Reddetmek ve Seçmek

Yaratılış 13

İbrahim’in iman yoluna döndürülmesi ile ilgili gerçeklik büyük bir hız ile denemeye tabi tutuldu. Gerçeği ortaya koyan koşullar bir kez daha göründü: İbrahim bir kez daha göksel ülkenin ışığında yaşamaya başladı ve bu sayede dünyasal düşünceye sahip yeğeni tarafından seçilmiş olan sulak otlakları reddetme gücünü bulabildi.

HATANIN DÜZELTİLMESİ

İbrahim Mısır’dan kovulmuş idi. Ve nereye gittiği artık dünyayı ilgilendiren bir konu değil idi. Yine de her şeye rağmen İbrahim gerçek bir iman adamı idi ama bizim gibi o da bazen iman yolunda yürümekten sapıyor idi. Kentin ya da ordygahın dışındaki yerin bereketli tadını bir kez aldıktan sonra canını tatmin edebilecek olan tek şey şu idi: ayaklarının sapmış olduğu o bereket noktasına geri dönmek! Bu yüzden şu sözleri okuruz: “Avram karısı ve sahip olduğu her şey ile birlikte Mısır’dan ayrılıp Negev’e doğru gitti. Lut da onun ile birlikte idi. Avram çok zengin idi, sürüleri, altınları gümüşleri var idi. Negev’den başlayıp bir yerden öbürüne göçerek Beytel’e kadar gitti. Beytel ile Ay kenti arasında daha önce çadırını kurmuş olduğu yere vardı. Önceden yapmış olduğu sunağın bulunduğu yere gidip orada Rabbi adı ile çağırdı.” Yaratılış 13:1-4.

Gerçekten tazelenmiş her canın yaptığı gibi saptığı yoldan geri dönerek adım adım hata yapmış olduğu noktaya kadar gitti ve bir kez daha bu dünyadaki yabancı ve göçmen karakteri ile çadırını ve tapındığı sunağı buldu ve Rabbe bağımlı olan bir imanlı olarak tekrar Rabbin adını çağırdı.

HATANIN SONUCU

İbrahim’in yenilenmesi tamamlanmış idi ama yaptığı hatanın sonucu diğer kişilerde görüldü. Bir kutsalın kendisi yenilense bile yaptığıı hata her zaman diğer kişileri etkiler. Hatasının etkisi bir kez daha yeğeni Lut’ta ışığa çıktı. Terah ağzı ile iman ikrarında bulunan bir doğal kişi olarak görülür, ama dünyanın dışına yönlendiren iman yoluna girip yürüyemez. İbrahim’de ise gördüğümüz şudur: bir iman adamı olarak Rabbin sözüne uygun olarak hareket eder, ordugahın dışına çıkar ama bunu Tanrıya iman ettiği için değil insan etkisi altında kdığı için yapar. Daha önce İbrahim Harran’dan ayrıldığı zaman “Lut’un da onun ile birlikte yola çıktığını” okuduk. Yaratılış 12:4. Yine, İbrahim Mısır’dan ayrıldığı zaman “Lut’un da onun ile birlikte gittiğini” okuduk. Yaratılış 13:1. Şimdi, Lut’tan üçüncü kez “İbrahim ile giden adam” olarak söz edilmektedir.

Lut, dünyanın dışında doğru bir konum alan geniş bir sınıfı temsil eder. Ama bunu Tanrıya olan kendi kişisel deneyimi ve imanı ile yapmaz; ya bir dostundan ya da bir akrabasından etkilenerek böyle hareket eder. Lut, yürüyüşünün başlangıcından beri bir başkasının ışığı ile yürümesiyle tanımlanır. Ne yazık! Bizler de farklı şekil ve değişik ölçülerde ne kadar sık Lut gibi hareket ederiz, kendi imanımız ile değil bir başkasının imanı ile yürürüz ve sonunda ayartma ile denendiğimiz zaman ayakta kalamaz ve düşeriz.

Deneme geldiği zaman bir başkasının ışığında yürüyen imanlılar düşer ve benliğe çekici gelmeyen bir yolda yürümekten vazgeçerler. Daha önce bu iman yolunda bir deneyim yaşamamışlardır ve bu yüzden kişisel imana sahip değildirler.

