Mısır’dan Çıkış 32

Dikkatimizi şimdi çok farklı bir konu üzerinde toplamak istiyoruz. “”göklerdeki asılların modeli”, önümüze konmuştur – görkemli Kişiliği, görkemli hizmetleri ve mükemmel işi ile Mesih Buluşma Çadırında ve onun tüm gizemli eşyaları ile ortaya konmuştur. Ruhta dağa çıkmış ve Tanrının Kendi sözlerine kulak vermiş idik – Cennet’in düşünceleri, sevgileri ve öğütleri, İsa’nın “Alfa ve Omega, başlangıç ve son, ilk ve son” olduğunu ifade eden tatlı sözler.

Ama şimdi yine de, eline aldığı her şeyi melankolik bir enkaz haline getiren insana bakmak için aşağıya yeryüzüne çağrılıyoruz. “Halk, Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini gördüğü zaman, Harun’un çevresine toplandı. Ona, ‘Kalk, bize öncülük edecek bir ilah yap’ dediler, ‘bizi Mısır’dan çıkaran adama, Musa’ya ne oldu bilmiyoruz.’” Bu ifadede ne kadar korkunç bir aşağılama var! Bize ilah yap! Yehova’yı terk ediyorlar idi; ve kendilerini insan eli ile yapılmış tanrıların altına yerleştiriyorlar idi – insan eli ile yapılan tanrılar. Dağın çevresine koyu karanlık bulutlar ve yoğun sisler toplandı. Bekledikleri kişinin geri dönmesi uzadığı ve görünmeyen ama gerçek bir kola bağlı kaldıkları için bu durumdan bezmişler idi. El ile şekil verilen bir tanrının Yehova’dan daha iyi olacağını düşündüler; görebildikleri bir buzağı, göremedikleri ama yine de her yerde var olan Tanrıdan daha iyi idi; görünmeyen bir gerçeklik yerine göz ile görünen bir sahtelik!

Ne yazık! Ne yazık! İnsanlık tarihinde bu her zaman böyle olmuştur. İnsan yüreği görülebilir olan bir şeyi sever; duyuları ile karşılaşan ve onları tatmin eden bir şeyler. Yalnızca iman, “görünmeyeni gördüğü için dayanabilir.” Bu nedenle, her çağda insanlar, tanrısal gerçekliklerin yerine insanların sahteliklerini koymayı ve onlara güvenmeyi tercih etmişlerdir. Böylece çürümüş dinin gözlerimizin önünde sergilediği sahtelikleri görürüz. Tanrı sözünün yetkisine dayanarak bildiğimiz bu şeyler, tanrısal ve göksel gerçeklikler, ağzı ile iman ikrarında bulunan kilise tarafından insani ve yersel imitasyonlara dönüştürülmüşlerdir. İnsanlar görünmeyen bir kola dayanmak, görünmeyen bir kurbana güvenmek, görünmeyen bir kahinden medet ummak, kendini görünmeyen bir başın rehberliğine adamaktan yorulmuş ve bezmiştir. Kilise, bu görünmeyen şeyleri “yapma” yoluna başvurmuştur ve bu yüzden her çağda elindeki” araç ile” çalışarak meşgul olmuş, bir şeyin ardından bir başkasına bağlanarak sonunda gerçeği anlayana kadar, çevremizde gördüklerimiz ve Söz’de okuduklarımız arasında “altından eritilerek yapılmış bir buzağı” ve İsrail’in Tanrısı arasında küçük bir benzerlik olduğu yanılgısına kapılmışlardır.

