El Kındi’nin Savunması

Savunmanın Dönemi Ve Yazarı Hakkında Makale

[Kral himayesindeki Asyalı Topluluğun önünde okundu.]

EL BİRUNİ, M.S.1000 yılında (390 hicret senesinde), “Eski Ulusların Eserleri” adlı kitabında, Sebalıların adetlerini tanımlarken, Hıristiyan, İbn İshak El Kındi’nin yetkisinden şu kelimeler ile söz eder: —

Aynı şekilde Hıristiyan Abd el Masih ibn el Kındi, Haşimi Abdullah ibn İsmail’in mektubuna verdiği yanıtta, onların (Sebalıların) insan kurban etme eylemleri ile kötü ün salmış kişiler olduklarını, ama aynı kötü eylemi artık alenen uygulayamadıklarını bildirmiştir. 1

Kısa bir süre önce yukarda anlatılanlara yanıt veren bir eser, Türk Misyon Yardım Topluluğu tarafından Arap dilinde, şu başlık altında yayınlandı: “Haşimi Abdullah ibn İsmail’in Abd el Masih ibn İshak El Kındi’ye yazdığı Mektup; mektubunda El Kındi’ye İslamiyet’i bağrına basması için çağrıda bulunur; ve Abd el Masih, verdiği yanıtta Haşimi’yi, Hıristiyan İmanını kucaklamaya davet eder.”

Sonundaki bir nottan öğrendiğimize göre kitap, iki El Yazması Metinler tarafından basıldı, kitaplardan biri Mısır’da, diğeri Kostantinya’da bulunmaktaydı. Her iki kitapta da kopya eden kişi ve kopyanın çıkartıldığı yıl belirtilmez. Kitabın sonundaki bu notta her iki kitabın da hatalar ve zıtlıklar ile dolu olduğu belirtilir. Ama kitap özenle ve zekice basılmıştır ve bir bütün olarak ele alındığında orijinalin yeniden oluşturulan doğru bir örneği olarak kabul edilebilir. Editörün (Dr. Tien), görevin yerine getirilmesinde kullanılan üslup açısından onurlandırılmayı hak ettiği kesindir. Şimdi eser hakkında kısa bir açıklama vereceğim.

Kime ait olduğu bilinmeyen bilgiler kısa bir önsözün ardından verilirler: —

TEK ve SONSUZ olan TANRI’nın adıyla

ABDULLAH EL MAMUN’UN zamanında Haşimi ve Abbasi soyundan gelen ve HALİFE ile yakından bağlantısı olan bir adamın yaşadığı anlatılır. Bu adam, herkes tarafından İslamiyet’e olan adanmışlığı ve İslamiyet’in tüm buyruklarını büyük bir titizlik ile yerine getirmesi ile ün kazanmış biriydi. Bu adamın bir arkadaşı vardı ve bu arkadaşı, bilgili ve erdem sahibi biriydi; kültür ve bilim konularında pek çok armağan ile donatılmıştı ve BENİ KİNDA soyunun saf ve soylu zürriyetine aitti; ayrıca Hıristiyan İmanına olan bağlılığı ile dikkat çekerdi. Bu kişi Halifenin hizmetindeydi ve onun ile aynı onur ve saygınlığa sahipti. Bu iki adamın birbirlerine duydukları sevgi karşılıklıydı, ve birbirlerinin dostluğundan asla kuşku duymazlardı. EL MAMUN, Sadık Olan’ın Komutanı ve onun tüm maiyeti bu durumu bilirlerdi. Ama biz onlara bir zarar vermemek amacı ile adlarını bildirmek istemiyoruz. HAŞİMİ, Hıristiyan’a bir mektup yazdı ve bu, o mektubun bir kopyasıdır. 2

Haşimi’nin mektubu hemen bu konudan sonra gelir. Haşimi, arkadaşına, kendisinin bir Müslüman olmasına rağmen Kutsal Yazılar konusunda çok bilgili ve tecrübeli olduğunu hatırlatır ve çeşitli Hıristiyan mezheplerinin uygulamalarını ve öğretişlerini iyi bildiğini satırlarına ekler. Sonra İslamiyet hakkındaki öğretişi açıklamaya başlar ve arkadaşına İslamiyet’i kabul etmesi için ısrar eder. Arkadaşından, kendisine korkmadan ve taraf tutmadan yanıt vermesi için ricada bulunur; her birinin kendilerine ait imanlarının faziletlerini tartışma çabalarında arkadaşının başına hiç bir zarar gelmeyeceğini söyler ve konuşma özgürlüğü konusunda sorun yaşamayacağına Halife’nin garanti verdiği vaadinde bulunur. El Kındi’nin bu mektuba verdiği yanıt şu şekilde sunulur: —

Ve Hıristiyan ona yanıt verdi:

EN MERHAMETLİ OLAN TANRI’NIN ADIYLA!

