Çölde Sayım 19
Şimdi, Çölde Sayım kitabının en önemli
kısımlarından biri önümüzde açık durmakta ve bize “Kızıl İnek” ile ilgili çok
ilginç ve eğitici konu hakkında sunumda bulunmaktadır. Kutsal yazılar hakkında
bilgisi olan bir öğrenci bu örneğe neden Levililer’de değil de Çölde Sayım
kitabında rastladığımıza doğal olarak şaşıracak ve bunu incelemek isteyecektir.
Levililer kitabın ilk yedi bölümünde kurban öğretişinin çok seçkin bir ifadesine
sahibiz. Ama yine de kızıl ineğin ne olduğu konusunda bir ima dahi göremiyoruz.
Bu neden böyledir? Bu güzel düzenlemenin neden başka bir yerde değil de Çölde
Sayım kitabında takdim edildiğine ilişkin gerçekten ne öğrenmemiz gerekiyor?
Bunun kitabımızın bir diğer karakterinin başka çarpıcı bir örneğini
oluşturduğuna inanıyoruz. Kızıl inek öncelikle bir çöl örneğini oluşturur. Aynı
zamanda Tanrının kirlilikler için tasarlamış olduğu bir çözümdür ve Mesih’in
ölümü, biz göklerdeki sonsuz yuvamıza gitmek için şu anda bizi kirleten bir
dünyadan geçer iken günahı temizlemesinin bir ön örneğidir. Bu örnek çok eğitici
bir örnektir ve en değerli ve en çok ihtiyaç duyulan gerçeği açıklar. Bu kaydı
kaleme almış olan Kutsal Ruh’un onu lütfu aracılığı ile canlarımıza uygulamaktan
hoşnut olmasını diliyorum!
“Ve Rab Musa ile Harun’a şöyle dedi:
’Rabbin buyurduğu yasanın kuralı şudur: İsrailliler’e size kusursuz, özürsüz ve
boyunduruk takmamış kızıl bir inek getirmelerini söyleyin.” Çölde Sayım 19:1,2.
İman gözü ile Rab İsa’ya baktığımız
zaman, O’nun kutsal kişiliği içinde yalnızca kusursuz olduğunu görmüyoruz, ama
aynı zamanda O’nun asla günah boyunduruğu taşımamış olduğunu da anlıyoruz.
Kutsal Ruh her zaman Mesih’in kişiliğinin kıskanç korumasıdır. Ve Mesih’i insan
canına O’nun tüm üstünlüğünü ve değerliliğini takdim etmekten zevk alır. Bu
yüzden O’nu ortaya koymak için tasarlanmış olan her örnek ve her ön örnek aynı
özenli korumayı sergiler. Böylece kızıl inek örneği ile bize öğretilen şudur:
Bize kutsal Rabbimizin insan doğası hakkında öğretilen O’nun tamamen saf ve
lekesiz olduğuna ilişkindir; hem doğumunda hem de ilişkilerinde mükemmel idi ve
O’nda günahın izi olamaz idi. O’nun kutsal boynunda asla günah boyunduruğu
olamaz idi. O, “Benim boyunduruğum” ifadesini kullandığı zaman (Matta 11:29)
Babasının her konudaki isteğine mutlak boyun eğişinin boyunduruğu idi. Bu, O’nun
taşımış olduğu tek boyunduruktur ve bu boyunduruk O’nun çaresiz bir bebek olarak
yattığı beşikten bir kurban olarak son nefesini verdiği çarmıha kadar süren
lekesiz ve mükemmel kariyeri sırasında asla bir an için bile boynundan çıkmadı.
Ama O asla günah boyunduruğu taşımadı. Bu
gerçeğin tam olarak anlaşılması gerekir. O, bizi günahlarımızdan arındırmak için
çarmıha gitti ve bizim her günahtan mükemmel bir şekilde temizlenmemizi sağlamak
için gerekli olan temel işi tamamladı. Ama O bunu kutsal yaşamının hiç bir
anında asla günah boyunduruğunu taşıyarak yapmadı. O, “günahsız” idi ve böyle
olduğu için yüce ve görkemli kefaret işi için tek uygun olan mükemmel kişi idi.
O’nu yaşamında günah boyunduruğu olan Biri olarak düşünmek ölümü ile sağlamış
olduğu kefaretin uygun olmadığını düşünmek olur. “Kusursuzluğun olduğu yerde
boyunduruk olmaz.” Bu ifade, Rabbimiz İsa Mesih’in kusursuzluğunu ve
mükemmelliğini ortaya koymak için Kutsal Ruh tarafından tasarlanmıştır. Rabbimiz
yalnızca içsel varlığında kusursuz değildi, ama aynı zamanda dışsal varlığında
da günahtan özgür idi. O, ne kişiliğinde ne de ilişkilerinde günahın ya da
ölümün taleplerine asla bağlı değil idi. O’nun adı sonsuza kadar yüceltilsin – O
bizim koşullarımızın ve durumlarımızın tüm gerçekliğinde yer aldı ama O’nda
günah yok idi ve asla günah boyunduruğu taşımadı.
“O bizim zayıflıklarımızı bilir ve onlara sempati duyar.
Acı veren ayartmaların acısını bilir çünkü Kendisi de aynısını hissetmiştir.
“Ama yüce Kurtarıcı her zaman lekesiz, temiz ve saf kalmıştır.
O, şeytanın ateşli oklarına kanı ile karşı koymuştur.”
“İnek kahin Elazar’a verilsin; ordugahın
dışına çıkarılıp onun önünde kesilecek.” Çölde Sayım 19:3.
Ayetleri dikkat ile okuyan bir okuyucu ne
kadar önemsiz gibi görünür ise görünsün ayetlerdeki hiç bir ifadeyi
atlamayacaktır. Bu düşünceye sahip bir okuyucu önünde açık olan kitabın Tanrıdan
olduğunu her zaman aklında tutacaktır ve bu nedenle bu kitabın bir bütün olarak
her kısmında yer alan ifadelerin mükemmel olduklarını bilecektir. Her küçük
sözcük dahi bir anlama gebedir. Her küçük düşünce, özellik ve koşul can için
bazı ruhsal öğretişler içerir. Hiç kuşkusuz sadık olmayanlar ve akılcılar hep
birlikte bu ciddi gerçek karşısında başarısızlığa uğrarlar ve bunun bir sonucu
olarak tanrısal kitaba yaklaştıkları zaman çok üzücü bir hasara uğrarlar. Ruhsal
öğrenci bu noktada yalnızca kıymetli taş görür iken onlar aynı yerde hatalar
görürler. Adanmış, kendine güvenmeyen ve Kutsal Ruh’tan öğretiş alan öğrenci
tanrısal uyumlar ve ahlak görkemleri görür iken onların gördükleri yalnızca
hatalar ve zıtlıklardır.
Bizim tek beklentimiz yalnızca bu konuda
olabilir ve günümüzde bu beklentiyi hatırlamak yararlıdır. Tanrı ilahi takdirde
olduğu gibi ayetlerde de “Kendi Kendisinin yorumcusudur.” Ve eğer biz O’nu
bekler isek, O’nun bu konuyu açıklığa kavuşturacağı kesindir. Ama ilahi
takdirde, “Kör imansızlığın hata yapacağı kesindir ve Tanrının yollarında işe
yaramaz, boştur! Ve adanmış şair daha da ileri gidebilir idi, çünkü kör
imansızlığın Tanrının yollarını ve sözünü yalnızca doğru şekilde
değerlendiremediği gibi her ikisini de Tanrının Kendisine, doğasına ve
Karakterine ve aynı zamanda bizlere vermekten hoşnut olduğu açıklamasına karşı
da küstah bir saldırı fırsatına dönüştürecektir. Sadakatsiz kişi esinin
lambasını kaba bir şekilde söndürür, onun göksel ışığını ezer ve hepimizi yanlış
yönlendirilmiş zihnin tuzağındaki derin hüzne ve ahlak karanlığına sokar.
Bölümümüzün üçüncü ayeti üzerinde derin
düşünür iken bir önceki düşünce dizisine yönlendirilmiş olduk. Kutsal yazıları
geniş ve özenli bir şekilde inceleme alışkanlığını geliştirmek için çok büyük
bir arzu duyuyoruz. Bu konu çok yoğun bir öneme sahiptir. Esin ile yazılmış
kitabın içeriğinde başından sonuna kadar dua ederek üzerinde derin düşünmemize
değmeyecek tek bir cümle ya da tek bir ifade bulunmadığını söylemek ya da
düşünmek Kutsal Ruh Tanrının incelememiz sırasında değersiz olduğunu
düşündürecek bir şeyler yazdığını ima etmektir. “Kutsal Yazıların tümü Tanrı
esinlemesidir. “ 2.Timoteos 3:16. Bu ayet bize, ayetlere karşı saygılı olmamızı
buyurur. “Önceden ne yazıldı ise bize öğretmek için sabır ile ve Kutsal
Yazıların verdiği cesaret ile umudumuz olsun diye yazıldı. “ Romalılar 15:4. Bu
ifade kişisel ilgimizi uyandırır. İlk ayetteki ifade kutsal yazıların Tanrıdan
geldiklerini kanıtlar. İkinci ayet ise bu sözlerin bizim için geldiğini
kanıtlar. Bu iki ayet birlikte ele alındıkları zaman, kutsal yazıların tanrısal
bağlantıları aracılığı ile bizi Tanrıya bağlarlar. Şeytan ise bu bağlantıyı
kopartmak için her zaman elinden geleni yapar. Ve bunu ahlak değeri bilgisini ve
zihinsel gücü kullanarak yapar. Şeytan Kutsal Kitap hakkında büyük ve özel
saldırılarını yaparken bilgisiz ya da ahlaksız birini seçmez. Çünkü bilgisiz
birinin konuşamayacağını ve ahlaksız birinin de bir öğüde kulak vermeyeceğini
çok iyi bilir. Şeytan şu tür kişiyi seçer: hoş, sevimli, yardımsever ve ilgi ve
rağbet gören bir insanı seçer; ahlaki açıdan lekesiz birini, çalışkan bir
öğrenciyi, tecrübeli bir bilim adamını ve derin ve orijinal bir düşünürü tercih
eder. Böylelikle sade, bilgisiz ve uyanık olmayan kişilerin gözlerine bir avuç
toprak atarak net görmelerine engel olur.
