Bölüm 13

Bin Yıllık Döneme Ait Bereket

Mısır’dan Çıkış 18

Bu bölüm, İsrail tarihindeki lütfun ilahi takdirine bir son verir. Mısır’dan Sina’ya kadar her şey, saf lütuf idi. Sina’da kendilerini yasa altına koydular. Bu yüzden, 18. bölümün kendine özel karakterinin nedeni budur. Açıklandığı gibi, beden alan Mesih’i temsil eden man, Ölümünü temsil eden vurulan Kaya, ve bu Kaya’dan akan, Ruh’un armağanı olan su kaynakları ve şimdi Ruh’un düzenini izlemek ile Yahudilerin ve Ulusların bereketlenmeleri örneğini ve İsrail’de yönetim düzeninin bina edilmesini görüyoruz. Gerçekten de Kilise, Yahudiler ve Ulusların hepsi tipik bir şekilde tasvir edilirler. Aşağıdaki Kutsal Yazılarda yer alan bazı düşünceler belirtildikleri takdirde bu konu algılanacaktır:

“Musa’nın kayınbabası Midyanlı Kahin Yitro, Tanrı’nın Musa ve halkı İsrail için yaptığı her şeyi, Rabbin İsraillileri Mısır’dan nasıl çıkardığını duydu. Musa’nın kendisine göndermiş olduğu karısı Sippora’yı ve iki oğlunu yanına aldı, Musa, ‘Garibim bu yabancı diyarda’ diyerek oğullarından birine Gerşom adını vermişti. Sonra, ‘Babamın Tanrısı bana yardım etti, beni firavunun kılıcından esirgedi’ diyerek öbürüne de Eliezer adını koymuştu. Yitro, Musa’nın karısı ve oğulları ile birlikte Tanrı dağı’na, Musa’nın konakladığı çöle geldi. Musa’ya şu haberi gönderdi: “Ben, kayınbaban Yitro, karın ve iki oğlun ile birlikte sana geliyoruz.’

Musa, kayınbabasını karşılamaya çıktı, önünde eğilip onu öptü. Birbirlerinin hatırını sorup çadıra girdiler.Musa, İsrailliler uğruna Rabbin firavun ile Mısırlılara bütün yaptıklarını, yolda çektikleri sıkıntıları, Rabbin kendilerini nasıl kurtardığını kayınbabasına bir bir anlattı.

Yitro Rabbin İsraillilere yaptığı iyiliklere, onları Mısırlıların elinden kurtardığına sevindi.’Sizi Mısırlıların ve Firavunun elinden kurtaran Rabbe övgüler olsun’ dedi, ‘Halkı, Mısır’ın boyunduruğundan O kurtardı. Artık biliyorum ki, Rab bütün ilahlardan büyüktür. Çünkü onların gurur duydukları şeylerin üstesinden geldi.’ Sonra Tanrı’ya yakmalık sunular ve kurbanlar getirdi. Harun ile bütün İsrail ileri gelenleri, Musa’nın kayınbabası ile birlikte Tanrı’nın huzurunda yemek yemeye geldiler.” (1-12. ayetler)

Midyanlı Kahin Yitro, Musa’nın kayınbabası bu bölümde ortaya çıkar. Tanrı’nın, halkı için yaptıklarının hepsini duymuştu. Ve bunun üzerine Sippora’yı ve iki oğlunu Musa’ya getirdi. Yalnızca çocukların isimleri bile sahnenin tipik karakterini açıklamaktadır. Musa’nın ilk oğlunun adı, Gerşom’dur; çünkü Musa, ‘garibim bu yabancı diyarda’ ya da ‘yabancı bir ülkede bir yolcuyum’ dedi. Gerşom adı, bu nedenle, İsrailliler yabancılar olarak tüm dünyaya dağıtıldıkları zaman, onların kendi ülkelerinden uzakta yorgun ve canlarından bezdirici günler geçirdiklerini hatırlatır. (Bakınız 1.Petrus 1:1) Musa’nın ikinci oğlunun adı Eliezer’dir; “çünkü babamın Tanrısı bana yardım etti, beni firavunun kılıcından esirgedi”. Bu isimler hiç kuşkusuz geçmişi hatırlatıyorlardı, ama aynı zamanda gelecek ile ilgili bir peygamberliktiler ve bu yüzden, tipik bir şekilde yorumlandıkları zaman, Mesih’in egemenliği altındaki bereketi almalarına bir hazırlık olarak İsrail’in nihai kurtuluşundan da söz ederler. Bu iki isim böylelikle, Tanrı’nın İsrail ile ilgilenmesindeki iki farklı döneme işaret ederler: ilk isim, Babil’e sürgüne gönderilecekleri arasında geçen tüm zamanı kapsar; ikinci isim ise, Rabbin aniden görüneceği ve halkını düşmanın pençesinden kurtaracağı o önemli ana işaret eder; İsrail’e karşı savaşmak için toplanmış olan uluslara karşı çıkacak ve onlar ile savaşacaktır. (Zekeriya 14) Ama firavunun kılıcından kurtarılmaları kadar, dağıtılmalarının getirdiği üzüntülere, bu bölümde geçmişte kalan olaylar olarak bakılır ve onlar artık şimdi uzun zamandır ertelenmiş ve özlenmiş bereketlerine mecazi olarak sahiptirler.