ZENGİNLİĞİN TUZAKLARI

İbrahim ve Lut’un öyküsünde olduğu gibi deneme bu gün de sık sık aynı şekli alır. Okuduğumuz gibi, “mücadele vardı.” Daha sonra öğrendiğimize göre çatışmanın nedeni sahip olacakları topraklar ile ilgili idi. Şu noktaya dikkat etmemizde yarar vardır: ikisinin birarada kalamadıklarına dair bilgi iki kez tekrar edilerek ifade edilmiştir. Ve bu bölünmenin çok önemli nedeni, “mallarının çok fazla” olması idi. Toprak, bu yüzden birlikte yaşamalarına elvermiyor idi. O günden bu güne imanlılar arasında aynı nedenden dolayı ne kadar çok bölünme olmuştur; bir başkasının ruhsal armağanlarına ya da geçici zenginliğine duyulan kıskançlık her zaman bölünmelere yol açacaktır. Örneğin, Korint topluluğunda ruhsal armağanların kötüye kullanılması bölünme ile ilgili bir kaynak oluşturmuş idi. Elçi bu topluluğa şu sözleri söyleyebildi: “Mesih’te her bakımdan – her tür söz ve bilgi bakımından – zenginleştiniz.” Ama bu zenginlikler bir çatışma ve bölünme nedeni haline geldiler çünkü elçi şöyle der: “aranızda hala kıskançlık ve çekişme var çünkü benliğe uyuyorsunuz” ve “öbür insanlar gibi yaşadıklarını“ ve “biri ile övünüp bir başkasını hor gördüklerini” sözlerine ekler. (1.Korintliler 1:5; 1.Korintliler 3:3; 1.Korintliler 4:6) yoksulluk, onları birbirlerine sımsıkı yapışmaya yönlendirebilir idi; ama zenginlikleri bölünme nedeni haline gelmiş idi.

İbrahim ve Lut’un durumunda ise sahip oldukları geçici zenginlikleri onların bölünmesine neden olmuş idi. Aklımıza şöyle bir soru gelebilir: “Bu geçici zenginlikler nerede kazanılmış idi?” İbrahim iman yolunda ilk kez yürümeye başladığı ve Lut onun ile birlikte yola çıktığı zaman “tüm mallarını” yanlarına almışlardı. Ancak bu bir çatdiler.ışma nedeni olmamıştı (Yaratılış 12:5). Daha sonra İbrahim Mısır’da öylesine büyük zenginlik kazanmıştı ki canı yenilendikten sonra onun hakkında şu sözleri okuruz:”İbrahim pek çok hayvana, altın ve gümüşe sahip olmuş idi.”

İbrahim’in iman yolundan dönmesi ile kazandığı zenginlik kardeşler arasında çatışma ve bölünme nedeni haline gelmiş idi. Birbirleri ile çatışan bu kardeşler bu yüzden ülkede yaşayan Kenan ve Perizzi halkının önünde Tanrıya tanıklık edemediler. 

İMAN KONUMU

İbrahim, her şeye rağmen yine de doğru bir motif ile doğru bir konumda bulunan canı yenilenmiş bir kişi idi. Lut ise doğru bir konumda olmasına rağmen yalnızca diğerlerini izleyen biri idi. Bu yüzden aralarındaki çatışma hem Lut’un dünyasal düşüncesini ortaya koyan üzücü bir durum oldu ve aynı zamanda da İbrahim’in sahip olduğu göksel düşünceleri açığa çıkardı. İbrahim şöyle diyor idi:” Senin ve benim armada çatışma olmaması için dua ediyorum.. çünkü biz kardeşiz.” İmana sahip olmayan kişi konumunda bulunan sonunda kardeşler arasında bir çatışma kaynağı haline gelir ve imanını izleyemediği kişiden ayrılması daha iyi olur.

Önünde gelecekteki göksel ülkeyi gören İbrahim şimdiki dünyayı reddetmeyi başarabilir. Lut ise seçebilir ve eğer doğal olana ve göz ile görünene göre en iyiyi alır ise İbrahim Tanrının kendisi için seçmiş olduğu toprağı almaya razıdır. Bu toprak sert ya da yumuşak, verimli ya da verimsiz olabilir, fark etmez, çünkü İbrahim sonunda vaat edilen ülkeye tüm bereketleri ile sahip olacağını bilmektedir.

