Yaratılış 17

Burada İbrahim’in başarısızlığına Tanrının nasıl bir çözüm sağladığı önümüze getirilir. “Ve Avram doksan dokuz yaşında iken Rab ona görünerek ’Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrıyım’ dedi. ‘ ‘Benim yolumda yürü, kusursuz ol.’”  Yaratılış 17:1. 1  Bu çok anlamlı bir ayettir. İbrahim Sara’nın Hacer ile ilgili önerisini kabul ettiği zaman Her Şeye Gücü Yeten Tanrının yolunda yürümüyor idi. Bir insana Her Şeye Gücü Yeten Biri’nin önünde aşağı yukarı yürümesi için güç sağlayan yalnızca imandır. İmansızlık her zaman benliğin bir özelliğine, koşullar ile ilgili bir noktaya, ikinci nedenlere ve benzer şeylere bakacak ve can böylece sevincini çaldıracak, sakin yücelik ve kutsal bağımsızlıktan yoksun kalacaktır; tüm bunların kaynağı ise elbette her şeyi yapabilecek güçte olan Biri’nin koluna dayanmaktan kaynaklanır. Bu konu üzerinde derin düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Eğer daha sade bir iman ve bağımlılık ile yürüyor olsa idik o zaman Tanrı canlarımız için olması gerektiği gibi bir gerçeklik olabilir idi.

“Önümde yürü.” Gerçek güç budur. Bu şekilde yürümek Tanrının yüreklerimizden üstün olduğunu ima eder. Eğer beklentimi insanlar ve şeyler üzerine kurdu isem, o zaman Tanrının önünde değil, insanların ve şeylerin önünde yürüyorum demektir. Önümde bir nesne olarak kime ya da neye göre yürüdüğüm nihai bir önem taşır. Baktığım şey ya da kişi kimdir? Şu anda kime ya da neye dayanmaktayım? Tanrı geleceğimi “tamamen” dolduruyor mu? İnsanlar ya da koşullar geleceğime yön mü veriyorlar? Geleceğimde yaratığın belirlediği bir yer mevcut mu? Dünyanın üzerine çıkmanın tek yolu, iman ile yürümektir. Çünkü iman görüntüyü Tanrı ile öylesine doldurur ki, yaratık için de dünya için de hiç bir yer kalmaz. Eğer Tanrı benim tüm görüş alanımı doldurur ise o zaman başka hiç bir şey göremem ve sonra Mezmur yazarı  ile birlikte şu sözleri söyleyebilirim: “Ey canım, yalnız Tanrıda huzur bul, kurtuluşum O’ndan gelir. Tek kayam, kurtuluşum, kalem O’dur; asla sarsılmam.” Mezmur 62:5,6. Bu “tek” sözcüğü derinlemesine araştırılması gereken bir sözcüktür. Doğa, bu sözcüğü söyleyemez. Doğa bunu doğrudan bir küstah ve küfürbaz bir kuşkuculuk etkisi altında kalarak Tanrıyı dışarda bırakmaz, ama doğanın “yalnızca O” diyebilmesi mümkün değildir.