Sippora’da görülen ise, Kilisedir. Sippora, Musa’nın diğer uluslardan olan karısı idi ve böyle olduğu için Kilise’nin bir ön örneğidir. Tüm bunlar, örneğin bir yıllık döneme ait karakteri ile uyumludur; çünkü İsrail restore edildiği zaman, ve İmmanuel’in mutlu yönetimi ile sevindiğinde, Kilise o güne ait olan sevinçten payını alacaktır; bin yıllık egemenliğin görkemleri ile bir arada olacaktır. Bedene göre, Davut’un soyundan gelen için o gün söz ile anlatılamaz bir sevinç olacaktır ve O’nun sevincinin her nabız atışı Kuzu’nun eşi konumunda olacak olan kilisenin yüreğinde bir karşılık uyandıracaktır. Bu nedenle, O kilise ile, kilise de, O’ndan daha aşağıdaki konumuna rağmen O’nun ile birlikte İsrail’in evlilik günü için sevinç ile paydaşlık edeceklerdir.

Bundan sonra sırada Yitro’nun bereketini ve Yehova’nın adını beyan ederek sembolize edilen Uluslar vardır. Ve bunun nasıl ortaya çıktığını gözlemleyin. Yahudi olan Musa, Yitro’ya, “Rabbin firavun ile Mısırlılara bütün yaptıklarını, yolda çektikleri sıkıntıları, Rabbin kendilerini nasıl kurtardığını” anlatır. Bu işittikleri, Yitro’nun yüreğinin boyun eğmesini sağlar ve İsrail kurtarıldığı için sevinir, İsrail’i kurtaran Rabbi över ve O’nun mutlak üstünlüğünü beyan eder. Böylelikle, Mezmurlar’da şunları okuruz: “ Halkımın çekişmelerinden beni kurtardın, ulusların önderi yaptın, tanımadığım halklar bana kulluk ediyor. Duyar duymaz sözümü dinlediler (Uluslar), yabancılar bana yaltaklandılar.” (Mezmur 18:43,44)

Sonra, Yitro Tanrı’nın önünde, Musa, Harun ve İsrail’in ileri gelenleri ile birlikte tapınarak onlara katılır. Burada Musa, kraldır ve bu yüzden Musa, İsrail ve Uluslar (Yitro) ile birlikte Tanrı’nın önünde yemek yenir. Bu olay, İsrail ve Ulusların tapınmada birleştiklerine bir örnektir. Bu olay, peygamber tarafından önceden bildirilmiş idi: “Rabbin Tapınağı2nın kurulduğu dağ, son günlerde dağların en yücesi, tepelerin en yükseği olacak. Oraya akın edecek ulusların hepsi. Bir çok halk gelecek, ‘Haydi Rabbin Tapınağı’na, Yakup’un Tanrısı’nın Tapınağı’na çıkalım’ diyecekler, ‘O, bize kendi yolunu öğretsin, biz de O’nun yolundan gidelim.’ Çünkü yasa Sion’dan, Rabbin Sözü Yeruşalim’den çıkacak.” (Yeşaya 2:2,3)

Bölümün geri kalan kısmında yargının ve yönetimin bina edilişi kaydedilmiştir:

“Ertesi gün Musa halkın davalarına bakmak için yargı kürsüsüne çıktı. Halk sabahtan akşama kadar çevresinde ayakta durdu. Kayınbabası Musa’nın halk için yaptıklarını görünce, ‘Nedir bu, halka yaptığın?’ dedi, ‘ Neden sen tek başına yargıç olarak oturuyorsun da herkes sabahtan akşama kadar çevrende bekliyor?’