BENLİĞİN SEÇİMİ

Diğer insanların etkisinde kalan Lut, dışardaki yolu kabul etmiş idi. Kendisine seçim yapması için fırsat verildiği zaman Lut yüreğinde olanın dünya olduğunu gösterdi. (10-13. Ayetler) Lut tanrıdan kendisine yön vermesini istemeden yolunu gözü ile gördüğüne göre seçti. “Lut gözlerini kaldırdı ve Şeria ovasına baktı.” Gördükleri çekici idi ve hazır olan bir bolluğu ve kolaylığı vaat ediyor idi. Kuyu kazma zahmetine girmesine gerek yok idi, sürüleri için gerekli olan su her yerde hazır ve bol olarak var idi. Ova öylesine verimli idi ki, sanki “Rabbin bahçesi idi!” Her şeyden önemlisi toprak Mısır’da olduğu gibi verimli idi! Ne yazık! Mısır’a giden İbrahim’i izlemiş olan Lut Mısır’ın zevklerinin tadını almış idi ve bu yüzden dünyasal kolaylık ve bolluk için duyduğu arzu şiddetlenmiş idi.

Böylece Lut Şeria ovasının tamamını kendisine toprak olarak seçti. Ve böylece asla kişisel imana sahip olmadığı yoldan ayrıldı ve Kenan ülkesini sonsuza kadar terk etti. Bol suyu olan bir ovayı seçmekte kötü ya da yanlış olan hiç bir şey yoktu ama bu seçim onun yüreğinin Tanrının vaat etmiş olduğu görünmeyen ülkeyi özlemeyen bir yüreğe sahip olduğunu kanıtlar. Ayrıca, bol suya sahip olan ovaların gerçek tehlikesi şeytanın Sodom’u bu ovanın ortasına bina etmiş olması idi.

İbrahim Kenan ülkesinde kaldı ve Lut ovanın kentlerin arasına yerleşti. Lut iman yolundan ayrılmış ve göz ile görünen yolu ve dünyasal kolaylığı seçtiği için yolu her zaman aşağıda olacak idi çünkü “çadırını Sodom’a yakın bir yere kurduğunu” okuyoruz. Bize bu kent hakkında söylenen “Sodom halkının çok kötü olduğu ve Rabbe karşı büyük günah işlediği” idi. Daha sonra Lut için bir yenilenme olmayacağını öğreneceğiz. Lut gittikçe daha derine batar ve sonunda bir utanç ve onursuzluk bulutu altında sahneden iner.

İMAN İKRARI

İbrahim dünyasal düşünceli yeğeni Lut’tan ayrılarak özgür kaldıktan sonra Rab ile taze bir iletişim içine girer. Lut Rabbin buyruğundan ayrılmış ve gözlerinin gördüğü tarafından yönlendirilmesi için kendi kendisine izin vermiştir. Ve gözlerinin gördüğü ile hareket etmesinin sonucunda yüreğinde tutkular uyanmış ve ayakları yüreğinin seçimi ne ise onu izlemiştir.

İbrahim ise şimdi gözlerini kullanır ama bunu Rabbin buyruğuna göre yapar. Çünkü Lut kendisinden ayrıldıktan sonra Rab İbrahim’e şöyle dedi: “Bulunduğun  yerden kuzeye, güneye, doğuya ve batıya dikkat ile bak.” Yaratılış 13:14. Rabbin kenisine vermiş olduğu ülkenin her yönüne bakması gerekiyor idi. Bizim de ordugahın dışındaki yolda yürümek için imana sahip olmayan kişilerin ağırlığından özgür kılındığımız zaman düşüncelerimizi göksel değerler üzerinde yoğunlaştırdığımız takdirde ve “görünenlere değil ama görünmeyenlere baktığımızda ve Tanrının bize gelecek olan dünya hakkında vermiş olduğu açıklamanın her bölümünden zevk almayı arzu ettiğimiz zaman temelli kent olan göksel ülkeyi görebiliriz.

Bu anlamda Rabbin İbrahim’e şu sözleri söyleyerek verdiği buyruğa yanıt vermemiz hala mümkündür. “Kalk, sana vereceğim toprakları boydan boya dolaş.” Yaratılış 13: 17. Yalnızca izleyici olan kişilerden özgür kılınmak, çatışmalar karşısında sakin ve zaferli kalmak ve Rabbe yolunu seçmesi için izin vermek ile İbrahim gelmesini sabır ile beklediği dünyanın zengin bir açıklamasının tadını çıkartır. Avram bu arada çadırını söker ve gidip Hevron’daki Mamre meşeliğine yerleşir. Ve orada Rabbe bir sunak yapar.

