Bölüm 18

Bağışlanma Kapağı Olan Antlaşma Sandığı

Mısır’dan Çıkış 25:10-22

Antlaşma Sandığı ve Bağışlama Kapağı ikisi bir arada tam bir bütün oluşturmalarına rağmen, iki farklı şeydirler. Birbirlerinden farklı ve ayrı olarak tanımlanırlar ve bu durumda yapacağımız en iyi şey, Kutsal Yazılar’daki düzeni izlemek olacaktır:

“Ve akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu iki buçuk (yaklaşık 1.1 m), eni ve yüksekliği birer buçuk arşın (yaklaşık 70 cm) olsun. İçini de dışını da saf altın ile kapla. Çevresine altın pervaz yap. Dört altın halka döküp dört ayağına tak. İkisi bir yanda, ikisi öbür yanda olacak. Akasya ağacından sırıklar yapıp altın ile kapla. Sandığın taşınması için sırıkları yanlardaki halkalara geçir. Sırıklar sandığın halkalarında kalacak ve çıkarılmayacak. Antlaşmanın taş levhalarını sana vereceğim. Onları sandığın içine koy. Saf altından bir Bağışlanma Kapağı yap. Boyu iki buçuk, eni bir buçuk arşın olacak. Kapağın iki kenarına dövme altından birer Keruv yap. Keruvlardan birini bir kenara, öbürünü öteki kenara, kapak ile tek parça halinde yap. Keruvlar yukarı doğru açık kanatları ile kapağı örtecek. Yüzleri birbirlerine dönük olacak ve kapağa bakacak. Kapağı, sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. Senin ile orada, Levha Sandığının (Atlaşma Sandığı olarak da bilinir) üstündeki Keruvlar arasında, Bağışlanma Kapağı’nın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim.” (10-22. ayetler)

Antlaşma Sandığının tipik önemi ile bağlantılı olarak üzerinde düşünülmesi gereken pek çok şey vardır. Sandık, bir yandan Mesih’teki Tanrı’nın bir görünümü idi ve öte yandan O’nun tahtının ve İsrail’deki yönetiminin yeri idi.

O zaman sandık önce, Mesih’in kişiliğinin bir örneği olarak görülebilir. Bu, sandığın düzenlenme şeklinden anlaşılır. Akasya ağacından yapıldı ve saf altın ile kaplandı. Bazı kişiler bu ağacın tahtasının asla bozulmadığını söylerler. Böyle bile olsa, bu yine de insani olanın bir örneğidir; ve eğer bir tahta, bazı kişilerin tasdik ettikleri gibi çürümüyor ve bozulmuyor ise, bu, Rabbimizin insanlığına ilişkin en uygun bir amblemi teşkil eder. Altın her zaman tanrısal olanın bir sembolüdür. Bu nedenle, sandığın yapısı, Mesih’in kişiliğindeki iki doğanın birliğine örnektir. O, “hem tam Tanrı idi, hem de tam insan idi.” Başlangıçta Söz vardı, ve Söz Tanrı ile birlikte idi ve Söz Tanrı idi.” Daha sonra ise şunu okuruz: “Söz insan (beden) olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini – Baba’dan gelen, lütuf ve gerçek ile dolu biricik Oğul’un yüceliğini – gördük.” (Yuhanna 1:1-14)