Musa, ‘Çünkü halk Tanrı’nın istemini bilmek için bana geliyor’ diye yanıtladı, ‘Ne zaman bir sorunları olsa, bana gelirler. Ben de taraflar arasında karar veririm; Tanrı’nın kurallarını, yasalarını onlara bildiririm.’ Kayınbabası, ‘Yaptığın iş iyi değil’ dedi, ‘Hem sen, hem de yanındaki halk tükeneceksiniz. Bu işi tek başına kaldıramazsın. Sana ağır gelir. Beni dinle, sana öğüt vereyim. Tanrı seninle olsun. Tanrı’nın önünde halkı sen temsil etmeli, sorunlarını Tanrı’ya sen iletmelisin. Kuralları, yasaları halka öğret, izlemeleri gereken yolu, yapacakları işi göster. Bunun yanı sıra halkın arasından Tanrı’dan korkan, yetenekli, haksız kazançtan nefret eden dürüst adamlar seç; onları biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına önder olarak ata. Halka sürekli onlar yargıçlık etsin. Büyük davaları sana getirsinler, küçük davaları kendileri çözsünler. Böylece işini paylaşmış olurlar. Yükün hafifler. Eğer böyle yaparsan, Tanrı da buyurur ise, dayanabilirsin. Herkes esenlik içinde evine döner.’

Musa, kayınbabasının sözünü dinledi. Söylediği her şeyi yerine getirdi. İsrailliler arasından yetenekli adamlar seçti. Onları biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına önder olarak atadı. Halka sürekli yargıçlı eden bu kişiler zor davaları Musa’ya getirdiler, küçük davaları ise kendileri çözdüler. Sonra Musa, kayınbabasını uğurladı. Yitro da ülkesine döndü.” (13-27. ayetler)

Burada iki şeyin, özenli şekilde birbirinden ayırt edilmesi gerekir – Musa’nın hatası ve halkın üzerinde önder olarak atanacak kişiler ile sembolize edilen şey. Önce Musa’nın hatasını ele alalım. Halkın davalarına bakma konusunda kurulan bu düzenin Mesih’in, egemenliğini üzerine aldığı zaman kuracağı yönetimdeki düzeni temsili bir şekilde resmettiği aşikardır. Mezmur yazarının da dediği gibi, “Senin halkını doğruluk ile, mazlum kullarını adilce yargılasın! Dağlar, tepeler halka adilce gönenç (doğruluk) getirsin.” (Mezmur 72:2,3) Bu bölümün bu öykü ile sona ermesinin nedeni budur. Ancak bu düzen tanrısal bir şekilde amaçlanır iken, Musa’nın Yitro’yu dinlemekle yaptığı hata üstü örtülü kalmamalıdır. Gerçekten de, eğer üstü örtülü kaldığı takdirde, burada, çok değerli bir buyruk yitirilmiş olacaktır. Musa’nın yaptığı ilk hata böyle bir konuda Yitro’yu dinlemesiydi. Rab ona görevini bildirmişti; ve Musa, Tanrı’nın halkı ile ilgili her konuda yardım ve öğüt için başvurması gereken kişi Tanrı idi. Yitro’nun ileri sürdüğü ricalar, gerçekten de dış görünüş itibarıyla aldatıcı ve kurnazca idi. Ricalrının temelinde damadı için duyduğu endişeler yatmaktaydı. “Hem sen, hem de yanındaki halk tükeneceksiniz. Bu işi tek başına kaldıramazsın, sana ağır gelir.” Eğer Musa onun öğüdüne uymasaydı, o zaman şöyle diyecekti: “Bu şekilde yaparsan senin için daha kolay olacak,” v.b.; ve sonra tekrar şöyle dedi: “Eğer böyle yaparsan dayanabilirsin, ve tüm bu halk esenlik içinde evlerine dönerler.” Bu nedenle, Yitro’yu bu şekilde harekete geçiren, Tanrı’ya duyduğu ilgi değil, Musa’ya duyduğu ilgi idi.