Şimdi kurtuluş konusunda yer alan bazı noktalara bakmamızda yarar var; her günkü yaşamın tüm ayrıntılarının içinde Tanrı, yüceliğini yaratık ile paylaşmayacaktır. En başından en sonuna kadar yalnızca O’nun “tek” olması gerekir. Ve zaten gerçek de budur. Yüreklerimiz gerçekte bazı yaratık kaynaklarına dayanır iken dudaklarımız ile Tanrıya olan bağımlılığımızı ifade etmek boştur. Tanrı tüm  bunların hepsini sergileyecektir. Yüreği deneyecek ve imanı kızgın fırına koyacaktır. “Önümde yürü ve kutsal ol.” Böylece Kutsal Ruh’un işleyişi işe uygun noktaya ulaşırız. Can, lütuf aracılığı ile yaratıklardan beklentisi olması sorunundan kurtulduğu zaman ve yalnız o zaman Tanrıya harekete geçmesi için izin vermeye hazırlanır. Ve Tanrı harekete geçtiği zaman her şeyin iyi olması gerekir. Tanrı her şeyi tam yapacak ve eksik hiç bir şey bırakmayacaktır. Yalnızca Kendisine güvenen kişiler için her şeyi mükemmel olarak halledecektir. Hatasız bilgelik, her şeye gücü yeten kudret ve sınırsız sevgi bir araya geldiği zaman güvenlik içindeki yürek sakin bir şekilde dinlenecektir. “Her Şeye Gücü Yeten Tanrı” için bir koşulu yeterinden fazla küçük ya da yeterinden fazla büyük bulamadığımız takdirde üzerinde tek bir kaygılı düşünce bulunacak uygun bir zemine sahip olmayız. Kısaca, O’na yalnızca O’na güvendiğimiz zaman zihnimizde kaygılı bir düşünce barınamaz. Bu durum şaşırtıcı bir gerçektir ve bu bölümde İbrahim’i içinde bulduğumuz bereketli konum bu gerçeğe inanan herkes için geçerlidir. Aslında Tanrı İbrahim’e şu sözleri söylemiş idi: “Her şeyi bana bırak. Ve Ben her şeyi senin için en üstün arzu ve beklentilerinin üstünde halledeceğim; soyun ve mirasın ve bunlar ile ilgili her şey tam ve sonsuza kadar kalıcı şekilde Her Şeye Gücü Yeten Tanrının antlaşmasına uygun olarak halledilecek” – ve sonra Avram yüz üstü yere kapandı. Gerçekten de kutsanmış bir tutum! Tamamen boş, güçsüz ve yararsız bir günahkar için yerin ve göğün Yaratıcısı, var olan her şeyin Sahibi Gücü Her Şeye Yeten diri Tanrının huzurunda bulunulacak en uygun tutum; yüz üstü yere kapanmak!

“Ve Tanrı onun ile konuştu.” Tanrının insana lütuf ile konuşabilmesi için en uygun insan tutumu budur; toprağın üzerinde olmak. İbrahim’in buradaki tutumu ve yere kapanması onun Tanrının huzurundaki nihai zayıflığı ve hiçliğini ifade eden güzel bir harekettir. Ve bu hareket görüldüğü gibi Tanrının Kendisi hakkında bir açıklama yapması için kesin bir habercidir. Yani yaratık yere aşağı uzandığı zaman Tanrı kim olduğunu Kendisi çok net ve belirgin bir şekilde gösterebilir. Tanrı yüceliğini bir başkasına vermeyecektir. Tanrı Kendisini açıklayabilir ve insana bu açıklamaya göre tapınması için izin verebilir. Ama günahkar uygun yerini alıncaya dek tanrısal karakterin açıklaması mümkün olamaz. Bu bölümde ve bir önceki bölümde İbrahim’in davranışı ne kadar farklıdır! Bir önceki bölümde İbrahim’in önünde olan doğadır; burada ise İbrahim’in önünde olan Her şeye Gücü Yeten Tanrıdır. Bir önceki bölümde İbrahim bir aktör idi, buradaki bölümde ise tapınan biridir. Önceki bölümde İbrahim kendisinin ve Sara’nın öneri ya da düzenine göre hareket eder; burada bu bölümde ise kendisini ve koşullarını, hali hazırdaki zamanını ve geleceğini Tanrının ellerine bırakır ve Tanrıya onda, onun için ve onun aracılığı ile hareket etmesi için izin verir. İşte bu yüzden tanrı şöyle diyebilir: “Ben yapacağım” “Ben bina edeceğim “ “Ben vereceğim” “Ben bereketleyeceğim.” Tek bir söz ile belirtecek olur isek, her şey Tanrıdır ve Tanrının eylemleridir. Ve bu durum kendisi hakkında hiç bir şey öğrenmemiş olan zavallı yürek için gerçek bir dinlenmedir.

Şimdi bu noktada sünnet antlaşması devreye girer. Ev halkının her üyesinin bedeninde bu antlaşmanın mührünü taşıması gerekir. Bu konuda hiç bir istisna olmaması gerekir. “Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu. Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza kadar sürecek antlaşmamın simgesi olacak. Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.” Yaratılış 17: 12-14. Romalılar kitabının 4.bölümünde bize sünnetin “iman doğruluğunun bir mührü” olduğu öğretilir. İbrahim Tanrıya iman etti ve bu ona doğruluk sayıldı. “İbrahim Tanrıya iman etti ve böylece doğru sayıldı; Tanrı “mührünü” onun üzerine koymuş oldu.