Ey Rab, görevimi kolaylaştır: görevim zor olmasın
ve sen onu bereketin ile doldur.

N—‘ye, N-‘nin oğluna, M—‘den, M—‘nin oğlu, Mesih’in hizmetkarlarından en önemsizi. Sana ve tüm İnsanlığa Esenlik, Merhamet ve Lütuf olsun.Amin.

Ve sonra hemen arkadaşının iddialarını madde madde ele alarak incelemeye başlar.

Müslüman’ın mektubu, yayınlanmış baskının 165 sayfasının yalnızca 23 sayfasını içerir; El Kındi’nin yanıtı ise kalan 142 sayfadan oluşur. Savunmacımız, Muhammed’in kişiliğinden saygı ile söz ederken, onun bir peygamber olarak ileri sürdüğü iddialarını gayretli bir şekilde ifşa eder ve ödün vermeyen bir ciddiyet ile tüm İslamiyet sistemine saldırıda bulunur. Savunmanın daha sonraki bölümü tamamıyla Hıristiyanlığın kanıtlarına ve Kurtarıcımızın yaşamına ve öğretişlerine yer verir. Bizim düşüncelerimize göre muhakeme, her zaman aynı tarzda geçerli değildir; aynı şey ifadeler için de (baştan sona o döneme ait Aliyi ve Abbasi eğilimleri ile derinlemesine karışmış olsalar bile), özellikle Peygamberin ve ilk Halifenin yaşamları ile ilgili olanlar, her zaman doğru değildirler. Ama iddianın kavranması genellikle büyük çaba ve güç gerektirir ve Savunmanın tamamında kullanılan dil, akıcı, zengin ve belagat ilmi ile yazılmış bir dildir. Pek çok bölüm, özellikle Cihat (Din Savaşı) ve Şehitlik hakkında tenkit niteliği taşıyan sert nutukların yer aldığı bölümler, fevkalade güçlü ve ateşlidirler. Savunmanın sıradan bir araştırmacının kaleminden çıkmış olamayacağı açıkça ortadadır.

Bu eserin, El Biruni tarafından işaret edilen eser ile esası açısından aynı olduğuna kuşku yoktur. 25 sayfada bu kağıdın başında da belirtildiği gibi, El Biruni tarafından aktarılmış olan bölüm yer almaktadır. Savunmacımız, orada şunları yazar: —

Tekvin kitabından bildiğimize göre İbrahim, halkı ile birlikte Harran Ovasında doksan yıl yaşadı ve yalnızca El Ozza adlı bir puta taptı. Bu put, o ülkede çok ünlüydü ve Harran’daki insanlar bu putu Ay adı ile çağırarak ona tapınırlardı; bu kişiler arasında aynı adet hala yaygındır.İnsani varlıkların kurban edilmesi eyleminin dışında atalarının uygulamalarının hiç birini gizlemezler. Günümüzde insani kurbanları açıkça sunamazlar, ama bu korkunç eylemi uygulamaya gizlice devam ederler. 3

Yukarda belirtilen kısa Önsöz (sayfa 8) dikkatle gözden geçirildiğinde, yazışmanın El Mamun’un Davası (198-218 hicret seneleri) sırasında gerçekleştiğini ifade ettiği anlaşılır. Mısırlı El Yazması Metinler’in sonunda şu not bulunur: —

Bu iki mektup ile ilgili haberin El Mamun’un kulağına gittiği söylenir; bunun üzerine El Mamun birini yollayarak bu mektupları aratmış ve başından sonuna kadar hiç ara vermeden her iki mektubun kendisine okunmasını sağlamıştır. Ve mektupların okunması bittikten sonra El Mamun, Hıristiyan Savunmacıya karşı çıkmak için hiç bir nedeni ya da temel dayanağı bulunmadığını ilan etmiştir. İki din vardır (Halife sözlerine ekleme yapar)- biri bu dünya için geçerli olan Mecusi dini ve bu din Zerdüşt’ün buyruklarını izler; ikincisi ise gelecek olan dünya için geçerli olan din – HIRİSTİYANLIK; bu din Mesih’in buyruklarını izler. Ama gerçek din, Efendimiz tarafından öğretilen BİRLİK dinidir; yalnızca bu din hem şimdiki hem de gelecek olan yaşama gerçekten hizmet eder. —Sayfa 165.