İmanlı okuyucu, şunu hatırlamanız için
dua ediyoruz. Eğer Kutsal Kitap’ın söz ile anlatılamaz değerini canınızda derin
bir hale getirebilir isek, eğer sizi akılcılık ve sadakatsizlik aracılığı ile
karşınıza çıkabilecek tehlikeli kayalıklardan ve bataklıklardan korunmanız için
uyarabilir isek, eğer sizi Tanrının özünden akmış olan bir kaynağın
damlalarından içer gibi ayetlerin kutsal sayfalarındaki güvence ile bina edip
güçlendirebilir isek, eğer bu sonuçların hepsine ya da herhangi birine
ulaşabilir isek, bölümümüzde şimdi giriş yapacağımız konu dışı sözden ötürü
pişmanlık duymayız.
“Kızıl inek kahin Elazar’a verilsin;
ordugahın dışına çıkarılıp onun önünde kesilecek .” Çölde Sayım 19: 3.
Burada hem kahinde hem de kurbanda Mesih’in kişiliğine ilişkin ortak bir örnek
bulunmaktadır. O, hem Kurban hem de Kahin oldu. Ama bir Kurban olarak
tamamlaması gereken işi tamamlayana dek Kahinliği ile ilgili işlemlerine
başlamadı. Bu durum üçüncü ayetin son cümlesindeki ifadeyi açıklayacaktır, “ onun
önünde kesilecek.” Mesih’in ölümü yeryüzünde gerçekleşti ve bu yüzden
kahinlik eylemi olarak temsil edilemez idi. O’nun Kahinliğinin hizmet alanı
yeryüzü değil, gökler idi. Elçi, İbraniler’e yazdığı mektupta bu konu ile ilgili
çok değerli ve harika bir ifadeyi özet şeklinde beyan eder: “Söylediklerimizin
özü şudur: Göklerde Yüce Olan’ın tahtının sağında oturan, kutsal yerde, insanın
değil, Rabbin kurduğu asıl tapınma çadırında görev yapan böyle bir başkahinimiz
vardır. Her başkahin sunular ve kurbanlar sunmak için atanır. Bu nedenle bizim
başkahinimizin de sunacak bir şeyi olması gerekir.
Eğer Kendisi yeryüzünde olsa idi, kahin olamaz idi. Çünkü Kutsal Yasa
uyarınca sunuları sunanlar var.” İbraniler 8:1-4. “ama Mesih gelecek iyi
şeylerin baş kahini olarak ortaya çıktı. İnsan eli ile yapılmamış yani bu
yaratılıştan olmayan daha büyük ve daha yetkin çadırdan geçti. Tekeler ile
danaların kanı ile değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanı ile kutsal yere
ilk ve son kez girdi.” “Çünkü Mesih asıl kutsal yerin örneği olup insan eli ile
yapılan kutsal yere değil ama şimdi bizim için Tanrının önünde görünmek için
asıl göğe girdi.” İbraniler 9:11,12,24. “Oysa Mesih günahlar için sonsuza dek
geçerli tek bir kurban sunduktan sonra Tanrının sağında oturdu .”
İbraniler 10:12.
Bu bölümleri Çölde Sayım 19:3 ayeti ile
bağlantılı olarak ele aldığımız zaman iki şey öğreniriz, yani, Mesih’in ölümü
uygun ve alışılmış kahinlik eylemi olarak temsil edilmez. Ve ayrıca O’nun
kahinliğinin hizmet alanı yeryüzü değil, göklerdir. Bu ifadelerde yeni olan hiç
bir şey yer almaz. Diğer ifadeler bu ifadelerden çok daha ilerdedirler. Ama
burada önemli olan kutsal yazıların tanrısal mükemmelliğini ve değerini
resmetmek için her şeye dikkat ederek her şeyi fark etmektir. Eski Antlaşma
zamanlarındaki bazı buyruk ya da törenlerin sarılı olduğu görülmeyen konular,
Yeni Antlaşma’nın sayfalarında parlak bir şekilde ışıldarlar ve bu gerçeğin
görülmesi çok ilgi çekicidir. Bu tür keşifler sözün zeki okuyucusunu her zaman
hoşnut eder. Hiç kuşkusuz gerçek bulunduğu her yerde aynıdır, ama gerçek Eski
Antlaşma’da tanrısal bir şekilde gölgeler halinde ama Yeni Antlaşma’da yer alan
ayetlerde ise parlak bir şekilde net olarak görüldüğü zaman, biz gerçeğe
yalnızca bina edilmiş olarak değil, ama aynı zamanda resmedilen örnek ile
birlikte olarak sahip oluruz.
Ama farkına varmadan kurbanın ölümünün
gerçekleştiği yeri atlayıp geçmememiz gerekir. “Ordugahın dışına çıkartılacak.”
Daha önce de belirtilmiş olduğu gibi kahin ve kurban özdeşleşmiştir ve Mesih’in
ortak bir örneğini teşkil ederler. Ancak eklenen bir başka ifade daha vardır:
“Kahinin önünde kesilecek.” Bunun nedeni basittir, çünkü Mesih’in ölümü kahinlik
eylemini temsil edemez. Ne kadar harika bir titizlik! Ama yine de harika
değildir, çünkü her satırı Tanrının Kendisi tarafından yazılmış bir kitapta
böyle olmasının beklenmesi gerekir. Eğer “Kahin onu kesecek” denmiş olsa idi, o
zaman Çölde Sayım 19.bölüm İbraniler’e yazılan mektuptaki içerik ile farklılık
gösterir idi. Ama hayır, kitaptaki uyumlar görkemlerin en parlağı ile
ışıldamaktadırlar. Rab bize lütuf versin ki onları ayırt edebilelim ve takdir
edebilelim.
İsa da kent kapısının dışında acı çekti.
“Bunun gibi İsa da kendi kanı ile halkı kutsal kılmak için kent kapısının
dışında acı çekti.” İbraniler 13:12. O kent kapısının dışında idi ve bizler
O’nun sesine kulak verelim. Bu sesi işitiyor muyuz? Bu sesi anlıyor muyuz?
İsa’nın öldüğü yer üzerinde daha ciddi bir şekilde düşünmemiz gerekmez mi? O
reddedilir iken O’nunla paydaşlıkta bulunmayı arzu etmeden O’nun ölümünün
sağladığı yararlardan tatmin olarak huzur bulmamız doğru mudur? Tanrı
yasaklasın! “Öyle ise biz de O’nun uğradığı aşağılanmaya katlanarak ordugahtan
dışarı çıkıp yanına gidelim.” İbraniler 13:13. 16 Bu
sözlerde çok büyük bir güç mevcuttur. Bu sözlerin reddedilmiş bir Kurtarıcı ile
daha tam bir özdeşleşmeyi arzu etmemiz için tüm ahlaki varlığımızı harekete
geçirmeleri gerekir. Biz O’nun ölümünden yararlanıp istifade ederek ve içerde
kalarak O’nun dışardaki ölümünü mü izleyeceğiz? Rabbimizin ve Efendimizin dışarı
atıldığı bu dünyada biz bir yuva ve bir yer ve bir isim ve bir pay mı
arayacağız? Varlığımızı ve sonsuza kadar kalıcı mutluluğumuzu borçlu olduğumuz o
yüce Kişi’ye tahammül edemeyen bir dünyada devam etmeyi mi hedefleyeceğiz?
Efendimizin yalnızca bir ağıl, bir çarmıh ve bir ödünç alınmış mezar bulduğu bir
dünyada onur, konum ve varlık peşinde mi koşacağız? Yüreklerimiz şu sözleri
haykırabilsin: “Böyle bir düşünce bizden uzak olsun!” aynı zamanda yaşamlarımız
da şöyle diyebilsin: “Böyle bir yaşam bizden uzak olsun!” Kutsal Ruh’un
çağrısına Tanrının lütfu ile daha yürekten ve içten bir karşılık verebilelim:
“O’nun peşinden gidin!”
İmanlı okuyucu, asla unutmamamız gereken
bir şey hatırlatalım; Mesih’in ölümüne baktığımız zaman iki şey görürüz, yani,
hem bir kurbanın ölümü hem de bir şehidin ölümü – günah için bir kurban ve
doğruluk için bir şehit – Tanrının eli altında bir kurban ve insanın eli altında
bir şehit. O, biz asla acı çekmeyelim diye günah uğruna acı çekti. O’nun adına
sonsuza kadar övgü ve yücelik olsun. Ama sonra O’nun insan eli altındaki
şehitlik acılarını ve doğruluk için çektiği acıları bilmemiz gerekir. “Çünkü
Mesih uğruna size yalnız Mesih’e iman etmek değil, daha önce bende gördüğünüz ve
hala sürdürdüğümü duyduğunuz zorlu çabanın aynısını göstererek Mesih uğruna acı
çekmek ayrıcalığı da verildi.” Filipeliler 1:29,30. Mesih ile birlikte acı
çekilmesine izin verilmesi olumlu bir “armağandır.” Bunun değerini takdir ediyor
muyuz?
Kızıl ineğin kesilmesi aracılığı ile
örnek verilen Mesih’in ölümünde yalnızca günahın tamamen ortadan kaldırıldığını
değil, ama aynı zamanda hali hazırdaki kötü dünyanın yargılandığını da
görüyoruz. “Mesih Babamız Tanrının isteğine uyarak bizi şimdiki kötü çağdan
kurtarmak için günahlarımıza karşılık kendini feda etti.” Galatyalılar 1:4.