Bu dünya uçsuz bucaksız bir çöldür.

Bu dünyada ardından gideceğim ya da seçeceğim hiç bir şeye sahip değilim.
Çölde kalarak zaman  harcamak gibi bir düşüncem yok;
Pişman olacağım ya da kaybedeceğim hiç bir şeye sahip değilim.
Yürüdüğüm bu yolda daha önce Rabbin Kendisi yürümüştür.
Yolda ayak basacağım her yeri benim için işaretlemiştir.

Hiç bir korkunun ya da tehdidin beni sarsamayacağından eminim;
Çünkü hayran olduğum Tanrının sevgisi beni güvenlikte tutar.
Ve ben O’nun ayak izlerini gayretle izlerim; O’nun başında tacı ile oturduğu tahta yaklaşırım.

O’nun sevgisinde bulduğum eşsiz hazine beni yeryüzünde bir göçmen yapmıştır.
Ve bir gün O’nu yüz yüze gördüğüm zaman şimdi
Bilindiğim gibi O’nu tam olarak bileceğim.

O zaman gelene dek şimdi O’nun açmış olduğu bu yolda yürür iken zevk alırım;
O’nun değneği ve asasından hoşnudum; teselli bulurum
Çünkü O’nu tüm yüceliği içinde göreceğim.
— J.N.D.

Yukardan çağrılan ve yukardan doğmuş olan göksel insanlar
(ama bir zamanlar onlar da yeryüzü vatandaşı idiler)
Burada göçmenler olarak göksel bir yuvanın ardından gideriz;
Payımız gelecek olan çağlardadır.
Tüm kutsallar gökte buluşacaklar ve kefaret ile satın alınmış olan herkes birbirini Selamlayacaktır; ama, ah! Rabbim zevklerin en büyüğü Sana sahip olmak
Ve Senin ile her şeyi paylaşmak olacaktır.
Ölümlü gözler Seni, yani bedendeki Tanrıyı gördüler;
Sen, göklerden Baba’nın bağrından geldin;
Beden alan Sende “Tanrının sevgi olduğunu” gördük.
Senin dudakların bize Baba’nın adını açıkladı;
Senin sözlerindeki ateşli gücü hissettik.
Sonra, kurtarılmış yüreklerimiz, Senin o çok iyi tanıdığın
Göksel yüceliklerin bize söylediklerini işitti.
Senin egemen lütfun sayesinde yasanın laneti son buldu ve bereket aldık;
Senin peçesiz yüzündeki yüceliği gördük.
Zayıf durumda ve sefalet içinde olanları Kendine çektin.
Kaybolanlar bulundu ve sevindiler.
Senin kargı ile delinmiş böğründen çıkan su ve kanın o değerli akıntısı
Günahlarımızın üstünü örttü, bizi her lekeden yıkadı ve Baba’ya yakın kıldı.
Bizler burada yalnızca yabancılarız; Sana mezardan başka bir şey vermeyen
Yeryüzünde bir yuva özlemi çekmiyoruz.
Senin çarmıhın bizi buraya bağlamış olan ipleri koparttı.
Yeryüzünde iken tek Hazinemiz Sen oldun.
Dünyanın zevklerine veda ediyorum,Sen benim zayıflığıma merhamet edersin.
Kurtuluş sevincini, o gizli hazineyi bilmeyenlere ne yazık!
Yaşamın sevinçli olaylarında mutlu olmak kolaydır.
Ama, ah! Ne yazık! Yaşamda bunlar yerine büyük acılar tadılır;
Yüceliğin güneş ışınları göklere gideceğim o tatlı yolun çevresinde nasıl da parlamaktadır!
Yüreğimde Mesih ile O’nun vaadine sımsıkı yapışırım;
Hazinemden vazgçecek miyim? Ah, asla, ah hayır!
Ama şimdi melankoli olarak nitelenen yolda
Dünyanın bilmediği sevinçleri içiyorum;
Gelin ve onların tadına bakın ve geçmişte sahip olduklarınızı bırakacaksınız;
Ve bu sevinçleri benden hiç kimse alamaz, ah asla, ah hayır!
Ayaklarım İsa’nın yön verdiği yerlere gider,
Benim sadık Dostum, yakınlığımız artsın;
Ben O’nun sevgisi ile bereketlenirim, beni koruyan O’nun koludur.
O’nun öğütlerinden vazgeçmemi mi istiyorsunuz? Ah asla, ah hayır!