Bu not Kostantinya El Yazması Metnin’de eksiktir. Bu notun orijinalinde yayınlanan Bilimsel İnceleme’ye bir ek olduğu kuşkusuzdur. Ama eskiliğine ve yetkisine dair herhangi net bir bilgi verilmesi için temel dayanak mevcut değildir.

Her iki El Yazması Metin’de de aynı olan kısa Önsözün farklı olduğunu söyleyebiliriz; bu kısa Önsöz büyük olasılıkla ilk kez ortaya çıkan Tartışma’nın Sunuluşunu oluşturuyordu. Ancak yine de Halife’nin adını vermesinin dışında bu Önsöz, tartışmada bir tarafı savunanların kişiliklerinden söz eden Mektuplar’in içeriğinden öğrendiklerimize yeni hiç bir şey eklemez  yani mektupları yazan kişilerin her ikisi de Halife’nin Sarayında yaşamışlardı; Müslüman, Halife’nin kuzeniydi, Abbasi soyundan gelen bir Haşimiydi; ve Hıristiyan, aynı sarayda yaşayan bilgili bir adamdı, Beni Kinda kabilesinin önde gelen bir soyundandı ve El Mamun ve soyluları tarafından onurlandırılan ve saygı gösterilen biriydi. Ancak, tartışmacıların adları ve kendileri ile ilgili daha ayrıntılı tanımlar, sağduyu ile hareket edilmesi istendiğinden, —“onlara herhangi bir zarar gelmesin diye”—belirtilmemiştir.

Ancak yine de El Biruni’nin eserine bakıldığında, Savunma’nın, onun döneminde (390 hicret senesi), “Abd al Masih İbn İshak  El Kındi’nin, Abdullah ibn İsmail el Haşimi’nin Mektubuna verdiği yanıt” adı ile bilindiğini anlarız.. Abdullah ve Abd al Masih sıfatları, yazarların elbette takma adlarıdır. Diğer isimlerin de (italik ile yazılmış olan) takma isimler olmaları ihtimal dahilindedir:- İshak ve İsmail, her birinin kendilerine ait olan Ataları itibarı ile Hıristiyan ve Müslüman muhalifleri sembolize ederler.

Bu durum böyle olsun olmasın, İbn İshak El Kındi adı, bazı çevrelerde Savunmacımızın, Mamun’un ve onun Ardılının Sarayında gözde olan ünlü “İslam Filozofu”, Ebu Yusuf ibn İshak el Kındi ile aynı kişi olduğuna ilişkin bir kanaatin oluşmasına yol açmıştır. Ancak yine de ünlü El Kındi’nin, inancını ağzı ile açıklayan bir Müslüman olduğuna ilişkin çok az ya da hiç bir kuşku bulunmayabilir. Bir Feylesuf, ya da filozof olarak El Kındi, inancını tam bir kesinlik ile açıklamamış olabilir, ama her nasılsa Hıristiyanlığa karşı herhangi bir eğilimi bulunduğunu var saymak için hiç bir neden yoktur: aksine, (aşağıda göreceğimiz gibi) Üçlü Birlik öğretişini çürütmek için bir tez yazmıştı. Bu İbn İshak’ın babası ya da büyükbabası, Kufa Valisiydi, aslında Müslüman olmayan birinin böyle bir göreve getirilmesi mümkün değildi; ve Muhammed’in zamanında inanç değiştirmiş olan ve Ebu Bekir’in kız kardeşi ile evlenen Beni Kinda kabilesinin ünlü reisi El Aşhat’ın onun atası olduğu söylenir; oysa bizim Savunmacımız, Hıristiyan soyu ile övünmektedir.