O, böylelikle, Tanrı ve insan idi, bedende görünen Tanrı idi. Bu bağlamda, aynı zamanda sandığın içinde bulunanlar da önemlidir: “Antlaşmanın taş levhalarını sana vereceğim. Onları sandığın içine koy.” (16. ayet) Yani, üzerlerinde on buyruğun yazılı olduğu iki taş levha sandığın içine kondular ve bu yüzden sandı, sürekli olarak antlaşma sandığı olarak anılır (Çölde Sayım 10:33; Yasa’nın Tekrarı 31:26 v.b.), çünkü içinde antlaşmanın bulunduğu yasa vardı. Ama sandık, belirgin bir şekilde Mesih’e işaret eder. Tanrı, Mezmurlar’daki Ruh’ta konuşarak şöyle der: “O zaman şöyle dedim: ‘İşte geldim; Kutsal Yazı tomarında benim için yazılmıştır. Ey Tanrım, senin isteğini yapmaktan zevk alırım ben, Yasan yüreğimin derinliğindedir.” (Mezmur 40:7,8) Bu nedenle, sandığın içindeki antlaşma, Mesih’in yüreğindeki Tanrı’nın Yasası’nı sergiler. Zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu’nu gönderdi. (Galayalılar 4:4); ve ikinci olarak, O, Yasa’ya kusursuz bir şekilde itaat etti. Yüreğin içindeki yasa, O’nun itaatinin mükemmelliğini gözlerimizin önüne getirir. Tanrı, O’nda, yalnızca O’nda Kutsallığının tüm taleplerini karşılayan tam ve eksiksiz bir yanıt buldu, öyle ki, O’nun sayesinde mükemmel bir gönül rahatlığı yaşadı ve dinlenebildi, ve O’nun her zaman Kendisini hoşnut eden şeyleri yaptığını gördüğü zaman, Kendi yüreğindeki hoşnutluğu şu sözler ile ifade etti, “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum!” (Matta 3:17)

Halkalar ve Sırıklar (15-19. ayetler) da aynı zamanda anlam ifade ederler. Halka ve sırıkların önemi, “sandığın onların yardımı sayesinde taşınabilmesi idi”. (ayet 14) Bu, Tanrı’nın halkının Tanrı’nın kendileri için hazırlamış olduğu yere seyahat ederken çöl yolcuları olduğunu gösterir. Ama mirasa sahip olunması gereken ve İsrail kralının görkemini yansıtan tapınağın bina edilmesi gereken zaman gelecek idi. Sandığın halkalarından çölde çıkarılmaması gereken sırıklar (ayet 15), o zaman çıkarılacaklardı (2. Tarihler 5:9), çünkü sandığın ötesindeki yolcu, halk ile birlikte onun huzur diyarına girmiştir. (Mezmur 132:8) Bu nedenle halkaların içindeki sırıklar Mesih’ten söz ederler, O, onlar ile birlikte çöl koşullarında bulunduğu için onların Ev Sahibidir. Bu dünyada Mesih, insan olarak tüm mükemmelliği içindeki Mesih, tek bir kelime ile Tanrı’nın açıklayıcısı olan Mesih, gerçekte, Tanrı’nın, insana yapılan mükemmel sunumu idi. “Babam her şeyi bana teslim etti. Oğul’u, Baba’dan başka kimse tanımaz. Baba’yı da Oğul’dan ve Oğul’un O’nu tanıtmak istediği kişilerden başkası tanımaz.” (Matta 11:27)

İkinci olarak, sandık, bağışlanma kapağı ve onun Keruv’u İsrail’in ortasında Tanrı’nın yeryüzündeki tahtını biçimlendirir. Biri bu konuda şöyle der: “Antlaşma Sandığı, Tanrı’nın Kendisini gösterdiği taht idi, eğer biri, doğruluk içinde içeri girebilir ise (kutsallıktan ayrı olarak ya da kabul edilenin bir ölçüsü olarak yalnızca görev olarak), O’nun her yaşayan insanın üzerindeki egemenliğini kabul etmiş olurdu; tüm yeryüzünün Tanrısının tahtı olarak O’nun insanlardan talep ettiği antlaşma olan yasa bu sandığın içine konulmalıydı. Sandığın üzerinde bağışlanma kapağı vardı ve içinde de tahtı oluşturan yasayı muhafaza ediyordu; Keruvlar yukarı doğru açık kanatları ile kapağı örtüyorlardı; Keruvlardan biri bir kenara, öbürü öteki kenara, kapak ile tek parça halinde yapılmıştı.” Böylelikle Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın, Keruvların arasında oturduğu söylenir. Keruvlar, belki Tanrı’nın niteliklerinin sembolü olabilirler. Ve bu yüzden Tanrı’nın tahtı, O’nun tüm varlığı tarafından desteklenir. Bu nedenle, Keruvlar tüm Eski Antlaşma boyunca adaletin gücü ile bağlantılıdırlar, çünkü Tanrı günahkarlar ile ilgilendiği için O’nun tahtı her zaman her konuda adildir. Tanrı, böylelikle Keruvlar arasındaki adil tahtının üzerinde oturmuş olarak görülebilir. Eğer sorulacak olur ise, o zaman neden İsrail yasayı sürekli ihlal etmesine rağmen, neden suç işlediği anda yok edilmedi? Sorunun yanıtı, (bağışlanma kapağının gerçeğini önceden tahmin etmemize rağmen) Keruvların tutumunda bulunur. Tanrı’nın adalet gücünü uygulayan kişiler olarak, Keruvlar suçun cezasının zorla uygulanmasını talep edecekleri kesindir. Ama “yüzleri birbirine dönük olacak; ve kapağa bakacak” (ayet 20) Böylece, bağışlanma kapağının üzerine serpilmiş kanı görürler; bu kan her yıl büyük kefaret gününde bağışlanma kapağının üzerine konur (Levililer 16), böylece tahtın talepleri yeterli bir şekilde karşılanır ve suçlunun yararına hizmet eder. Aksi takdirde, doğruluk ile hüküm süren Tanrı’nın halkının üzerine yıkım göndermesi gerekirdi.