“Bize bir ilah yap!” Ne kadar korkunç bir düşünce! İnsan tanrılar yapmaya çağrıldı ve kişiler bu putlara güvenmeye istekli oldular. Sevgili okuyucum, içimize dönüp bakalım ve çevremize de bakalım ve tüm bunlar konusunda nasıl karar vereceğimizi anlayalım. 1.Korintliler 10. Ayette, İsrail’in tarihine ilişkin olarak şunları okuruz, “Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi.” (ayet 11) O zaman bu “uyarılardan” yararlanmaya gayret edelim. Ve şunu hatırlayalım: bizler henüz “altın bir buzağı” oluşturmadık ve onun önünde eğilip ona tapmadık, ama buna rağmen İsrail’in günahı, bizlerin de her zaman içinde düşme tehlikesini yaşadığımız bir durumun “örneğidir”. Yüreğimizde her ne zaman yalnızca Tanrının Kendisine güvenmekten dönüş yapsak, kurtuluş konusunda olsun ya da yolun gereklilikleri konusunda olsun, prensip olarak söylediğimiz sözler bunlardır:” Bize bir ilah yap!” Bizim kendi içimizde Harun’dan ya da İsrailoğulları’ndan daha iyi olmadığımızı söylememiz gereksizdir. Ve eğer Yehova yerine bir buzağıyı kabul ediyorlar ise, biz de aynı prensip ile hareket etme ve aynı ruhu sergileme gibi bir tehlike içindeyizdir. Tek cankurtaranımız tanrının huzurunda mümkün olduğu kadar çok kalmaktır. Musa, “eritilmiş buzağının” Yehova olmadığını biliyor idi ve bu yüzden onu kabul etmedi. Ama tanrısal huzurun dışına çıktığımız zaman, bizi kandıracak olan büyük hatalar ve kötülüklerin hesabı yoktur.

Bizler, iman ile yaşamaya çağrıldık. Duyuların gözü ile hiç bir şey göremeyiz. İsa yücelere çıktı ve bize O’nun tekrar görünmesini sabır ile beklememiz söylendi. Kutsal Ruh’un enerjisi içinde tanrının sözü yuvayı yüreğe taşıdı. Tanrı sözü, her konuda, geçici ve ruhsal, hali hazırda ve gelecekte her konudaki güvencenin temelidir. Tanrı sözü, bize Mesih’in eksiksiz bir kurban oluşunu anlatır; bizler lütuf aracılığı ile buna inanır ve canlarımızı bu konunun yeterliliğine adarız. Ve asla şaşırmayacağımızı biliriz. Tanrı sözü bize göklerden geçen, aracılığı her şeyden üstün olan Tanrı Oğlu İsa’dan, yüce bir Baş Kahin’den söz eder. Bizler, lütuf aracılığı ile O’nun gücüne inanır ve O’nun çarmıhta tamamladığı işe dayanarak sonsuza kadar kurtulduğumuzu biliriz. O, bize bağlı olduğumuz diri Baş’ı Kutsal Ruhun gücü aracılığı ile anlatır ve O’nun bizdeki gücünü ne melekler, ne insanlar, ne de şeytan etkileyemez; biz, lütuf aracılığı ile inanır ve bu kutsal Baş’a basit bir iman ile yapışırız ve asla mahvolmayacağımızı biliriz. O, bize göklerden gelecek olan Oğul’un görkemli görüntüsünden söz eder. Biz de lütuf aracılığı ile inanır ve bu “kutlu umudun” temizleyen ve yücelten gücünü kanıtlamak isteriz ve hayal kırıklığına uğramayacağımızı biliriz. O, bize, “çürümeyecek olan, bozulmayan ve solmayacak olan göklerde bizim için saklı, Tanrının gücü ile korunan bir mirastan” söz eder. Bu mirasımıza lütuf aracılığı ile inanır ve biliriz ki, asla şaşkınlığa uğramayacağız. Tanrı sözü bize başımızdaki saçın tellerinin sayılı olduğunu söyler ve iyi olan bir şeyin asla yoksunluğunu çekmeyeceğimizi bildirir. Biz, lütuf aracılığı ile inanırız ve tatlı, sakin bir yürek huzurunun tadını çıkartırız.

Böylece, Tanrımız onurlanır. Ama sonra düşman bizim bu tanrısal gerçeklerden ayrılmamız için elinden geleni yapar ve imansızlık gibi “tehlikeli bir araç” ile kendimize “tanrılar yaptırır.” Bu nedenle ona karşı uyanık duralım, ona karşı duada kalalım, ona inanmayalım, ona karşı tanıklık edelim ve ona karşı direnelim: böylece o şaşıracak, Tanrı yücelecek ve bizler ise bol bol bereket alacağız.