Filozof El Kındi hakkında de Sacy, bize ilginç bir bilgi verir. D’Herbelot’un El Kındi’yi bir Yahudi 4 olarak adlandırmasının bir hata olduğunu ve Ebul Faraj ve İbn Abi Oseiba’nın onu bir Müslüman olarak düşünen yetkilerinden söz ettikten sonra bu görüşe karşı ileri sürülebilecek üç düşünceye değinir: Birincisi:  Kitaplarının alfabetik listesinde Kuran ya da İslamiyet ile ilgili hiç bir konu yoktur. İkincisi, El Kındi, Aristo’nun Grekçe ve Süryanice bilen çevirmenlerinden biriydi; ve bu soydan gelenlerin çoğu Hıristiyandı. Üçüncüsü: “İmparatorluk Kütüphanesinde” bir El Yazması Metin (257) mevcuttur. “Hıristiyan İnancının bir Savunması” adını taşır (galiba bizim Savunmamız ile aynıdır), Süryani harfleri ile ama Arap dilinde yazılmıştır ve yazarının adı Yakup Kındi’dir.

Bu itirazlar arasında (de Sacy sözlerine devam eder) yalnızca sonuncusu dikkate değerdir; ama bu son itiraz karşıt düşünceler aracılığıyla bulunur. Önsözde yazarın adı verilmemiştir. Eserin sadece Kındi soyundan gelen bir Hıristiyan olarak El Mamun’un davası ile ilgili bir kişi tarafından yazılmış olduğu söylenir. Eserin adı “Yakubi El Kendi’nin Bilimsel İncelemesi” dir. 5 Büyük olasılıkla ya bir yanlış anlama ya da eserin değerini yükseltme gibi bir görüş ile yazarlık Yakup Kendi’ye atfedilmiştir. Bu ima, Ebed Yesu tarafından yazılan Süryani yazarların kataloğunda olduğu gibi daha büyük bir güç sağladığından, dini bir bilimsel incelemenin yazarı olarak adlandırılan başka bir Kındi ismine rastlarız; ve adı sorgulanan Kendi – Süryani El Yazmasımizin (257) yazarı ya da en azından adı bu şekilde tahmin edilen kişi ile aynı kişi olduğundan kuşku duyulmayan – Assemanus olarak söz edilen bir tarihçiye göre, M.S. yaklaşık 890 (280 hicret senesi) yılında yaşadı. Yakup Kendi’nin bu tarihte hayatta olması çok küçük bir olasılıktır….Bunun dışında Kendi’nin felsefi incelemelerini sürdürürken, Muhammed’in inancının doğruluğuna karşı olan düşünceleri benimsediğini var sayabiliriz ve böylece kuşku duyulan inancına yöneldiğini düşünebiliriz – böyle bir durum pek çok Hıristiyan filozofunun başına gelmiştir ve Yahudiler arasında da aynı durumu yaşayan ünlü Maimonidler bulunmaktadır. 6

Ama Ebed Jesu tarafından sözü edilen bu Kendi her kimse, bizim Savunmacımız asla olamazdı, çünkü Hicret’in üçüncü yüzyılının sonuna doğru dikkat çekmişti, oysa Savunma’nın (aşağıda tespit etmiş olmayı umduğu gibi), bu yüzyılın başlangıcına yakın bir tarihte El Mamun’un egemenliği sırasında yazıldığı kesindir. De Sacy tarafından işaret edilen tarihçi Assemanus’un bölümü, Ebed Jesu’nun Hıristiyan Yazarlar Kataloğunun (Süryanice dilinde) cxlii bölümü hakkındaki bir notu içerir.Süryani dilindeki ayet ve not aşağıda yazıldığı gibidir: —

[AYET]— CANDIUS fecit ingens volumen Disputationis et Fidei.
[NOT]— Candius, ابن كندا  Ebn Canda, hoc est Candiae filius; Nestoryan Atası Joannes IV’ün yardımcısı olarak M.S. 893 yılında ün kazandı. Diğerleri Ebu Yusuf ibn İshak El Kındi’nin yazarlığına işaret ederler; ama o, Pocock ve Ebul Faraj’a göre bir Müslümandı….Ama Ebed Jesu’nun sözünü ettiği Candius, bir Müslüman değil, bir Nesturiydi ve Arap dilinde değil, Süryani dilinde yazdı. 7