Şimdi imanlının da mühürlenmiş olduğu mühür bedendeki bir işaret değildir, ama “Kutsal Ruh’un imanlıyı kurtuluş gününe kadar mühürlemiş olduğuna dair bir vaattir. Bu mühür imanlının Mesih ile birlikte sonsuza kadar bağlanmış olduğunun temelidir. Aynı zamanda Koloseliler kitabında okuduğumuz gibi ölümde ve dirilişte imanlının Mesih ile olan mükemmel özdeşliğinin de temelidir. “Siz de her yönetimin ve hükümranlığın başı olan Mesih’te doluluğa kavuştunuz. Ayrıca Mesih’in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde  bedenin benliğinden soyunarak el ile yapılmayan sünnet ile O’nda sünnet edildiniz. Vaftizde O’nun ile birlikte gömüldünüz, O’nu ölümden dirilten Tanrının gücüne iman ederek O’nun ile birlikte dirildiniz. Sizler suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölü iken Tanrı sizi Mesih ile birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı.” Koloseliler 2:10-13. Bu bize sünnetin neyin örneği olduğunu açıklayan gerçek düşünceyi bildiren en görkemli Kutsal Kitap ayetlerini içeren bir bölümdür. Her imanlı çarmıh aracılığı ile Mesih ile olan beraberliğinden dolayı “sünnete” dahildir. Mesih2in dökülen kanı sayesinde O’nun kilisesinin mükemmel aklanmasına giden yol açılmıştır. O’nun halkının vicdanında günahın tek bir lekesi ya da O’nun halkının doğasında günahın hiç bir ilkesi yoktur. Çünkü Mesih çarmıhta bu uğurda yargılandı. Ve şimdi Tanrının halkına Mesih ile birlikte ölmüş, Mesih ile birlikte mezarda yatmış, Mesih ile birlikte dirilmiş ve O’nda mükemmel bir şekilde kabul edilmiş olarak bakılır – günahları, zayıflıkları, suçları, düşmanlıkları, sünnetsizlikleri çarmıh aracılığı ile tamamen ortadan kaldırılmıştır. Ölüm infazı benlik üzerine yazılmıştır, ama imanlı dirilmiş Başı ile yücelik içinde birlikte olarak yeni bir yaşama sahiptir.

Elçi, yukardaki bölümde Kilisenin Mesih’in mezarından dirilmiş olduğunu öğretir. Ve ayrıca buna ek olarak tüm suçları Mesih’in tamamladığı iş aracılığı ile bağışlanarak ortadan kaldırılmıştır; Mesih nasıl ölümden dirildi ise kilise de O’nun ile birlikte ölümden dirilmiştir. Ve bu sonuncusunun Tanrının güçlü kudreti sayesinde olduğunu biliyoruz ya da yine de bu konu ile ilgili olarak şu ayete bir göz atalım, “kudretinin aşkın büyüklüğüne göre” Efesliler 1:19.  – gerçekten de harika bir ifade; üzerine dayandığı sağlam temel gibi kurtuluşun üstünlüğünü ve görkemini ortaya koymak için gözlerimizin bu ifade konusunda aydınlanmasını diliyorum.

Burada yürek ve vicdan için ne büyük, ne mükemmel bir dinlenme ve huzur vardır! Ağır yük altındaki ruh için nasıl da eksiksiz bir rahatlama! Günahlarımızın hepsi Mesih’in mezarında gömülü kaldı. Tek bir tanesi bile – en küçüğü bile- dışarda kalmadı, tümü mezarda gömülü kaldı. Tanrı bunu bizim için yaptı! Tanrı, araştıran gözlerinin bizde gördüğü tüm hataları Mesih çarmıha gerildiği zaman O’nun başının üzerine koydu. Tanrı çarmıhta bizi sonsuza kadar cehennemde kalmaktan kurtarmak için bizim yerimize orada Mesih’i yargıladı! O’nun kurtaran sevgisinin sonsuz planları, bu hayran olunacak değerli lütuf armağanını bizlere sundu. Ve bizler bedenimizdeki belirli bir kesik işareti ile değil Kutsal Ruh’un mührü ile “damgalandık.” İmanın tüm ev halkı bu şekilde mühürlendi. İşte Mesih’in kanının saygınlığı, değeri ve değişmez etkinliği böyle üstündür; öyle ki, Kutsal Ruh Mesih’e güvenmiş olan herkeste konut kurabilir.