Burada iki şey Tanrı tarafından bir araya getirilmiştir. Ve şurası kesindir ki,
bu iki şeyin bizim tarafımızdan asla ayrılmamaları gerekir. Günah, kök ve dal ve
bu dünya yargılanır. Günahın yargılanması ile vicdanın mükemmel şekilde huzur
bulması gerekir. Dünyanın yargılanması ise yüreği şimdiki kötü çağın her şekilde
tuzağa düşürecek olan etkilerinden kurtarması gerekir. Bu durum vicdanı tüm
suçluluk duygusundan temizler; yüreği ve dünyayı birbirine bağlayan hattı
kopartıp atar.
Şimdi okuyucunun ihtiyaç duyduğu konu bu
iki şey arasında var olan bağlantıyı anlaması ve bu bağlantıyı tecrübe
etmesidir. Müjde ile ilgili gerçeğin geniş bir miktarını elde tutarak kıyaslama
yapar iken önem taşıyan bağlantıyı gözden kaçırmak var olan bir olasılıktır. Ve
bu bağlantının eksik olduğu yerde imanlı karakterine ait çok önemli bir kusurun
mevcut olması gerektiğine dair güvenilebilir bir onay bulunabilir. Kutsal Ruh’un
ikna eden ve uyandıran gücü altına getirilmiş olan gayretli canlar ile sık sık
karşılaşırız, ancak bu canlar henüz Mesih’in kefaret eden ölümünün tam değeri
aracılığı ile sıkıntılı vicdanlarının huzura kavuşmuş olduğunun henüz bilincinde
değildirler; Mesih’in kanının günahlarının hepsini sonsuza kadar ortadan
kaldırdığını ve kendilerini canlarında en ufak bir leke ya da vicdanlarında en
ufak bir huzursuzluk olmaksızın Tanrıya yaklaştırdığını ne yazık ki daha
bilmiyorlardır. Eğer okuyucumuzun şimdiki durumu böyle ise alıntı yaptığımız şu
ayetin ilk cümlesi üzerinde düşünmeye ihtiyacı vardır: “Günahlarımıza karşılık
kendini feda etti.” Bu ifade, acı çeken bir canın en büyük bereketi alacağı bir
ifadedir. Bu ifade, günah sorununu tamamen ortadan kaldırır. Eğer Mesih’in
kendisini günahlarımıza karşılık feda ettiği doğru ise, o zaman benim tüm
günahlarımın ortadan kalktığına ilişkin değerli gerçek ile sevinmekten ve
coşmaktan başka ne yapmam gerekir? Benim yerime geçen, benim günahlarımın suçunu
üzerine alan ve benim yerime acı Çeken şimdi yücelik ve onur ile taçlandırılmış
Olan, Tanrının sağındadır. Bu yeterlidir. Günahlarımın hepsi sonsuza kadar
ortadan kalkmıştır. Eğer bu gerçek doğru olmasa idi, o zaman O, şimdi bulunduğu
yerde olamaz idi. O’nun kutsal alnını delen yücelik tacı benim günahlarım için
mükemmel bir kefaretin gerçekleşmiş olduğunun kanıtıdır. Ve işte bu yüzden o
mükemmellik esenlik benim payımdır. Böyle harika bir esenliği ancak Mesih’in
tamamladığı iş sağlayabilir idi.
Ama biz yine de günahlarımızı sonsuza
kadar ortadan kaldırmış olan o işin bizi şimdiki kötü çağdan kurtarmış olduğunu
asla unutmayalım. Bu iki şey bir arada işlerler. Mesih beni yalnızca
günahlarımın sonuçlarından kurtarmak ile kalmadı, ama aynı zamanda günahın hali
hazırdaki gücünden ve kutsal yazıların “dünya” olarak adlandırdığı o şeyin talep
ve etkilerinden de kurtarmıştır. Ama yine de tüm bunları bölümümüzde ilerledikçe
daha iyi kavrayacağız.
“Ve kahin Elazar parmağı ile kızıl ineğin
kanından alıp yedi kez buluşma çadırının önüne doğru serpecek.” Çölde sayım 19:
4. Burada tüm gerçek aklanmanın sağlam temelinin ne olduğunu anlıyoruz.
Esin alarak yazmış olan elçinin bize anlattığı gibi önümüzdeki örneğin yalnızca
bir “bedensel açıdan temizlik” (İbraniler 9:13) meselesi olduğunu biliyoruz. Ama
burada örneğin ötesinden karşıt örneğe bakmamız gerekir- yani, gölgenin
ötesindeki öze. Kızıl ineğin kanının buluşma çadırının önünde yedi kez
serpilmesi ile Mesih’in kanının Tanrının huzurundaki mükemmel takdim edilişinin
Tanrı ve vicdan arasındaki buluşma yerinin tek temeline ait bir örnek
verildiğini görüyoruz. Üzerinde sık sık düşünülen “yedi” rakamı mükemmelliğin
ifadesidir. Ve biz önümüzdeki örnekte Mesih’in günah için bir kefaret olarak
takdim ettiği ve Tanrı tarafından kabul edilmiş olan mükemmel örneğinin
ifadesini görüyoruz. Her şey bu tanrısal temel üzerinde esenlik bulur. Kan
dökülmüştür ve kutsal bir Tanrıya günah için mükemmel bir kefaret olarak takdim
edilmiştir. Bu harika gerçeğin yalnızca iman yolu ile kabul edildiği zaman,
vicdanı tüm suçluluk duygusundan ve mahkumiyet korkusundan kurtarması gerekir.
Mesih2in kefaret eden işinden başka Tanrının önünde geçerli olan hiç bir şey
yoktur. Günah yargılanmıştır ve günahlarımız ortadan kaldırılmıştır. Mesih’in
değerli kanı aracılığı ile günahlar tamamen silinmiştir. Bu gerçeğe inanmak
vicdana mükemmel huzuru sağlayacak tek yoldur.
Ve burada bu tek başına çok ilginç olan
bu bölümün tamamı boyunca kan serpilmesine ilişkin başka imalarda
bulunulmadığına okuyucunun çok dikkat etmesi gerekir. Burada İbraniler 9 ve
10.bölümlerin öğretişi ile tam bir uyum görmekteyiz. Burada tanrısal bir uyumun
örneği söz konusudur. Mesih’in kurban olması tanrısal açıdan mükemmel olduğu
için tekrar edilmesi gerekmez. O’nun yeterliliği tanrısal ve sonsuzdur. “Ama
Mesih gelecek olan iyi şeylerin Baş kahini olarak ortaya çıktı. İnsan eli ile
yapılmamış, yani bu yaratılıştan olmayan daha büyük ve daha yetkin çadırdan
geçti. Tekeler ile danaların kanı ile değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi
kanı ile kutsal yere ilk ve son kez olarak girdi. Tekeler ile boğaların kanı ve
serpilen düve külü murdar olanları kutsal kılıyor ve bedensel açıdan temizliyor.
Öyle ise, sonsuz Ruh aracılığı ile kendini lekesiz olarak Tanrıya sunmuş olan
Mesih’in kanının diri Tanrıya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden
temizleyeceği ne kadar daha kesindir!” İbraniler 9:11-14. “İlk ve son kez” ve
“sonsuz” ; bu iki sözcükteki gücü gözlemleyin. Bu sözcüklerin Mesih’in
kurbanının tamlığını ve tanrısal yeterliliğini nasıl ortaya koyduklarına dikkat
edin. Kan bir kez ve sonsuza kadar kalıcı olarak döküldü. O büyük işin bir
tekrarını düşünmek Mesih’in kanının sonsuza kadar kalıcı ve tamamen yeterli
değerini inkar etmek ve bu kanı tekeler ve boğaların kanı ile aynı seviyeye
düşürmek olur. Ama ayrıca belirtilmesi gereken başka gerçekler de vardır:
“Böylelikle aslı göklerde olan örneklerin bu kurbanlar ile ama gökteki
asıllarının bunlardan daha iyi kurbanlar ile temiz kılınması gerek idi. Çünkü
Mesih asıl kutsal yerin örneği olup insan eli ile yapılan kutsal yere değil ama
şimdi bizim için Tanrının önünde görünmek üzere asıl göğe girdi. Baş kahin her
yıl kendisinin olmayan kan ile en kutsal yere girer, oysa Mesih kendisini tekrar
tekrar sunmak için göğe girmedi. Eğer öyle olsa idi, dünyanın kuruluşundan beri
Mesih’in tekrar tekrar acı çekmesi gerekir idi. Oysa Mesih kendisini bir kez
kurban ederek günahı ortadan kaldırmak için çağların sonunda ortaya çıkmıştır.”
İbraniler 9: 23-26. Bu nedenle günah ortadan kaldırılmıştır. Eğer günah ortadan
kaldırıldı ise, aynı anda imanlının vicdanında olması imkansızdır. Bu aşikar ve
kesindir. Ve bu konuda olması gereken tutum şudur: Ya imanlının tüm
günahlarının silindiğini ve vicdanının mükemmel bir şekilde temizlendiğini kabul
etmek gerekir ya da Mesih’in tekrar tekrar ölmesi gerektiğini kabul etmek
lazımdır. Ama bu son söylediğimizin gereksiz olduğu kesindir, yalnızca
gereksiz değildir ama aynı zamanda imkansız bir şeydir ve akla dahi getirilemez.
Çünkü elçi de bu konudaki sözlerine şöyle devam eder: “İnsanın bir kez ölmesi
sonra da yargılanması kaçınılmaz olduğu gibi, Mesih de birçoklarının günahlarını
yüklenmek için bir kez kurban edildi. İkinci kez, günah yüklenmek için değil,
kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir.” İbraniler 9:27,28.