Bağışlanma kapağı aynı zamanda Tanrı’nın Musa ile görüştüğü ve konuştuğu yer idi. (ayet 22) Yehova, Musa ile konuşmak için İsrail halkı ile buluşma çadırının giriş kapısında görüşürdü. (Mısır’dan Çıkış 29:42,43) Yalnızca Musa (baş kahinin her yıl kefaret gününde yaptığı istisnai görüşme dışında) Tanrı ile görüşme ayrıcalığının tadını çıkardı ve bağışlanma kapağının üstünde ondan buyruklar aldı. Musa, lütuf sayesinde aracı oldu. Şimdi tüm imanlılar tamamlanmış kurtuluşun yeterliliği sayesinde bu ayrıcalığın tadını çıkartıyorlar. Ama tüm İsrail’de yalnızca Musa her fırsatta Tanrı’nın huzuruna gitmek için özgür idi. Rab, Musa ile her zaman buluşma çadırının girişinde, bağışlanma kapağının üstünde konuşurdu (Çölde Sayım 7:89), ve İsrailoğullarına rehberlik etmesi için O’na buyruklarını orada verirdi. Tanrı’nın sesinin duyulabileceği ve O’nun düşüncesinin kavranabileceği tek yer orası idi; ve O’nun isteğini tam olarak anlamak isteyen kişi, sürekli dünyadan ve hatta imanlılardan kenara çekilmeli, yalnızca Tanrı ile baş başa olmalıdır.

Şimdi eğer Çölde Sayım kitabına dönecek olur isek, çölde antlaşma sandığının taşınması ile ilgili buyrukları göreceğiz. “Ve ordugah taşınacağı zaman, Harun ile oğulları gelip bölme perdesini indirecekler ve Levha Sandığı’nı bununla örtecekler. Sonra üzerine deri bir örtü geçirecek, üstüne de salt lacivert bir bez serecek, sırıklarını yerine koyacaklar.” (Çölde Sayım 4:5,6) Perde, yeri geldiği zaman açıklanacağı gibi, Mesih’in insanlığına – et ve kan olması – ilişkin bir amblemdir. (İbraniler 10:20) O zaman önce,sandığa; yani, insanlığının perdesi ile örtülü Mesih’e sahibiz. Daha sonra, Kendisini kötülükten kesinlikle koruduğu kutsal uyanıklığı ifade eden porsuk derilerine değinilir, örneğin şu ayette görüldüğü gibi: “Ben senin sözlerine uyarak şiddet yollarından kaçındım (senin dudaklarının sözü ile zorbanın yollarından kendimi tuttum).” (Mezmur 17:4) Sonra salt lacivert olan bir bezden bahsedilir – bu, göksel olanın sembolüdür. “Bu durumda porsuk derisi içerde idi, çünkü Mesih, mükemmelliğini, tüm kötülükten kesinlikle özgür olarak muhafaza etti ve böylece göksel olanın görünümü ortaya çıktı.” Bu nedenle, çölde olan Mesih’tir ve O, çölden geçerken her zaman göksel olan tarafından karakterize edildi. Böyle olduğu için, O’nun örneğimiz olduğu her zaman hatırlanmalıdır. “O’nda olduğunu söyleyen kişinin aynı zamanda O’nun yürüdüğü gibi yürümesi gerekir.”