Ama ileri sürdüğü nedenler, doğal insanı etkilemek için hesaplanmış olan nedenler idi. Rabbin hizmetkarları arasında bile üstlendiği sorumluluğun ağırlığını hisseden ve görevinin hafifletilmesine sevinmeyecek olan kişiler yok mudur? Gerçekten de kişinin kendisi ve rahat etmesi için biraz ilgi görme ihtiyacı duyduğu böyle bir anda bundan daha kışkırtıcı bir ayartma sunulamaz. Ama böyle bir durum Musa’nın olayında da olduğu gibi tehlikelidir; eğer Musa görevinin kaynağını ve aynı zamanda gücünü hatırlamış olsa idi, bu ayartmaya teslim olmazdı. Çünkü eğer halkın davalarına bakma görevi Rab’den ve Rab için ise, Tanrı’nın lütfu hizmetkarı için tamamen yeterli olurdu. Tanrı, Musa’ya bu dersi, Çölde Sayım kitabında okuduğumuz bir bölümde öğretti; Musa Rabbe yakındığı zaman kullandığı sözler, Yİtro2nun, zihnine soktuğu düşüncelerin sonucuydu, “Bu halkı tek başıma taşıyamam, bunca yükü kaldıramam.” (Çölde Sayım 11:14) Rab onun yakınmasını işitti ve ona İsrail ileri gelenlerinden yetmiş kişi toplamasını söyledi. Bu kişiler, ona görevini yaparken yardım edeceklerdi; Rab şöyle dedi: “Senin üzerindeki Ruh’tan alıp onlara vereceğim. Halkın yükünü tek başına taşımaman için sana yardım edecekler.” (ayet 17) Böylece Rab, Musa’ya istediğini ihsan etmesine rağmen, İsrail yönetimi için ek bir güç desteği mevcut değildi. Ama Musa şimdi daha önce kendisinin sahip olduğu Ruh’u yetmiş kişi ile paylaşmaya çağrıldı. İnsan bakış açısına göre, Yitro’nun öğüdü bilgece ve sağduyulu idi, insan ilişkilerinde nasıl akıllıca davranılacağını gösteriyordu; ama Tanrı’nın bakış açısından bu öğüdün kabul edilmesi, bir kuşku ve imansızlık göstergesi idi. Aslında bu öğüt Tanrı’yı konunun dışında bırakıyordu ve olayda Musa’nın sağlığı başlıca hedef haline geliyor ve şu gerçeği göz önünden siliyordu: halkın yükünü taşıyan Musa değildi, halkın yükünü Musa aracılığı ile Rabbin Kendisi taşıyordu. Ve bu yüzden mesele Musa’nın gücü değil, Musa’nın Tanrı’da sahip olduğu kaynaklar idi. Herkes bu önemli gerçeği unutmaya ne kadar da eğilimli – herhangi bir hizmette, eğer bu hizmet Rab için ise, hizmetteki zorluklar bizim ne olduğumuz değil, ama O’nun ne olduğu göz önünde tutularak değerlendirilmelidirler. Bizler hiç bir zaman kendi gücümüz ile savaşa gönderilmeyiz, her gerçek hizmetkar Tanrı’nın tam yeterliliği tarafından destek görür. Musa, böyle bir görev sırasında umutsuzluğa kapılmış olabilir ve Pavlus bedendeki dikenin baskısı yüzünden neredeyse bayılacak ale gelmiş olabilir, ama her ikisine de tanrısal söz konuşulur; eğer kulak işitmek için açık ise, “Lütfum senin için yeterlidir.”