Kutsal Ruh’un bu konuyu açıklamasındaki
sabırlı becerisinde çok harika bir şey mevcuttur. Kurbanın tamam ve eksiksiz
olduğuna dair büyük öğretişi Kutsal Ruh canı ikna etmek ve vicdanı ağır yükünden
kurtarmak için açıklama yapar, örnekler verir ve güçlendirir. Tanrının lütfu
öylesine zengindir ki, çok sabırlı ve çok acı çekerek bizim için yalnızca sonsuz
kurtuluş işini tamamlamak ile kalmaz ama aynı zamanda tüm konunun muhakemesini
yapar ve öğretişi kanıtlar. Öyle ki, öğretiş ile ilgili tek bir itiraz bile söz
konusu olamasın. Şimdi Kutsal Ruh’un daha güçlü muhakemelerine kulak verelim ve
Kutsal ruh bunları kaygılı okuyucunun yüreğine güç ile uygulayabilsin.
"Çünkü Kutsal Yasada gelecek olan iyi
şeylerin aslı yoktur, sadece gölgesi vardır. Bu nedenle, yasa sürekli her yıl
aynı kurbanları sunarak Tanrıya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Eğer
erdirebilse idi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanalar bir kez
günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmaz idi. Ancak o
kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. Çünkü boğalar ile
tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz.” İbraniler 10:1-4. Ama boğaların
kanının asla yapamayacağını İsa’nın kanı sonsuza kadar kalıcı olarak yapmıştır.
İşte tüm farklılığı yapan budur. İsrail’in sunaklarında akan tüm kan – Musa’ın
törensel talepleri ile uyumlu olarak sunulan milyonlarca sunu – vicdandaki tek
bir lekeyi dahi silemez idi ya da günahtan nefret eden bir Tanrının bir
günahkarı kabul edebilmesi için o günahkarı aklayamaz idi. “Çünkü boğalar ve
tekelerin kanının günahları ortadan kaldırması imkansızdır.” Bu nedenle, O
dünyaya gelirken şu sözleri söylemiştir: “Kurban ve sunu istemedin. Ama bana bir
beden hazırladın. Yakmalık sunudan ve günah sunusundan hoşnut olmadın. O zaman
şöyle dedim. ‘Kutsal Yazı tomarında benim için yazıldığı gibi, senin isteğini
yapmak üzere, ey Tanrı, işte geldim.’” İbraniler 10:5-7. Tanrının isteği İsa
Mesih’in bedeninin bir kez sunulması aracılığı ile kutsal kılınmamızdır.
Aradaki zıtlığa dikkat edin. Tanrı yasa altında sunulan sayısız ve sürekli
kurbanlardan hoşnut değil idi. Bu kurbanlar Tanrıyı tatmin etmiyorlar idi. Tanrı
sevecen yüreği ile halkını günahın ağır yükünden tamamen kurtarmak ve onları
mükemmel bir vicdan huzuru ve yürek özgürlüğü kendisine çekmek için bu
kurbanları yeterli göremez idi. İsa kutsal bedenini bir kez sunarak Tanrıyı
hoşnut etti. O, Tanrının isteğini yerine getirdi ve O’nun adına sonsuza kadar
övgüler olsun ki, aynı işi sonsuza kadar tekrar etmesi gerekmez. Biz, işin
tamamlandığına inanmayı reddedebiliriz – canlarımızın işin yeterli olduğuna
inanmalarını reddedebiliriz- huzur diyarına girmeyi reddedebiliriz -ruhun kutsal
özgürlüğünün tadını çıkartmayı reddedebiliriz ama yine de işte orada tam orta
yerde bozulması imkansız bir değere sahip olan o iş durmaktadır. Ve yine aynı
zamanda orada Kutsal Ruh’un o iş ile ilgili yanıtlanamaz güç ve netlikleri ile
kanıtları da durmaktadır. Ve ne şeytanın karanlık teklifleri ne de bizim imansız
mantığımız ne birine ne de öbürüne asla dokunamaz. Eğer aksi olur ise, çok
yazık! Çok üzücü bir şekilde canımızın gerçek ile duyduğu sevince müdahale
ederler ama gerçeğin kendisi her zaman aynı olarak kalır.
“Her kahin her gün ayakta durup görevini
yapar ve günahları asla ortadan kaldıramayan aynı kurbanları tekrar tekrar
sunar. Oysa Mesih günahlar için sonsuza kadar geçerli tek bir kurban sunduktan
sonra Tanrının sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının kendi ayaklarının
altına serilmesini bekliyor, çünkü kutsal kılınanları tek bir sunu ile sonsuza
dek yetkinliğe erdirmiştir.” İbraniler 10.11-14. Sonsuz mükemmelliğe sahip
olmamız Mesih’in kanı sayesindedir. Ve buna kesin olarak şunu ekleyebiliriz: ve
bu nedenle aynı şekilde canlarımızın da bu mükemmelliği tatması gerekir. Hiç
kimse hiç bir zaman Mesih’in işini onurlandırdığını düşünemez ya da Kutsal
Ruh’un o iş ile ilgili tanıklığını inkar edemez; çarmıhtaki kan aracılığı ile
kendisine duyurulan günahlardan mükemmel arınmayı kabul etmeyi reddedemez.
Tanrının lütfunun Mesih’te bizim için yaptıklarını inkar etmek gerçek
dindarlığın ya da saf dinin bir belirtisi değildir. Sonsuz Ruh canlarımıza
gerçeği hem takdim etmiş hem de bunu esin yolu ile kaydetmiştir.
İmanlı okuyucu, kaygılı araştırmacı,
şunlar size garip görünmüyor mu? Tanrının sözü bize tamamladığı kurtuluş işinden
dolayı Mesih’in Tanrının sağında oturduğunu söylediği zaman, düşünmemiz gereken
şudur: bir yanda yalnızca insan olan bir kahin günlük hizmetini yaparken ayakta
durur ve bu konumda aynı kurbanları tekrar tekrar sunar. Ama biz sonsuza kadar
oturmuş olan tanrısal bir Baş kahine sahibiz. Onların sahip oldukları kahin
yalnızca bir insan idi ve oturmak ile görevinin asla hiç bir ilgisi olamaz idi.
Ve şimdi biz düşünce şeklimiz, can kavrayışımız ve vicdanımızın asıl durumu
konusunda onlardan daha mı iyi bileceğiz? Güvenip huzur duyabilmemiz için
mükemmel bir iş tamamlanmış iken nasıl olur da canlarımızın mükemmel huzuru
tatmamasının gerekmesi mümkün olabilir? İmkansız! İbranilere Mektup’tan alınmış
çeşitli ayetlerden yaptığımız alıntılarda görmüş olduğumuz gibi Kutsal Ruh
Mesih’in değerli kanı aracılığı ile günahın canlarımızdan tamamen kaldırılması
hakkında tatmin edici ve gerçek olan her şeyi eksiksiz olarak zaten söylemiştir.
O zaman neden hemen şu anda sahip olduğunuz vicdan huzurundan keyif almamanız
gereksin ki? Tapınan bir Yahudi için bir boğanın kanının yaptığı ile İsa’nın
sizler için döktüğü kanın yaptığını kıyaslamak mümkün dahi değildir.
Bu konuda kendisini ikna etmek için
söylediklerimize yanıt olarak okuyucu yine de,” İsa Mesih’in kanının
yeterliliğinden kuşku duymuyorum. O’nun kanının tüm günahı temizlediğine
inanıyorum. Kesinlikle güveniyorum ki, bu kana güvenen herkes mükemmel kurtuluşu
almıştır. Ve sonsuza kadar mutlu olacaktır. Benim içinde bulunduğum zor durumun
bununla ilgisi yok. Ben O’nun kanının tamamen yeterli olduğuna inanıyorum; bana
sıkıntı veren konu şudur: Ben bu kanın benim kişisel durumum ile bir kanıt
sağladığı konusunda tam tatmin olmuş değilim. Tüm sıkıntımın nedeni budur. Kan
ile ilgili öğretiş güneş ışığı kadar parlak ve nettir. Ama benim de bu öğretişe
dahil olma konumum konusunda umutsuz bir belirsizlik mevcuttur.”
Şimdi eğer okuyucunun duyguları bu çok
önemli konu hakkında bu durumda ise burada kanıtlanan yalnızca şudur: bu yanlış
düşünceye sahip imanlı okuyucunun Çölde Sayım kitabının on dokuzuncu bölümünün
dördüncü ayetini derinlemesine kavraması gerekmektedir. Tüm aklanmanın gerçek
temelinin Tanrıya sunulmuş bulunan kefaret kanında bulunduğunu görecek ve
kendisinin bu sayede Tanrı tarafından kabul edildiğini anlayacaktır. Bu çok
değerli bir gerçektir ama çok az anlaşılır. Ama gerçekten kaygı içindeki canın
kefaret kanının önemi ile ilgili net ve tam bir görüşe sahip olması çok büyük
önem taşır. Bizim için Mesih’in kanı hakkındaki düşüncelerimiz ve duygularımız
ile meşgul olmak öylesine doğal bir hale gelmiştir ki, önemli olan ile yani,
kanın kendisi ve Tanrının kan hakkındaki düşünceleri ile ilgilenmeyiz. Eğer kan
mükemmel bir şekilde Tanrıya sunulmuş ise, eğer Tanrı bu kanı kabul etmiş ise ve
eğer Tanrı günahı ortadan kaldırmak ile kendisini yüceltmiş ise, o zaman
tanrısal deneyime sahip olan vicdan için geriye kalan sadece şu olmaktadır:
Mesih’in kanı tanrının tüm taleplerini karşılamıştır, Tanrının tüm düşüncelerini
olumlu hale getirmiştir ve böylece günahtan nefret eden Tanrı ile günahın
mahvetmiş olduğu zavallı günahkar bu harika platformun temelleri üzerinde bir
araya gelebilirler. Mesih’in kanına duyduğum ilgi meselesini neden ön planda
takdim edeyim? Böyle yaptığım takdirde Mesih’in tamamlamış olduğu işin eğer
benim ekleyeceğim işler olmazsa eksik olduğunu söylemiş olmaz mıyım? Benim
işlerimin, benim ilgimin, benim duygularımın, benim deneyimimin, benim
takdirimin ve benim kabullenmemin ya da benim herhangi bir şeyimin hiç bir önemi
yoktur. Neden yalnızca Mesih’te dinlenmeyeyim ki? Böyle yapar isem, Mesih ile
gerçekten ilgilendiğimi göstermiş olurum. Ama yüreğin kendi ilgileri ile meşgul
olduğu anda - gözün Tanrının sözü ve Kutsal Ruhun sunduğu konudan
çekildiği anda – işte o zaman ruhsal karanlık ve zihin karışıklığı kendilerini
göstermek zorunda kalır ve can, Mesih’in tamamladığı işin mükemmelliği ile
sevinmek yerine kendi zavallı ve kusurlu duygularına bakarak işkenceye maruz
kalır.