Ve şimdi tüm bu gerçekleri bilen kişiler için geriye kalan nedir? Yalnızca “Rabbin işinde her zaman sabit ve kımıldamadan durmak.” Evet Rab, Senin Kutsal Ruhunun lütfu aracılığı ile böyle olsun.


1. Burada “mükemmel” sözcüğü hakkında bir açıklamada bulunmak istiyorum. İbrahim “mükemmel” olmaya çağrıldığı zaman, bu onun kendi içinde mükemmel olması gerektiği anlamına gelmiyor idi. Çünkü o asla mükemmel değil idi ve de asla mükemmel olamaz idi. Bu “mükemmel” sözcüğünün buradaki anlamı İbrahim’in yüreği ile ilgili olarak söylenmiş idi; umutları ve beklentileri mükemmel olmalı ve yüreği Her Şeye Gücü Yeten Tanrıyı bölünmez bir şekilde merkez almalı idi.

Yeni Antlaşma’nın tamamına baktığımız zaman “mükemmel” sözcüğünün burada en azından dört farklı şekilde kullanıldığını görürüz. Matta 5:48 ayetinde şu sözleri okuruz: “Bu nedenle göksel Babanı yetkin olduğu gibi siz de yetkin olun.” Burada konunun içeriğinden öğrendiğimiz şudur: “mükemmel ya da yetkin” sözcüğü yürüyüşümüzün ilkesine işaret eder. 44.ayette okuduklarımız ise şunlardır: “Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanızın oğulları olasınız. Çünkü o güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerinde doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır.” Bu nedenle Matta 5:48 ayetindeki “mükemmel” sözcüğünün anlamı şudur: herkese karşı lütuf ilkesi ile hareket etmek; hatta kötü ve düşmanca davranan kişilere bile iyilik etmek. Yasaya yönelen ve haklarını savunmayı tercih eden bir imanlı “göksel Babası gibi mükemmel ya da yetkin” değildir. Çünkü göksel Babası hem doğruluk ile hem de lütuf ile hareket eder.

Buradaki mesele dünyasal insanlar ile yasaya yönelme konusundaki doğruluk ya da yanlışlık değildir (kardeşler hakkında nasıl davranılacağı konusunda 1.Korintliler 6.bölümde bilgi verilir.) Burada önemli olan bir imanlının Babasının karakterine doğrudan bir karşıtlık ile davranmaması gerektiğidir. Çünkü Tanrının dünyaya yasa ile gitmeyeceği ya da dünyaya yasa ile davranmayacağı kesindir; O lütuf ile davranan bir Tanrıdır. O şimdi bir yargı tahtında değil, bir merhamet tahtında- bir lütuf tahtında oturmaktadır. Eğer dünyaya karşı lütuf ile değil yasa ile davranmış olsa idi bereketlerini üzerlerine boca ettiği kişilerin cehennemde olmaları gerekir idi. Bu yüzden bir imanlı bir kişiyi yargı tahtının önüne getiriyor ise onun “göklerdeki Babası gibi mükemmel ya da yetkin olmadığı” ortada olan bir gerçektir.

Matta 18.bölümün sonunda bir benzetme yer alır ve bu benzetme bize lütfun karakterinden ve uygun etkisinden bilgisi olmayan bir kişinin haklarını nasıl talep ettiğini anlatır. Hizmetkar hakkı olan şeyi talep etme konusunda yanlış davranmamaktadır. Ama davranışında lütuf yer almaz. Efendisinden tamamen farklı hareket etmektedir. Kendisine, on bir talant tutarında olan borcu bağışlanmıştır ve o yine de bundan çok daha az bir tutar için kendisine borcu olan kişiye kötü davranır. Ve bunun sonucu ne olur? Kendisi efendisi tarafından işkencecilere teslim edilir; lütfun mutluluk veren duygusunu yitirmiştir ve kendisi lütfun bir öznesi olmuş olmasına rağmen haklarını savunma konusundaki davranışı nedeni ile bunun acı meyvelerini biçmeye terk edilmiştir. Ve ayrıca dikkat etmemiz gereken nokta şudur: ondan “kötü hizmetkar” olarak söz edilmesinin nedeni “on bir talant” borcu olduğu için değildir; neden, kendisine borcu olan kişiyi bağışlamadığı içindir. Efendisi ona lütuf göstererek borcunu bağışlamıştır ama o kendisine borcu olan kişiye aynı lütfu göstermemiş ve onu bağışlamamıştır. Bu benzetme yasaya yönelen tüm imanlılar için işitmeleri gereken ciddi bir sestir. Ve ona şu sözleri söyler: “eğer kardeşinin günahlarının hepsini yürekten bağışlamaz isen göksel Babam da sana aynı şekilde davranacaktır.” Adil davranmak isteyen bir kişinin lütuf duygusunu yitireceği genel uygulamada yer alan ilkelerden biridir.

