bir sonraki bölüm, bu önemli konular hakkında bir incelemeye ayrılmıştır.


1. Kuran’a mükemmel bir genel giriş için W. Montgomery Watt’ın, Bell’s Introduction to the Qur’an adlı eserine bakınız/Edinburgh: Edinburgh University Press, 1970).

2. Nazir-Ali, 124.

3. Sure 73: 1-7, ve aynı zamanda bakınız Yusuf Ali’s Holy Qur’an, Giriş C. 41.

4. Bu, Müslümanlar’ın kendi aralarında yaptığı büyük bir savaştı.

5. Bu, Stanton’dan alınan, Jalalu’d Din a’s Suyuti ile ilişkilidir; Stanton, 10-11. Aynı zamanda Muhammed Pickthalls’ın Kuran’ın İngilizce çevirisinden içe doğru.

6. El-Buhari, cilt 6, 477-78.

7. Kateregga ve Shenk, 29-30; ve Bucaille, 134.

8. Bakınız El-Buhari, 478-79.

9. Stanton, 15.

10. Daşti, 28. Aynı zamanda The New Encyclopedia Britannica’ya ve Goldziher’deki dip nota da bakınız, 28-30. Arthur Jeffrey bu konu ile ilgili olarak konunun iç yüzüne değinen şu yorumu yapar: “Sure XII’nin dışındaki Surelerden hiçbiri bir konu ile sürekli olarak ilgilenmez… Bazı modern Müslüman yazarların Surelerdeki yazıların amaçlı bir düzenlemeye sahip olduklarını göstermek için bazı harika girişimlerde bulunmalarına rağmen, düzenlemenin gelişi güzel yapıldığı açıktır.”

11. Bakınız Mahmud Ahmed, 368-71; Muslim World League Journal, Ağustos 82, 13; ve Kateregga ve Shenk, 29.

12. Gibb ve Kramers, 276, aynı zamanda Goldziher’e de bakınız, 11-12.

13. The New Encylopedia Britannica, 6; aynı zamanda Stanton’a bakınız, 13-14.

14. Bakınız Gibb ve Kramers, 276.

15. Kutsal Kitap gibi ( Yaratılış 1:26), “biz” sözcüğünün kullanımı muhteşemdir, krallık ve tanrılığı ifade eden bir sözcüktür, ama Tanrı’nın çoğul olduğuna ilişkin bir belirti değildir.

16. The New Encyclopedia Britannica, 6.

17. Bakınız Gibb ve Kramer ve Goldziher, 12 ve dip not.

18. Sir Norman Anderson, The World’s Religions (Grand Rapids: Eerdmans, 1987), 94.

19. Bakınız Gibb ve Kramers, 284.

20. Andrae, 116, aynı zamanda bakınız Gibb ve Kramers, 284.

21. Schimmel, 16.

22. Aynı kitapta.

23. Kuran Şeriatı ile ilgili kısa bir tartışma için Stanton’a bakınız, 63-71.

24. Bu konuda daha ayrıntılı inceleme için 3. ve 4. bölümlere bakınız.

25. Bakınız Gibb ve Kramers, 285.

26. Bakınız Jeffrey, 66.

27. Aynı kitapta, 67.

28. Aynı kitapta, 68.

29. Aynı kitapta, vurgulama bize aittir.

30. Kenneth Cragg, “İslam’da Çağdaş Eğilimler”, Woodbery, 33-35. Cragg, Mekke ve Medine arasındaki bu tür ikiye bölünen mesajların “her yerdeki Müslümanlar’ın genelinin emrinde olmadıklarını söylemeye devam eder. Bu tür görüşler, günümüzde verilen kararlardaki pratik ifadenin küçük fırsatı ile kenarda kalan görüşlerden başka bir şey değildirler” (35).

31. Waddy, 14

32. Seyid Hüseyin Nasr, Ideals and Realities of Islam (London: George Allen & Unwin, 1973), 43-44.

33. Daşti, 147. Bazı İslam bilginleri bu çatışmada Logos’un Hristiyan öğretişinin doğrudan bir etkisi olduğunu düşünürler. Bkz. Abdül-Hak, 62-63.

34. Wiliams, 179.

35. Bakınız Goldziher, 97.

36. Aynı kitapta.

37. Bakınız Abdül Hak, 62. Aynı zamanda Williams 182’de Maturidi’nin Mutezileciler’e karşı yaptığı savunmalara bakınız. Kuran’ın sonsuzluğuna ilişkin modern ve gizemli bir açıklama için Nasr 53:3 bakınız.

38. Ajijola, 104.

39. Gudel, 35-36 ve Abdü’l Ahad Davud, Muhammad in the Bible (Kuala Lumpur: Pustaka Antara, 1969).

40. Cragg, The Call of the Minaret, 55, 57. İslam teolojisi ile ilgili daha ayrıntılı bir inceleme için Bölüm 1’e bakınız.

41. Ajijola, 90.

42. Abdalati, 196-97.

43. Kateregga ve Shenk, 27.

44. Abdalati, xiii’e bakınız. İslam geçmişteki dini tartışmaları gerçekten yatıştırmadığı için elbette bazı kişiler bu ifadenin, tarihi gerçekler tarafından doğrulanmadığını ileri sürerler.

45. İbn-i Teymiyye, 350-69.

46. Ajijola, 96; 94-96.

47. Bakınız Waddy, 14.

48. Nasr, 61.

49. Şoroş, 21. aynı zamanda bakınız Jeffrey, 58-66.

50. Bakınız Jeffrey, 54.

51. El-Faruki, 20. Bazı bilginler, Faruki’nin ifadesini nitelendirirken, şuna dikkat çekerler: Pek çok Müslüman, (Kuran’da bu konu ile ilgili kanıt bulunmamasına rağmen) Muhammed’in doğal yasanın izah edilemez dallarını da kapsayan birçok harika mucize yaptığına inanırlar. Aynı zamanda, Muhammed’in biyografisini kaleme alan modern yazar Haykal da aynı düşünceyi ifade eder: “Muhammed’in, yalnızca bir tane izah edilemeyen mucizesi vardı,” xxvi.

53. El-Bakillani, Ijaz el-Kuran, 38. Jeffrey tarafından nakledilmiştir, 57.

53. Nehls, 38

54. Suzanne Haneef, What everyone Should Know About Islam and Muslims (Chicago: Kazi Publications, 1979), 18-19.

55. Ali, 205.

56. Bucaille, 130.

57. Reşat Halife, Qur’an: A Visual Presentation of the Miracle (Karaçi: Haydar Ali Muljee, 1983), 200.

58. Ajijola, 100-101.