“Kefaret eden iş tamamlandı,
Kurban’ın kanı döküldü;
Ve İsa halkı için aracılık etmek üzere göğe çıktı.
Halkının Yüce Baş Kahini olarak göklerde oturur
Ve halkının adlarını göğsünün üzerinde taşır.”
Tanrıya şükürler olsun ki, burada
“günahtan aklanmanın” ve vicdan için mükemmel huzura sahip olmanın değişmesi
imkansız temel işine sahibiz. “Kefaret eden iş yapıldı.” Her şey tamamlandı.
Kızıl ineğin yüce Karşıt Örneği boğazlandı. Mesih, adil bir Tanrının gazabı ve
yargısı altında Kendisini ölüme teslim etti, öyle ki, yalnızca O’na güvenmiş
olanlar canlarının derin sırrı içinde tanrısal aklanmayı ve mükemmel huzuru
bilebilsinler. Vicdanımız kan hakkındaki düşüncelerimiz ile aklanmaz, kanın
kendisi aracılığı ile aklanır ve huzur bulur. Bu konu üzerinde ısrar ile
durmamız gerekir. Tanrının kendisi bizler için ünvan hazırladı ve bu ünvan
yalnızca kan sayesinde mevcut olmuştur. Ah! İsa’nın o değerli kanı
sonsuz yeterliliğine dayanan her sıkıntı içindeki cana esenlik konuşur. Aklımıza
şöyle bir soru gelebilir; o zaman nasıl olur da bu kan ile ilgili bereketli
öğretiş böylesine az anlaşılır ve takdir edilir? Neden insanlar herhangi başka
bir şeye bakmakta ısrar ederler ya da bu konuyu herhangi başka bir konu ile
birbirine karıştırırlar? Kaygılı okuyucu bu satırları okur iken Kutsal Ruh onu
yüreğinin ve vicdanının Tanrının Kuzusunun kefaret eden kurbanı üzerinde kalması
için yönlendirsin.
Kızıl ineğin ölümü
ile bize açıklanmış olan değerli gerçeği okuyucumuza takdim ettikten sonra şimdi
okuyucumuzdan kısa bir süre için kızıl ineğin yakılması üzerinde
düşünmesini isteyeceğiz. Kana baktık, şimdi ise gözlerimizi küllere
dikelim. Yakılma olayında Mesih’in kendisini feda eden ölümünün günahtan
aklanmanın tek yolu olduğunu görmüş idik. Küller ile ilgili konu hakkında
ise Kutsal Ruh tarafından söz aracılığı ile yüreğe uyarlanan o ölümü hatırlamış
oluruz, öyle ki, her geçen gün yürüyüşümüzdeki herhangi bir karşıt durumdan uzak
kalabilelim. Bu durum bu çok ilginç örneğe büyük bir bütünlük ve güzellik
kazandırır. Tanrı yalnızca geçmişteki günahlar ile ilgili sağlayışta bulunmak
ile kalmamış, ama aynı zamanda bugünkü ve yarınki günahlar için de sağlayışta
bulunmuştur, öyle ki, biz O’nun önünde Mesih’in tüm mükemmel işinin değeri ve
emeği içinde sonsuza kadar durabilelim. O bizi kutsal yerinin avlularından içeri
almış ve kutsal huzuruna “lekesiz bir beyazlık” içinde kabul etmiştir. Ve O bizi
yalnızca bu şekilde görmez, ama Adına sonsuza dek övgüler olsun ki, bizlerin de
kendimizi yeni yaratıklar olarak görmemizi ister. Kutsal Ruhu ve Söz aracılığı
ile O bize O’nun huzurundaki derin içsel aklanma duygumuzu sağlar, öyle ki
O’nunla olan paydaşlığımızın akışı önünde hiç bir viraj ya da engel olmaksızın
devam edebilsin. “ama O ışıkta olduğu gibi biz de ışıkta yürür isek, birbirimiz
ile paydaşlığımız olur ve Oğlu İsa’nın kanı bizi her günahtan arındırır.” 1.
Yuhanna 1:7. Ama eğer ışıkta yürüme konusunda başarısız olur isek ve eğer
unutkanlığımız yüzünden unutup murdar bir şeye dokunur isek, o zaman
paydaşlığımız nasıl yenilenir? Yalnızca kirliliğin uzaklaştırılması ile. Ama bu
eylem nasıl etkin olacaktır? Mesih’in ölümünün değerli gerçeğinin yüreklerimize
ve vicdanlarımıza uyarlanması aracılığı ile. Kutsal Ruh öz yargı üretir ve bize
şu değerli gerçeği hatırlatır: bizim hafife aldığımız ve kayıtsızca
davrandığımız o kirlilik için Mesih ölüm acısı çekmiştir. Bu Mesih’in kanının
taze bir serpilişi anlamına gelmez – kutsal yazılarda bilinmeyen bir şey, ama
Kutsal Ruhun işleyişi aracılığı ile pişman olmuş bir yüreğe taze bir güç ile
O’nun ölümü hatırlatılır.
“Sonra Elazar’ın gözü önünde kızıl inek
derisi, eti, kanı ve gübresi ile birlikte yakılacak. Kahin biraz sedir ağacı,
mercanköşkotu ve kırmızı iplik alıp yanmakta olan ineğin üzerine atacak. Sonra
giysilerini yıkayacak ve yıkanacak. Ancak o zaman ordugaha girebilir. Ama akşama
dek kirli sayılacaktır. İneği yakan kişi de giysilerini yıkayacak ve yıkanacak.
O da akşama dek kirli sayılacak. Temiz sayılan kişi ineğin külünü toplayıp
ordugahın dışında temiz sayılan bir yere koyacak. İsrail topluluğu temizlenme
suyu için bu külü saklayacak; bu günahtan arınmak içindir.” Çölde Sayım 19: 5-9.
Tanrının amacı, çocuklarının tüm
kirliliklerden arınmaları ve her yerde ölüm ve kirliliğin mevcut olduğu bu
şimdiki kötü çağdan ayrılmış olarak yürümeleri gerektiğidir. Bu ayrılık, Kutsal
Ruhun gücü aracılığı ile yüreğe işlenen sözün eylemi aracılığı ile etki görür.
“Mesih Babamız Tanrının isteğine uyarak bizi şimdiki kötü çağdan kurtarmak için
günahlarımıza karşılık kendini feda etti.” Galatyalılar 1:4. Ve yine aynı konuda
bir başka ayet: “Bu arada mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu tanrı ve
Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. Mesih bizi her
suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak
üzere kendini bizim için feda etti.” Titus 2:13,14.
Tanrının Ruhunun nasıl sürekli olarak
yakın bir bağlantı içinde vicdandan tüm suçluluk duygusunu temizlemek ve yüreği
şimdiki kötü çağın ahlaksız etkisinden kurtarmak için işliyor olması dikkat
çekicidir. Sevgili imanlı okuyucu, şimdi bu bağlantının saygınlığını muhafaza
etmek bize düşen bir iştir. Elbette bunu yapabilmemiz yalnızca Kutsal Ruhun
lütufkar enerjisi sayesinde mümkün olabilir. Ama bizim de günah için bir kefaret
olan Mesih’in ölümü ve bu dünyadan ayrılmanın ahlak gücü arasındaki o bereketli
bağlantı hattını anlamak ve uygulamak için gayretli olmamız gerekir. Tanrı
halkının pek çoğu asla bu boyuta ulaşsa bile asla ilkinin önüne geçmez. Pek çok
kişi Mesih’in kefaret eden işi aracılığı ile günahların bağışlanması hakkındaki
bilgiden oldukça tatmin olmuş gibi görünürler, ama yine de aynı zamanda Mesih’in
ölümünden dolayı dünyanın önünde ölü olunduğunu ve kendilerinin de O’nun ölümü
ile özdeşleşmiş olduklarını fark etme konusunda başarısızlığa uğrarlar.
Şimdi, durup Çölde Sayım 19.bölümdeki
kızıl ineğin yakılışına baktığımız ve o küllerin gizemli yığılışını
incelediğimiz zaman, bulduğumuz şey nedir? Bu soruya karşılık olarak şu yanıt
verilebilir: “Orada bulduğumuz günahlarımızdır.” Doğru, Tanrıya ve O’nun
sevgisinin Oğluna şükürler olsun ki, orada bulduğumuz, günahlarımız,
zayıflıklarımız ve suçlarımızdır ve hepsi de küle dönüşmüşlerdir. Ama burada
daha fazlası da yok mudur? Dikkatli bir analiz aracılığı ile daha fazlasını
keşfedemez miyiz? Hiç kuşkusuz keşfedebiliriz. Burada doğayı ve onun varlığının
her aşamasını buluruz – doğanın tarihindeki en yüksek noktasından en alt
noktasına kadar. Ayrıca burada bu dünyanın tüm yüceliğini de buluruz. Sedir
ağacı ve mercanköşküotu doğayı en geniş şekilde temsil ederler ve bu geniş
şekilleri ile arada kalan her şeyi içlerine alırlar. “Süleyman ağaçlardan söz
eder iken Lübnan’daki sedir ağacından hatta ağaçtan fışkıran mercanköşkotundan
da bahsetmiştir. “
“Kırmızı” renk konusunda yazılan ayetleri
özen ile incelemiş olanlar bunun insan görkeminin, dünyasal onurun, bu dünyanın
yüceliğinin ve insanın yüceliğinin bir ifadesi olarak görürler. Bu yüzden kızıl
ineğin yakılışında dünyanın yüceliğinin, insan görkeminin ve sahip olduğu her
şey ile birlikte benliğin tamamen bir kenara bırakıldığını görürüz. Bu durum,
kızıl ineğin yakılışını daha da anlamlı bir hale getirir. Çok az bilinen bir
gerçeği ortaya koyar ve çok az bilinen bu gerçek bilindiğinde de çok çabuk
unutulur – bu gerçeği elçinin şu unutulmaz sözlerinde okuyalım: “Rabbimiz İsa
Mesih’in çarmıhından başka bir şey ile övünmemi Tanrı yasaklasın. Ben o çarmıh
aracılığı ile dünyanın önünde ölüyüm ve dünya da benim için ölü.”