BAĞIŞLANMA KAPAĞI (KEFARET ÖRTÜSÜ)

Bağışlanma kapağı sandığın kapağını oluşturuyordu ve böylelikle sandığın yapısını tamamlamış oluyordu, aslında sahip olduğu bir diğer anlam, kendi içinde eksiksiz olması idi ve böyle olduğu için taşıdığı önem nedeni ile özel bir dikkati hak ediyordu. Kapak, “sandığın üzerine kondu” (ayet 21), ve bu yüzden en kutsal yerde idi – Tanrı’nın özel görünümünün olduğu yer ve gerçekten de açıklandığı gibi, O’nun tahtının temeli idi.

Tanrı, orada Keruvların arasında durur. Bağışlanma kapağı ile sandığın yapımı arasındaki tek fark, bağışlanma kapağının yapımında akasya ağacı tahtasının kullanılmaması idi. Bağışlanma kapağı saf altından yapıldı, iki Keruv da aynı şekilde dövme altından yapıldılar; Keruvlardan biri bir kenara öbürü öteki kenara olmak üzere, kapak ile tek parça halinde yapıldı. Altın, tanrısal olanın – tanrısal doğruluğun amblemidir. Eğer o zaman kapak, bir an için sandığın tanıklığı ile bağlantılı olarak düşünülecek olur ise, insansal ve tanrısal doğruluğun birleşimi mevcuttur, yasaya işaret eden tanıklık – insan doğruluğu – Mesih’in yüreğinde olan idi (Mezmur 40), ve aynı zamanda O’nda da sergilenen Tanrı’nın doğruluğunu sembolize eden altın. Bağışlanma kapağı bu yüzden, garip bir şekilde Mesih’in bir örneğidir. Elçi, bu ifadeyi doğrudan Mesih’e uygular. Elçi bu konu ile ilgili şunları söyler: “İnsanlar, İsa Mesih’te olan kurtuluş ile (ya da fidye ile), Tanrı’nın lütfu aracılığı ile karşılıksız olarak aklanırlar.Tanrı, Mesih’i, kanı ile günahları bağışlatan (gazabı yatıştıran – birebir anlamı ile bağışlanma kapağı) ve iman ile benimsenen bir kurban olarak sundu.” (Romalılar 3:24,25)