Önümüzde olan bölümde İsrail konusunda gördüğümüz, Tanrıyı tamamen reddetmiş olmasıdır. “”Ve Harun, ‘Karılarınızın, oğullarınızın, ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri çıkarıp bana getirin’ dedi. Herkes kulağındaki küpeyi getirip Harun’a verdi. Harun altınları topladı, oymacı aleti ile buzağı biçiminde dökme bir put yaptı. Halk, ‘Ey İsrailliler, sizi Mısırdan çıkaran Tanrınız budur!’ dedi. Harun bunu görünce buzağının önünde bir sunak yaptı ve ‘yarın Rabbin onuruna bayram olacak’ diye ilan etti. Bu yaptıkları Tanrıyı tamamen devre dışı bırakmak ve O’nun yerine bir buzağı koymak idi. Kendilerini Mısırdan çıkaranın bir buzağı olduğunu söyleyebildikleri zaman, gerçek Tanrının varlığı ve karakteri ile ilgili tüm düşünceleri terk etmiş oldukları aşikar idi. Böylesine büyük bir hata ve korkunç bir yanlış yapmak için, yürüdükleri yoldan ne kadar da “çabuk” dönmüş olmaları gerekir. Ve Musa’nın kardeşi ve yoldaşı Harun, onlara bu çirkin konuda önderlik etti ve önünde duran bir buzağı için şu sözleri söyleyebildi: “Yarın Rabbin onuruna bayram olacak!” Ne kadar da üzücü! Ne kadar alçaltıcı! Tanrının yerine bir put kondu.

İnsan eli ve kötülüğü ile yapılmış olan bir şey, tüm yeryüzünün Rabbinin yerine geçti.

Tüm bunlar İsrail açısından, Yehova ile olan bağlantılarını kendi istekleri ile bilerek kestikleri anlamına geliyor idi. Tanrıdan vazgeçmişler idi; ve biz de Tanrının öfkesinin alevlendiğini ve onları yok etmek istediğini okuruz. “Rab, Musa’ya, ‘aşağı in’ dedi, ‘Mısırdan çıkardığın halkın baştan çıktı, buyurduğum yoldan hemen saptılar. Kendilerine dökme bir buzağı yaparak önünde tapındılar, kurban kestiler. ‘Ey İsrailliler, sizi Mısırdan çıkaran ilahınız budur’ dediler. Rab Musa’ya, ‘bu halkın ne kadar inatçı olduğunu biliyorum’ dedi. ‘şimdi bana engel olma, bırak öfkem alevlensin, onları yok edeyim. Sonra seni büyük bir ulus yapacağım.’” Burada Musa için açık bir kapı vardı ve Rab İsa’nın ruhuna ve lütfuna benzer bir davranış sergiledi ve böylece Rab halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti. Musa, Tanrıya Kendi yüceliği adına yalvardı ve şu dokunaklı sözler ile O’na konuştu: “Ya Rab, neden Kendi halkına karşı öfken alevlensin? Onları Mısırdan büyük kudretin ile ve güçlü elin ile çıkardın. Neden Mısırlılar, ‘Tanrı kötü amaç ile, dağlarda öldürmek, yeryüzünden silmek için onları Mısırdan çıkardı’ desinler. Öfkelenme, vazgeç halkına yapacağın kötülükten. Kulların İbrahim’i, İshak’ı ve İsrail’i hatırla. Onlara kendi üzerine ant içtin. ‘Soyunuzu gökteki yıldızlar kadar çoğaltacağım. Söz verdiğim bu ülkenin tümünü soyunuza vereceğim. Sonsuza dek onlara miras olacak’ dedin.” Bu, gerçekten güçlü bir yakarış idi. Tanrının yüceliği, kutsal adının haklı çıkartılması ve içtiği andın yerine getirilmesi. Musa, Rabbe bu konularda konuşarak ateşli gazabından dönemsi için yalvardı. Musa’nın yalvarışında İsrail’in tutumunda ve karakterinde mevcut olan bir temel yok idi. Yalvarışındaki tek temel, Tanrının Kendisi idi.