Bizler hepimiz çarmıhı günahlarımızın tüm
sorunlarından kaçmanın ve Tanrı tarafından tam kabul görmenin temeli olarak
anlamaya gereğinden fazla eğilimliyiz. Ve aynı zamanda çarmıhı dünyadan tamamen
ayrılmamızın temeli olarak reddetmeye de eğilimliyizdir. Tanrımıza hamtlar ve
övgüler olsun ki, suçtan ve sürekli mahkumiyetten kurtuluşumuzun sağlam temeli
çarmıhtır. Ama bundan daha fazlası da vardır. Çarmıh bizi sonsuza kadar içinden
geçmekte olduğumuz bu dünyaya ait olandan ayırır. Günahlarım ortadan kaldırılmış
mıdır? Evet! Tüm lütfun kaynağı olan rabbe övgüler olsun! Ne sayesinde bu
gerçekleşmiştir? Mesih’in Tanrının Kendisi tarafından değerlendirilen kefaret
eden kurbanının mükemmelliği sayesinde. Böylece şimdi gördüğünüz gibi şimdiki
kötü çağdan kurtuluşumuzun ölçüsü – adetlerinden, kurallarından,
alışkanlıklarından ve ilkelerinden – titizlik ile düzenlenmiştir. İmanlının
Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhının ruhuna ve gücüne girer girmez bu dünya ile
kesinlikle hiç bir ortak yanı yoktur. Bu çarmıh onu yeryüzündeki her şeyden
ayırmış ve onu bu dünyada bir göçmen ve bir yabancı haline getirmiştir.
Gerçekten adanmış olan yürek bu dünyanın adet ve kurallarının tüm parlaklık ve
zevklerinin üzerine çıkan çarmıhın karanlık gölgesini görür. Pavlus bunu gördü
ve bu gördüğü şey onun dünyanın en önemli, en çekici ve en parlak görkemlerinin
bir süprüntüden başka bir şey olmadıklarını anladı.
Gamaliel’in dizlerinde yetiştirilmiş olan
biri tarafından bu dünyanın değeri sadece bir süprüntü idi. “Ben dünyanın önünde
dünya da benim önümde çarmıha gerildi” dedi. Pavlus böyle düşünüyor idi ve her
imanlının da böyle – yeryüzündeki bir yabancı, göklerin vatandaşı da – böyle
düşünmelidir ve bunu yalnızca duygu ve teori ile değil dürüst bir gerçek ve
gerçeklik içinde değerlendirmelidir. Çünkü nasıl cehennemden kurtuluşumuz kesin
ise aynı şekilde bu gerçek de bir duygu ya da bir teori değildir ve bu yüzden
şimdiki kötü çağdan ayrılmış olduğumuz gerçeği mutlak bir gerçektir. Biri ne
kadar olumlu ve gerçek ise diğeri de öyledir.
Ama burada kendimize bir soru soralım; Bu
önemli pratik gerçek neden şu anda müjdeci imanlıların yüreklerinde neden
yerleşmiş değildir? Neden Mesih’in çarmıhının bizi dünyadan ayıran gücünü
diğerlerine anlatmakta bu kadar yavaş davranıyoruz? Eğer yüreğim Mesih’i seviyor
ise, O’nun yalnızca bir çarmıhtan kötülük gördüğü yerde yani bu dünyada bir yer,
bir pay ya da bir ün aramamalıyım. Sevgili okuyucu, bu konuya bakmanın en basit
yolu budur. Mesih’i gerçekten seviyor musunuz? Yüreğiniz O’nun size olan sevgisi
tarafından çekildi mi ve yüreğinize O’nun sevgisi dokundu mu? Eğer böyle ise, bu
dünyanın O’nu dışarı attığını hatırlayın. Evet, İsa bu dünya tarafından dışarı
atıldı ve hala atılıyor. Değişen bir şey olmamıştır. Dünya hala aynı dünyadır.
Ve lütfen şunu hatırlayalım; şeytanın en özel hilelerinden biri şudur: bir
yandan insanların Mesih’i kabul etmelerine engel olmaz ama diğer yandan da
onları Mesih’in reddedilişi ile özdeşleşmeyi reddetmeye yönlendirir. Ve İsa’yı
çarmıha geren suç ile lekelenmiş dünyada çarmıhın kefaret eden işinden uzak
kalmaları için uğraşır. Başka bir deyiş ile insanları çarmıhın gücünün bittiğini
düşünmeye ve bunu söylemeye yönlendirir. On dokuzuncu yüzyılın ilk dünyadan
tamamen farklı olduğu yalanı ile insanları aldatmaya çalışır; eğer Rab İsa şimdi
yeryüzünde olsa idi, o zaman gördüğü kabulden çok daha farklı bir davranış ile
karşılaşacak idi ve şimdiki dünyanın artık putperest bir dünya değil bir
Hristiyan dünya olduğunu ve bu durumun çok maddesel ve temel bir farklılığa
neden olduğunu uydurur ve şimdi bir imanlı için bu dünyanın vatandaşlığını kabul
etmenin, bir üne ya da ada sahip olmanın ve bu dünyada bir yer ve bir pay
edinmenin oldukça doğru olduğunu söyleyerek aldatmak ister; sanki Tanrının Oğlu
Golgota’daki lanetli ağaca çivilenmemiş gibi yanlış bir izlenim yaratmaya gayret
eder.
Şimdi bu satırları okuyan herkesin
canlarımızın baş düşmanı olan şeytanın yalanlarına karşı uyarmamız gerektiğini
hissediyoruz. Dünya değişmemiştir. Dünya, giysisini değiştirmiş olabilir ama
doğasını, ruhunu ve ilkelerini değiştirmemiştir. “O’nu istemiyoruz! O’nu çarmıha
gerin!” feryatlarının duyulduğu yerde yüreklerdeki İsa nefretini görmekteyiz.
Gerçekten de o günden bu güne değişen bir şey olmamıştır. Eğer dünyayı bu aynı
büyük sınav ile denemeye kalktığımız takdirde sonsuza kadar Tanrıdan nefret eden
ve İsa’yı reddeden kötülüğün aynı kötülük olduğunu anlarız. Ve sözünü ettiğimiz
bu sınav nedir? Çarmıha gerilmiş olan Mesih! Bu ciddi ve yaşamsal gerçeğin
yüreklerimize kazınmasını ve onun şekil veren gücünün farkına varmamızı ve bunu
göstermemizi diliyorum. Bu gerçek, dünyaya ait olan her şeyden çok daha fazla
bize yapışsın. Kızıl ineğin küllerinde sunulan gerçeği tam olarak anlayabilmemiz
için bize güç verilsin. O zaman bu dünyadan ayrılmış olmamız ve Mesih’e olan
adanmışlığımız daha yoğun ve gerçek hale gelecektir. Rab yüce iyiliği ile bize
ve tüm halkına bu sığ dünyada bu lütfu ihsan etsin!
Şimdi kısa bir süre için küllerin nasıl
uygulanmaları gerektiği konusu üzerinde inceleme yapalım.
“Herhangi bir insan ölüsüne dokunan kişi
yedi gün kirli sayılacaktır. Üçüncü ve yedinci gün temizlenme suyu ile kendini
arındıracak ve böylece paklanmış olacak. Üçüncü ve yedinci gün kendini
arındırmaz ise paklanmış sayılmayacak. Herhangi bir insan ölüsüne dokunup da
kendini arındırmayan kişi rabbin konutunu kirletmiş olur. O kişi İsrail’den
atılmalı. Temizlenme suyu üzerine dökülmediği için kirli sayılır ve kirliliği
üzerinde kalır.” Çölde Sayım 19: 11-13.
Tanrı ile paydaşlık ciddi bir konudur –
her gün kirli ve kirleten bir düzenin ortasında O’nunla yürümek! Tanrı birlikte
yürüdüğü ve içlerinde konut kurduğu kişilerdeki kirliliği hoş göremez. Tanrı
bağışlar ve siler; iyileştirir, temizler ve yeniler. Ama halkının üstündeki
yargılanmamış kötülükten hoşnut olamaz. Aksi şekilde davransa adını ve doğasını
inkar etmiş olur. Bu konu çok derin bir konudur ama aynı zamanda gerçekten
bereketleyen bir konudur. Varlığı kutsallık talep eden ve aynı zamanda bu
kutsallığı garanti eden Biri ile paydaşlıkta olmak sevinç vericidir. Kirli
etkiler tarafından kuşatıldığımız bir dünyadan geçiyoruz. Evet, kirliliğin şimdi
“ölü bir bedene ya da bir insan kemiğine ya da bir mezara” dokunmak ile
alınmadığını biliyoruz. Anladığımız gibi bu şeyler her gün ve her saat temas
halinde olma aracılığı ile bizim için tehlike arz eden ahlaki ve ruhsal şeylerin
örnekleridirler. Bu dünya ile ilgili değerler ile çok ilgilenenlerin hiç
kuşkusuz acı veren duygular tarafından zorlanırlar. Bu nedenle tüm
alışkanlıklarımızda ve beraberliklerde kutsal bir saygınlığa ihtiyaç duyarız ve
kirliliklerin Tanrı ile olan paydaşlığımızda kesintiye neden olmasını istemeyiz.