İbraniler kitabının 9.bölümünde “mükemmel” sözcüğü ile ilgili bir başka anlam görürüz. İçerik, burada da bu sözün önemini ortaya koymaktadır. Buradaki sözcük “vicdan ile ilgili mükemmel” anlamında kullanılır. Burada ifadenin çok derin anlam taşıyan bir şekli kullanılmıştır. Yasa altında tapınan kişi asla mükemmel bir vicdana sahip değildir. Bunun en basit olası nedeni şudur: çünkü vicdanı huzursuz olan kişi asla mükemmel bir kurbana sahip olmadığı için vicdanı huzursuzdur. Bir dananın ve bir tekenin kanı bir süre için durumu idare ediyor gibi idi, ama bu bağışlamanın sonsuza kadar olması mümkün değil idi ve bu yüzden kişiye mükemmel huzurlu bir vicdan sağlayamaz idi. Neden mi? Kişi, yasa altında tapınan kişiden daha iyi bir insan olduğu için mi? Hayır; ama kişi “daha iyi bir kurbana” sahip idi. Eğer Mesih’in kurbanı sonsuza kadar mükemmel ise, o zaman imanlının vicdanı da sonsuza kadar mükemmeldir. Bu iki şey, yani mükemmel kurban ve mükemmel vicdan her zaman bir arada bulunurlar. Bir imanlının mükemmel bir kurbana sahip olmaması Mesih2in kurbanına gösterilen bir saygısızlıktır. Mesih’in kurbanının yalnızca geçici olduğunu ve etkisinin sonsuza kadar kalıcı olmadığını söylemek ile aynı anlama gelir. Ve o zaman Mesih’in kurbanı Musa dönemindeki kurbanlar ile aynı alt seviyeye getirilmiş olur.

Benlikteki mükemmellik ve vicdandaki mükemmellik arasında mevcut olan ayrımı kavramak çok önemlidir. Benlikteki mükemmelliğe dayanmak insanın kendisini yüceltmesi anlamına gelir; vicdandaki mükemmelliği reddetmek ise Mesih’e saygısızlık anlamına gelir. Mesih’teki bir bebeğin mükemmel vicdana sahip olması gerekir; elçi Pavlus’un da mükemmel benliği diye bir şey yoktur, olamaz da! Benlik ifadesi, mükemmel olması gereken bir şey olarak sunulmaz. Benlik, çarmıha gerilmesi gereken bir şey olarak sunulur. Bu nokta ile ilgili olarak çok büyük bir farklılığın söz konusu olduğunu önem ile belirtmemiz gerekir. Günah imanlının üstünde değil içindedir; neden mi? Çünkü içinde asla hiç bir günah olmayan Mesih çarmıha çivilendiği zaman günahı üzerine almış idi.

Son olarak Filipeliler kitabının 3.bölümünde “mükemmel” sözcüğünün iki farklı anlamını daha görürüz. Elçi şöyle der: “Bunlara şimdiden kavuştuğumu ya da yetkinliğe eriştiğimi söylemek istemiyorum… bunun için olgun olanlarımızın hepsi bu düşüncede olsun.” Filipeliler 3:12,15a. İl ayet elçinin yücelikte Mesih’e tam ve sonsuza kadar benzeyecek olduğuna işaret eder. İkinci ayet ise Mesih’in yüreğin duygularından önde gelen bir üstünlüğe sahip olduğunu ifade etmektedir.