Rab Musa’ya şöyle demiş idi: “Mısırdan çıkardığın “haklıN”; Ama Musa Rabbe şu yanıtı verdi, “Onları Mısırdan büyük kudretin ve güçlü elin ile “Sen” çıkardın.” Onlar, Rabbin halkı idi; ve yazgılarında O’nun adı, O’nun yüceliği ve O’nun andı bulunmakta idi. Tanrı Kendisini bir halk ile birleştirdiği anda, işin içine Tanrının karakteri de dahil olur ve iman O’na her zaman bu sağlam temel üzerinden bakacaktır. Musa kendisini tamamen unuttu; hiç görmedi bile. Tüm canında Rabbin yüceliği ve Rabbin halkı yer almakta idi. Kutsanmış hizmetkar! Ona benzeyen ne kadar az kişi var! Ve yine de biz tüm bu sahne içinde ona baktığımız zaman, onun kutsanmış Efendi ile asla kıyaslanamayacağını anlarız. Musa, dağdan aşağı indi ve buzağıyı ve dans edenleri gördüğü zaman, çok öfkelendi. Elindeki taş levhaları fırlatıp dağın eteğinde parçaladı. Yaptıkları buzağıyı alıp yaktı, toz haline gelinceye dek ezdi, sonra suya serperek İsraillilere içirdi. Elindeki taş levhalardaki antlaşma parçalanmış idi, sonra haklı öfke ile yargı infaz etti. “Ertesi gün halka, ‘Korkunç bir günah işlediniz’ dedi. Şimdi Rabbin huzuruna çıkacağım, belki günahınızı bağışlatabilirim.’”

Bu durum, Mesih’de gördüğümüz durumdan ne kadar da farklı! Mesih, Babanın bağrından aşağı geldi, elinde taş levhalar yok idi, ama yasa yüreğinde idi. Aşağı gelmesinin nedeni, insanların koşulları ile tanışması değil idi, çünkü bu koşulların ne olduğunu zaten çok iyi biliyor idi. Ayrıca, antlaşmanın levhalarını parçalamak ve yargı infaz etmek yerine, yasayı yüceltti ve onu onurlandırdı ve halkının yargısını üstünde taşıdı, çarmıhta kendi kutsanmış Kişiliğinde bu yargıyı yüklendi ve her şeyi tamamladıktan sonra göğe geri döndü, ama “belki günahınızı bağışlatabilirim” gibi bir ifade kullanmadı. Zaten tamamlamış olduğu bir kefaretin bozulamaz sonuçları ile yücelerdeki Babanın sağında oturdu. Bu durum, gerçekten çok büyük ve görkemli bir farkı ortaya koyar. Tanrıya şükürler olsun ki, Aracımıza endişeli gözler ile bakmamıza gerek yok; O bizim için kefaretini tamamladı ve gücendirilmiş adaleti yüceltti. Hayır, O, her şeyi yaptı. O’nun yücelerdeki varlığı işini tamamlamış olduğunun kanıtıdır. Bu dünyadan ayrılmaya hazırlanır iken, bilinçli bir galibin sükuneti içinde henüz daha en karanlık sahne ile karşılaşmamış olmasına rağmen, şu sözleri söyleyebildi, “Yeryüzünde Seni yücelttim: Yapmam için bana verdiğin işi tamamladım.” (Yuhanna 17) Kutsanmış Kurtarıcı! Sana tapınmakta haklıyız ve sen şimdi sonsuz adaletin seni yerleştirmiş olduğu saygınlık ve yücelik yerinde onurlandırıldın. Göklerdeki en yüksek yer sana aittir. Ve kutsalların daha şimdiden “Baba Tanrının yüceliği için her dizin çökeceği ve her dilin İsa Mesih’in Rab olduğunu ikrar edeceği” zamanı beklemekteler. Bu zaman bir an önce gelsin!

Bu bölümün sonunda Yehova şu sözler ile ahlaki yönetimde sahip olduğu hakları ortaya koyar: “Kim bana karşı günah işledi ise onun adını sileceğim. Şimdi git, halkı sana söylediğim yere götür. Meleğim sana öncülük edecek. Ama zamanı gelince günahlarından ötürü onları cezalandıracağım.” Bu sözleri söyleyen Tanrı, yönetimdeki Tanrıdır; müjdedeki Tanrı değil. Tanrı burada günahkarı yok etmekten söz ediyor; müjdede ise günahı yok etmekten söz eder. Çok büyük bir fark!

Halk, Musa’nın aracılığı altında, bir meleğin önderliğinde ileri gönderilmelidir. Bu Mısırdan Sina dağına kadar olan koşullardan çok farklı bir koşul idi. Halk, yasa temeli üzerinde ceza olarak hakkını kaybetmiş idi ve bu yüzden Tanrının yapacağı tek şey, Kendi egemenliğine geri dönmek  ve şu sözleri söylemek idi: “Lütfedeceğime lütfedecek ve merhamet gösterdiğime merhamet göstereceğim.”