O’nun, bize, Kendisine yakın bir konumda sahip olması gerekir. “Kutsal
olacaksınız, çünkü Ben kutsalım.”
Ama canı kutsallık ile soluk alan kaygılı
okuyucu gayretli bir şekilde şöyle bir soru sorabilir, “O zaman tüm ellerin
üzerinde kirleten etkiler ile kuşatıldığımız gerçek ise ve biz bu kirliliği
almaya böylesine bir eğilim duyuyor isek, ne yapmamız gerekir? Ayrıca eğer kirli
eller ile ve suçlayan bir vicdan ile Tanrı ile paydaşlıkta bulunmak imkansız
ise, o zaman ne yapmamız gerekir?” Bu durumda her şeyden önce söylememiz gereken
şudur: Uyanık olun! Sabır ve gayret ile Tanrıyı bekleyin. Tanrı sadık ve
lütufkardır – duaları işiten ve dualara yanıt veren bir Tanrıdır – O özgürce ve
azarlamadan verir. “O daha fazla lütuf verir.” O’nun lütfu, imanın her
rakamı yazabileceği boş bir çek kağıdına benzetilebilir. Canınızın gerçek amacı
tanrısal yaşamda ilerlemek için ve kişisel kutsallıkta büyümek için devam etmek
midir? O zaman nasıl devam ettiğiniz konusunda uyanık olun; elleriniz ile
dokunduğunuz ve vicdanınızı yaralayan bir şey Kutsal Ruhu kederlendirir ve
paydaşlığınıza leke sürer. Kararlı olun. Yüreğinizde çift düşünce olmasın. Temiz
olmayan şey her ne ise, bir alışkanlık, bir beraberlik ya da herhangi bir şey;
bir an önce ondan vazgeçin. Bedeli ne olur ise olsun onu bırakın. Kaybınız ne
olur ise olsun ondan vazgeçin. Saf bir vicdanın kaybı dünyasal hiç bir kazanç
ile yersel hiç bir avantaj ile suçlamayan bir yürek ve Babanızın yüzünün ışığı
ile kıyaslanamaz. Bu konuda ikna olmadınız mı? Eğer ikna olmadı iseniz, o zaman
ikna olmanız için size lütuf verilmesini isteyin.
Ama yine de buna ek olarak şöyle bir soru
da sorulabilir: “Kirlilik gerçekten alındı ise o zaman ne yapmak gerekir?
Kirliliğin nasıl uzaklaştırılması gerekir?” Bu soruların yanıtını Çölde Sayım
19.bölümde kullanılmış olan mecazi dil aracılığı ile alalım. “Kirli sayılan bir
kişi için yakılan kızıl ineğin külünden koyun, üstüne duru su dökeceksiniz.
Temiz sayılan bir adam mercanköşkotunu alıp suya batıracak. Sonra çadırın bütün
eşyaların ve orada bulunanların üzerine serpecek. Kemiğe, öldürülmüş ya da doğal
ölüm ile ölmüş kişiye ya da mezara dokunanın üzerine de suyu serpecek. Temiz
sayılan adam üçüncü ve yedinci gün kirli sayılanın üzerine suyu serpecek.
Yedinci gün onu arındıracak. Arınan kişi giysilerini yıkayacak, yıkanacak ve
akşam temiz sayılacak.” Çölde Sayım 19: 17-19.
Okuyucu on ikinci ve on sekizinci
ayetlerde çifte bir eylemin ortaya konduğunun farkına varacaktır. Burada üçüncü
güne ve yedinci güne ait iki eylem vardır. Her ikisi de yukarda belirtilen
ölümün çeşitli şekilleri ile temas sonucu ortaya çıkan törensel kirliliği
uzaklaştırmak için elzem şekilde gereklidirler. Şimdi bu çifte eylemin neyin
örneği olduğuna bakalım. Ruhsal tarihçemizde bu sorunun yanıtı nerede bulunur?
Biz yanıtın şöyle olduğuna inanıyoruz. Uyanıklık ve ruhsal enerjimizin eksikliği
nedeni ile kirli olan şeye dokunduğumuz ve kirlendiğimiz zaman bu konuda
bilgisiz olabiliriz ama Tanrı bu konu hakkındaki her şeyi bilir. Tanrı bizim ile
ilgilenir ve bize bakar; adına övgüler olsun ki O’nun bizimle ilgilenmesi öfkeli
bir yargıç ya da katı bir ahlak kontrolcüsü olarak değildir; O bizim ile seven
bir Baba olarak ilgilenir. O bize asla günah yüklemez, çünkü günahı uzun zaman
önce bizim yerimize Geçen Kişi’nin üzerine yüklemiştir. Ama bize asla günah
yüklemese de günahı hissettirecektir. Tanrı kirli olan şeyi sadakat ile
temizlemiştir. Ve bizi asla azarlamayacaktır çünkü günahı asla bize
saymayacaktır. Kutsal Ruh günahı bize hatırlatır ve bu bizim yüreğimize işler.
Bu yüzden çekilen acı bir süre devam edebilir; an, gün, ay ya da yıllarca devam
edebilir. Bir defasında genç bir imanlıya rastladık, üç yıldan beri kendisini
sefil hissediyor idi çünkü bazı dünyasal arkadaşlar ile bir yolculuğa çıkmış
idi. Kutsal Ruhun bu ikna edici işleyişinin üçüncü günün eylemi tarafından
engellendiğine inanıyoruz. Kutsal Ruh bize önce günahı hatırlatır ve sonra
lütufkar bir şekilde Mesih’in ölümünü aklımıza getirir ve bunu canlarımıza
uygular; yazılı söz tarafından Mesih’in ölümünün değerini belirtir ve bu durum
yedinci günün eylemini yanıtlar – kirliliği uzaklaştırır ve paydaşlığı yeniler.
Ve çok özenli bir şekilde hatırlamamız
gereken bir şey daha vardır, o da kirlilikten başka herhangi bir şekilde asla
kurtulamayacağımızdır. Unutmayı deneyebiliriz, üzerinde düşünmemeye çalışırız,
yarayı yavaş yavaş iyileştirmek isteriz, konuya fazla önem vermemeye çalışır ve
zamanın onu hafızamızdan silmesini bekleriz. Ama bunların hiç biri asla işe
yaramayacaktır. Hayır, tüm bunlar çok tehlikeli işlerdir. Vicdanın huzursuzluğu
ya da kutsallığın talepleri kadar tehlikeli olan çok az şey vardır. Ve aynı
zamanda bu tehlikeli olduğu kadar ahmakçadır da. Çünkü Tanrı lütfu aracılığı ile
Tanrı, kutsallığının kusur bulduğu ve mahkum ettiği şeyin uzaklaştırılması için
tam sağlayışta bulunmuştur. Ama kirliliğin uzaklaştırılması gerekir, çünkü aksi
takdirde paydaşlık imkansızdır. “Eğer ayaklarını yıkamaz isem benim ile
paydaşlığın olamaz.” Bir imanlı topluluğunu destekleyen bir üyenin İsrail
topluluğundan atılışına yanıt verendir. İmanlı asla Mesih’ten kesilip atılamaz.
Ama paydaşlığı tek bir günahlı düşünce aracılığı ile kesintiye uğrayabilir ve o
tek günahlı düşünce yargılanmalı ve itiraf edilmelidir ve paydaşlığın
yenilenebilmesi için uzaklaştırılması gerekir. Bunu hatırlamakta yarar vardır.
Günah ile oynamak ciddi bir konudur. Tanrı ile paydaşlıkta bulunan birinin
kirlilik ile yürümesinin imkansız olduğuna dair size garanti veririz. Bunun
aksini düşünmek O’nun adına, doğasına, tahtına ve görkemine hakaret etmek
anlamına gelir. Hayır, sevgili okuyucu, vicdanımızı temiz tutmaya ve Tanrının
kutsallığında yürümeye devam etmemiz gerekir, aksi takdirde çok geçmeden
imanımız enkaz haline gelir ve tamamen çöküntüye uğrar. Rab bize lütfetsin ve
günah ve ölüm bedenlerimizi bir kenara bırakıp yukardaki o içinde ölüm ve
kirliliğin bilinmediği parlak ve bereketli dünyaya girene kadar yumuşak huyluluk
ile, ayık ve uyanık olarak, dua ederek yürümeye devam etmemizi sağlasın.
Levililerin düzenindeki buyruk, kural ve
törenleri inceler iken en çarpıcı olan şey her kirleten etkiden korunabilmeleri
için İsrailin Tanrısının halkını gayretli bir özen ile gözlemesidir. O’nun
gözleri halkı gece gündüz, uyurken uyanık iken, evde iken ya da dışarda iken
ailesinin kucağında iken ya da tek başına yürür iken halkının üzerindedir.
Onların yiyecekleri, ihtiyaçları, evdeki alışkanlıkları ve düzenlemeleri ile
ilgilenir. Onlara ayrıntılı bir şekilde ne yiyeceklerini ve ne yemeyeceklerini,
ne giyeceklerini ya da ne giymeyeceklerini özenli bir şekilde öğretmiştir. Halkı
ile ilgili her konudaki ayrıntılı düşüncelerini bildirmiştir. Kısaca, halkını
yeterli olan her koruma ile kuşatmıştır, halkın yapması gereken tek şey, her
yönden maruz kaldıkları kirliliğin tüm gel- git’lerine karşı koymaktır.