Bu öyküden pek çok değerli öğütler çıkartılabilir. Birincisi, Tanrı ile ilgili konularda bir akrabanın öğüdünü dinlemek her zaman aşırı derecede tehlikelidir. Kutsanmış Rabbimiz, öğrencileri ile birlikte, Hizmeti ile yoğun bir şekilde meşgul idi, “öyle ki, bazen yemek bile yiyemiyorlardı,” O’nun dostları ya da akrabaları “O’nu bulmaya geldiler: çünkü O’nun çıldırmış olduğunu düşünüyorlardı.” Onlar, Tanrı’nın taleplerini hesaba katmadılar ve yerine getirmek için geldiği Hizmetinin O’nu tüketen gayreti ile ilgili nedeni hiç bir şekilde anlayamadılar. Akrabalar olayları kendi düşünceleri aracılığı ile ya da doğal eğilimlerine göre değerlendirirler ve bu yüzden farklı bir bakışa sahip olmadıklarından Tanrı’nın huzurunda doğru olan kararı veremezler. Sippora ve Musa’nın çağrıldıkları görevde de hiç kuşkusuz çok büyük fedakarlık, öz veri ve kolaylıktan ve rahatlıktan yoksun olmak gibi özellikler bulunuyordu. Her şeye rağmen, böyle bir göreve çağrılmak hiç de küçük bir onur ve önemsiz bir ayrıcalık değildi. Ve eğer Musa bunun farkında olsa idi, Yitro’nun kişiliğindeki ayartıcının kışkırtıcı sesine kulaklarını tamamen kapatırdı.

İkinci olarak, bir kez bir güvensizlik ya da şikayet sözü, yüreklerimizde kabul görür ise, bu sözü silip atmanın çok kolay olmayacağını belirtelim. Çölde Sayım kitabının 11. bölümünde gördüğümüz gibi, Musa şikayet ederken, Yitro’nun kullandığı sözlerin tam olarak aynılarını kullanır. Şeytan’ın başarılı olduğu noktalardan biri de tam olarak burada kendini gösterir. Zihinlerimizde tam değil, yarım şekillenmiş bir düşünce, bir üstü kapalı söz yer alabilir ve Şeytan hemen gelir ve bunu sözcüklere döker ve canlarımıza sunar. Örneğin, hizmet ederken yorulabiliriz ve bu yorgunluk nedeni ile umutsuzluğa kapılıp moralimiz bozulabilir; Şeytan sık sık, gereğinden fazla çalıştığımızı, gücümüzün ötesinde çaba sarf ettiğimizi önerecektir; ve eğer biz bu ayartmayı kabul edersek, Tanrı’nın önünde yakınmamıza neden olmasa bile bu düşünce yine de bize yıllarca engel olur. Bu nedenle, düşmanın hileleri karşısında bilgisiz kalmayarak yüreklerimizi çok dikkatli bir şekilde gözetmemiz gerekir.

Son olarak, insan düzeninin Tanrı zihnini hiç bir şekilde temsil edemeyeceğinin net ve kesin olduğunu söyleyelim. Yitro tarafından tavsiye edilen yönetim sistemi insanın bakış açısından çok düzenli ve uygun gibi göründü. Ve halk arasında sağlanacak adaleti eski sisteme göre daha iyi yerine getirecek bir sisteme benziyordu. İnsan oğlu her zaman, Tanrı’nın buyruğunu yerine getirebileceğini düşünür. Kilisenin mahvolmasının sırrı bu olmuştur. Tanrısal zihni açıklayan Kutsal Yazılar’a yapışmak yerine insan kendi planlarını, sistemlerini ve fikirlerini getirmiştir; ve bu yüzden Hıristiyanlığın dış biçimini karakterize eden pek çok birbirinden farklı bölünmeler ve mezhepler ortaya çıkmıştır. Rabbin halkının güvenliği, Rabbin Sözü’ne düzenli bir şekilde yapışmasına bağlıdır. Ve bu nedenle insan tarafından Rabbin Sözü dışında verilebilecek tüm öğüt ve tavsiyelerin reddedilmeleri doğrudur.

Yitro, görevini yapmıştı ve Musa’nın verdiği izin ile ülkesine geri dönmek üzere yola çıktı. (ayet 27) Musa ve İsrailoğulları ile ne kadar büyük bir karşıtlık! Onlar, Tanrı’nın yolunda ve O’nun ülkesine doğru yürüyorlardı; ve bunun bir sonucu olarak, çölden geçen yolcular konumunda idiler; ama Yitro kendi yoluna (Tanrı’nın yoluna değil) ve kendi ülkesine (Tanrı’nın ülkesine değil) gitti. Yitro bir yolcu olmadığı için, yerleşik bir evi vardı ve orada şabat dinlenmesi yerine kendi dinlenmesini yapıyordu.