Bu ima, büyük kefaret günündeki kahinin eylemine baş vurulduğu takdirde, hemen anlaşılacaktır. Rabbin önünde, buhuru ateşin üzerine koyduktan sonra, şöyle yapılması söylenir: “Sonra boğanın kanını alıp, parmağı ile kapağın üzerine, doğuya doğru serpecek. Kapağın önünde bunu yedi kez yineleyecek. (Levililer 16:14) Kahin, aynı zamanda halkın günah sunusu için tekenin kanı ile de aynı şeyi yaptı. İki soru, bu eylemin anlamını, ortaya çıkaracaktır. İlki, Kan, neden bağışlanma kapağının üzerinde ve önünde serpildi? Halkın günahlarına kefaret etmesi için. Günahkar oldukları için, tek başlarına, kutsal bir Tanrı’nın huzurunda duramazlardı. Kan, bu nedenle tanrısal buyruk aracılığı ile içeri getirildi ve tanımlandığı şekilde, halkın günahlarına kefaret etmesi için bağışlanma kapağının üzerine serpildi ve aynı zamanda bağışlanma kapağının önünde de serpildi, ama burada kahin yaklaştığı zaman, işin yeterliliğine ilişkin mükemmel bir tanılık bulabilmesi için yedi kez serpildi. Genellikle söylendiği gibi, Tanrı’nın gözü önünde bir kez serpilmesi yeterli idi, ama Tanrı lütfu sayesinde, kanın, insanın gözü ve yüreği için tam bir güvence sağlasın diye yedi kez serpilmesi gerektiğini buyurdu. O zaman iki kez serpilmesi ile tamamlanan ne idi? Kefaret tamamlandı, Tanrı’nın, halkından talep ettiği tüm kutsal istekleri tatmin edilmiş oldu – evet, eğer Mesih’in kanını düşünecek olur isek, bu kan O’nu tüm varlığında tam olarak yüceltti ve günah sorunu ile ilgili olarak O’na izzet verdi, öyle ki, suçumuz nedeni ile bize karşı Olan, şimdi kan sayesinde bizden yanadır. Bağışlanma kapağı (kefaret örtüsü) bu yüzden, en üstün şekilde Mesih’ten söz eder; çünkü Yuhanna’nın da dediği gibi, “O, günahlarımızı, yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün dünyanın günahlarını da bağışlatan kurbandır.” (1. Yuhanna 2:2) İmanlıların günahları yok oldu, sonsuza kadar yok oldu; ve işte kefaretin değeri buradadır; Tanrı şimdi lütfu ile ve adil olarak dünyaya müjdeyi ilan edebilir ve günahkarlardan Kendisi ile barışmalarını isteyebilir. (2. Korintliler 5:20) Tekrar ediyoruz; Mesih, bağışlanma kapağı aracılığı ile sembolize edilir; ve biz bu yüzden şimdi Tanrı’ya yalnızca O’nun aracılığı ile yaklaşıldığını öğreniriz, çölde O’na yalnızca bağışlanma kapağı aracılığı ile yaklaşıldığı gibi. Ama, O’nun adı kutsansın, şimdi O’na her kim Mesih aracılığı ile yaklaşır ise, Tanrı’nın huzurunda O’nun kefaret eden işinin değerini bildiren mükemmel tanıklığı bulacaktır. Ama şu noktayı iyi gözlemlemek gerekir; kan, yalnızca Huzura kabul edilme temelidir. O, kanına iman aracılığı ile bir kefaret sağladı. Bu nedenle, O’nun kanının değerine bu kan ile ilgili Tanrı’nın tanıklığına uygun olarak inanmak kişinin Huzura cesaret ile gelebilmesini sağlar; hiç kuşku duymadan, en suçlu ve en kötü kişi için bile Mesih’in kanı sayesinde bir yol açıldığını yürekten bir güvence ile benimseyen her imanlı, Tanrı’nın huzuruna hemen cesaret ile girebilir. Çünkü “Mesih gelecek (gelmiş) iyi şeylerin baş kahini olarak ortaya çıktı. İnsan eli ile yapılmamış, yani bu yaratılıştan olmayan daha büyük, daha yetkin çadırdan geçti. Tekeler ile danaların kanı ile değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanı ile kutsal yere ilk ve son kez girdi.” (İbraniler 9:11,12)

Keruvlar, bağışlanma kapağının bir kısmını oluşturdular. Daha önce de söylendiği gibi, bu Keruvlar, adaletin gücü gibi tanrısal niteliklerin sembolleridirler. Ama Tanrı, bağışlanma kapağının üzerindeki kan aracılığı ile yüceltilmiş olduğu için O’nun tüm nitelikleri uyum içindedir ve hepsi de imanlıların yararı için uygulanırlar. Çarmıhta, merhamet ve gerçek buluştular, doğruluk ve esenlik öpüştüler; ve bu nedenle, adalet tatmin oldu, doğruluğun talepleri karşılandı, öyle ki, Keruvlar, ilahi takdirin merhameti sayesinde kanın değerine güvenerek yaklaşan herkes uğruna iyilik için işlerler. Kutsanmış gerçek! Tanrı, tüm varlığı ile günaha karşıdır ve şimdi ise tüm varlığı ile imanlıdan yanadır. Bağışlanma kapağının üstündeki kan, bu kudretli değişimi sağlamıştır.