Tüm bunlarda hata kabul etmeyen
özellikler içinde Tanrının kutsallığını okuruz. Ama aynı zamanda bundan farklı
olarak Tanrının lütfunu da okuruz. Eğer tanrısal kutsallık kirlilik nedeni ile
halka acı veriyor ise tanrısal lütuf bu kirliliği ve acısını uzaklaştırmak için
gerekli sağlayışta bulunur. Bu sağlayış, bölümümüzde iki şekil
altında ortaya konur, yani, kanın kefareti ve dünyadan arındıran su. Ne kadar da
değerli bir sağlayış! Daha ilk anda Tanrının kutsallığını ve lütfunu resmeden
bir sağlayış! Eğer tanrısal lütfun sağlayışlarını bilmez isek, tanrısal
kutsallığın ağır talepleri gerçekten de yıkıcı olur idi; ama Tanrının lütfundan
emin olarak diğer konu için yüreğimizde sevinç ve coşku duyabiliriz. Tanrısal
kutsallığın ölçüsünün tek bir saç teli kadar alçaltıldığını görmek için arzu
duyabilir miyiz? Böyle bir düşünce bizden uzak dursun. Tanrısal kutsallığın
talep ettiği şeyi tanrısal lütfun tam olarak sağladığını nasıl görebiliriz ya da
neden görmemiz gerekir? Eski dönemde yaşayan bir İsrailli şu sözleri işittiği
zaman korkudan tüyleri diken diken olabilir, “Herhangi bir insanın ölü bedenine
dokunan yedi gün kirli sayılacaktır.” Ve yine aynı konuda başka bir ayet: “Kirli
sayılan biri kendini arındırmaz ise topluluğun arasından atılmalı, çünkü Rabbin
tapınağını kirletmiştir.” Bu tür sözler gerçekten de kişinin yüreğini dehşete
düşürebilir. Ve duygularında şu feryatlara yönlendirildiğini hisseder: “Ne
yapacağım ben? Nasıl devam edebilirim? Benim için kirlilikten kaçınmak tamamen
imkansız gibi görünüyor!” Ama sonra, kızıl ineğin küllerini hatırlaması gerekmez
mi? Ve temizlenme suyunu? Bunların anlamı ne olabilir? Bunlar Tanrının ruhunun
gücü aracılığı ile yüreğe uygulanan Mesih’in kendisini feda eden ölümünün
anısını ortaya koyarlar. “Temiz sayılan adam üçüncü ve yedinci gün kirli
sayılanın üzerine suyu serpecek. Yedinci gün onu arındıracak.” İhmal nedeni ile
bile olsa eğer kirlilik alır isek bu kirliliğin uzaklaştırılması gerekir, çünkü
paydaşlığın yenilenmesini isteriz. Ama bu durumdan hiç bir şekilde kendi
çabalarımız aracılığı ile kurtulamayız. Bu yalnızca temizlenme suyu ve Tanrının
lütufkar sağlayışının kullanımı aracılığı ile mümkün olabilir. Bir İsraillinin
nasıl firavunun boyunduruğunu kırması ya da kendisini firavunun angaryacılarının
kırbacından kurtarması imkansız ise, aynı şekilde ölü bir bedene dokunduğu için
kirliliğini kendi çabaları ile uzaklaştırması da imkansızdır.
Ve burada okuyucunun dikkatini çekelim;
konu, yeni bir kurban sunmak ya da kanın taze bir uygulamasını takdim etmek
değildir. Bu konudaki farklılığı görmek ve anlamak çok özel bir öneme sahiptir.
Mesih’in ölümü tekrar edilemez. “Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha
ölmeyeceğini ve ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz.
Çünkü O’nun ölümü günaha karşılık ilk ve son ölüm olmuştur. Sürmekte olduğu
yaşamı ise Tanrı için sürmektedir.” Romalılar 6: 9-10. Tanrının lütfu aracılığı
ile Mesih’in ölümünün tam garantisi ve değeri sayesinde ayakta dururuz. Ama her
taraftan ayartmalar ve tuzaklar ile kuşatıldığımız için içsel varlığımızda bu
tür zayıflıklar ve eğilimler mevcuttur. Ve ayrıca her an bizi tuzağa düşürmek ve
gerçeğin ve saflığın yolundan ayrılmaya yönlendirmek için güçlü bir düşmanımız
olduğunu anlamamız gerekir. Eğer Rabbimiz İsa Mesih’in değerli ölümü ve sonsuza
kadar devam eden aracılığı olmamış olsa idi, Tanrımızın sağlamış olduğu lütuf
yolunda bir an için bile yürümeye devam edemez idik. Konu, yalnızca İsa Mesih’in
kanının bizi günahlarımızdan yıkamış olduğu ve kutsal bir Tanrı ile barıştırmış
olması değildir; “Babanın yanında doğru olan İsa Mesih’in Avukatlığına sahibiz.”
“O, bize aracılık etmek için sonsuza kadar yaşar.” Ve “O, aracılığı ile Tanrıya
yaklaşan herkesi sonsuza kadar kurtaracak güçtedir.” “O, sonsuza kadar Tanrının
önünde bizim için durur.” Rab İsa, yüce Avukatımız Tanrının huzurunda bizi
temsil eder ve kefaret eden ölümünün bizi yerleştirmiş olduğu tanrısal saygınlık
ve ilişki konumumuzu muhafaza eder. Davamız böyle harika bir Avukat’ın
ellerinde asla hiç bir şekilde başarısızlığa uğrayamaz. O, kutsallarının
mahvolmaması için sonsuza kadar yaşar. Biz O’nunla özdeşleştik ve O da bizim ile
özdeşleşti.
Değerli imanlı okuyucu, o zaman şimdi tüm
bu lütfun yaşamlarımız ve yüreklerimiz üzerindeki pratik etkisinin ne olması
gerekir? Ölümü, yakılmayı, kanı ve külleri, kefaret eden kurbanı ve aracılık
eden Kahin’i ve Avukatı düşündüğümüz zaman, bunun canlarımızın üstündeki
etkisinin ne olması gerekir? Vicdanlarımızdaki eyleminin ne olması gerekir?
Bizi, günah ile ilgili hafif düşüncelere mi yönlendirmesi gerekir? Bizim
özensizce ve kayıtsızca yürümemize neden olması mı gerekir? Attığımız adımlara
gereken önemi vermememiz için bir neden mi oluşturmalıdır? Hayır, asla! Ama
böyle düşünen yüreğe ne yazık! Tanrısal lütfun zengin sağlayışlarından
yararlanmamız gerektiği elbette kesindir. Bir an için kızıl ineğin küllerinin ya
da temizlenme suyunun bir İsraillinin yürüyüşü üzerinde olumsuz etki yapacağını
hayal edelim. Böyle bir şey olabilir mi? Kesinlikle hayır. Aksine, Tanrının
iyiliği tarafından yapılan böyle bir özenli sağlayış onun kirliliğe karşı olan
hassasiyetini daha da ciddiye almasına destek olacaktır. Tanrısal lütfun
sağlayışının etkisi en azından bu uygunluğu tedarik edecektir. Temiz bir yerde
toplanan kül yığını çifte bir tanıklığa zemin sağlar. Tanrının iyiliğine
tanıklık eder ve günahın iğrençliğine tanıklık eder. Tanrı halkının kirliliğini
istemez ve aynı zamanda bu kirliliği uzaklaştırma aracını da sağlamıştır. Her
türlü kirleten şekli ile günah ile ilgili kutsal bir dehşet üretmeden serpilen
kanın, küllerin ve temizlenme suyunun bereketli öğretişini anlamak ve bundan
zevk almak kesinlikle imkansızdır. Ve ayrıca şunu da belirtmemiz gerekir ki
kirlenmiş bir vicdanın ıstırabını hiç kimse hiç bir zaman hafife alamaz. Temiz
bir vicdan kadar değerli hiç bir hazine olamaz. Ve yine aynı şekilde kirli bir
vicdan kadar taşınması ağır hiç bir yük yoktur. Ama tüm lütfun Tanrısına övgüler
olsun ki, O Kendi mükemmel yolu ile bizim tüm ihtiyacımızı karşılamıştır. Ve
bunu karşılar iken, amacı bizi özensiz değil uyanık yapmaktır. “Sevgili
çocuklarım, size bunları günah işlemeyesiniz diye yazıyorum.” Ama sonra Yuhanna
bu sözlerine şunları ekler: “Ama içimizden biri günah işler ise, adil olan İsa
Mesih bizi Babanın önünde savunur. O, yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün
dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır.” 1.Yuhanna 1:1-2.
Ama şimdi bu bölüme son vermemiz
gerekiyor ve bölümümüzün son ayetlerinden yalnızca bir kaçına değinip
bitireceğiz. “Ve onlar için bu kural kalıcı olacaktır. Temizlenme suyunu serpen
kişi de giysisini yıkamalı. Temizlenme suyuna dokunan kişi akşama dek kirli
sayılacak.” Çölde Sayım 19:21,22. 18.ayette bize öğretilen kirli birine su
serpmek için kirli olmayan birine ihtiyaç duyulmasıdır. Ve 21.ayette temizlenme
suyuna dokunan kişinin de kirli sayıldığıdır.
Bu her ikisini bir araya getirdiğimiz
zaman, birinin söylemiş olduğu şu sözlerdeki bilgiyi öğreniriz: “Başka birinin
günahı ile ilgilenen biri görevi o kişiyi temizlemek olsa dahi kirlenir; suçlu
kişi olarak kirlenmez ama burada anlatılmak istenen günaha dokunduğumuz zaman
kirlenmeden kalamayacağımızdır.” Aynı zamanda şunu da öğreniriz: bir başka
kişiyi Mesih’in işinin aklayan değerine yönlendirmek ve onu bu sevince ortak
etmek için benim kendimin de o temizleyen işin sevincini yaşıyor olmam gerekir.
Bu noktayı hatırlamakta yarar vardır. Temizlenme suyunu diğerlerine uygulayan
kişilerin o suyu kendileri için kullanmaları gerekiyor idi. Canlarımızın bu
gerçeği anlaması için dua ediyorum. Mesih’in ölümünün sağladığı mükemmel
temizliğin ve O’nun sonsuza kadar süren kahinlik işinin duygusunda ve gerçeğinde
sonsuza kadar kalmamızı dilerim. Ve ah, evet, kötülüğün kirlettiği o dokunuşu
asla unutmayalım! Bu Musa’nın düzeninde böyle idi ve şimdi de böyledir.