Eğer akla İbn İshak el Kındi’nin dini ilkelerine ilişkin kuşkular gelecek olursa, kendisinin Üçlü Birlik Doktrininin aksini kanıtlamak için bir bilimsel inceleme yazdığı gerçeği bu kuşkuları akıldan uzaklaştırmalıdır. Bu konu, küçük kitapçığı Steinschneider’in listesinde 108 numarada yer alan Yakubi yazar Yahya ibn Adi tarafından yanıtlandı. 8 Aynı yanıt Vatikan Kütüphanesinde de bulunur (Kodeks, 127, f. 88), ve Prof. Ign. Guidi bu belgeyi benim için kopyalamak nezaketini gösterdi. Bu dinsel broşürde, İbn İshak’ın saldırısı hakkında alıntı yapılır ve bölüme bölüm ile karşılık verilir; ve kitabın mahiyeti yazarın Hıristiyanlığa olan muhalefeti konusunda hiç bir kuşkuya yer vermeyecek kadar açıktır.

Tüm bu nedenlerden dolayı Savunmamızın yazarını başka bir yerde aramamızın gerektiği açıkça ortadadır. 9 Ama bunu yapmadan önce, de Sacy’nin tahmini, yani, Savunma’nın İbn İshak el Kındi’ye ya bir yanlış anlama sonucu ya da dindar bir sahtekarın daha fazla ün ve itibar kazanma amacı ile atfedilmiş olabileceğini düşünmek yerinde olabilir.

Tahmin edilen yanlış anlama hakkında Savunma’nın, modern çağda yalnızca bir tahmin olarak hariç tutulduğu takdirde İbn İshak el Kındi’ye gerçekten atfedilip atfedilemeyeceği kuşkulu görünür. Bu yanlış anlama olasılığı ne olursa olsun, El Biruni tarafından yapılan alıntıda belirtildiği gibi, anlığın bina edilmesi, isim ve kabile benzerliği nedeniyle ortaya çıkmış olması muhtemeldir.

Daha büyük itibar kazanmak amacı ile İslamiyet’in yalanlanması ve Hıristiyanlığın bina edilmesi için hazırlanan bir bilimsel inceleme düşüncesi Müslüman bir filozofa atfedildiği takdirde, ben böyle bir düşüncenin fazla ciddiye alınacağını sanmıyorum. Hıristiyan imanının bir düşmanı hakkında tartışmalı bir konunun hile ile kabul ettirilmesi girişiminden ne gibi olası bir yarar beklenebilir,—hele eğer böyle bir yazar Hıristiyan imanının temel öğretişlerinden birine saldırmış bir kişi ise? Bunun yanı sıra Savunma’nın kendisinde büyük bir adın yetkisine dayalı herhangi bir tasarının izine rastlanmaz. Görmüş olduğumuz gibi yazarın kimliği özenle gizli tutulmuştur. Eserin başından sonuna kadar görünen “Filozof” ve yazar arasındaki tek ortak nokta her ikisinin de bilgili olmaları ve El Kındi kabilesinin adı ile anılmalarıdır; ama bu kabilenin El Mamun’un Davasında 10 bir edebiyat adamından ve onun soylu başlangıcından çok daha fazlasını üretecek kadar üstün ve kalabalık olduğu kesindi. Şimdi yolumuza devam ederken “Filozofu” bir kenara bırakalım ve kitabın tarihi ve yazarı hakkında verilen içsel kanıt üzerinde duralım.

Daha önce Önsözde verilmiş olmasına rağmen, El Mamun’un adının Mektupların hiç birinde geçmediğini söylemiştim. Ama hem Önsözde hem de Mektuplarda Halifeden söz ediliş şekli onların Halifenin davası sırasında yazılmış oldukları ile tam bir uyum içindedir.Halifeden Müslüman yazarın baba tarafından kuzeni olarak söz edilir. Halifenin adil ve hoşgörülü yönetimi, El Kındi tarafından sürekli tekrarlanarak kabul edilir. Muhammed’in ailesindeki hanedan soyuna defalarca işaret edilir ve Yazarımız, İmparatorluğun, kendi Efendisinin çizgisinde uzun süre devam ettirilmesi için dua eder. Tüm bunlar olması gerektiği gibi doğaldır ve El Mamun’un yönetimindeki bir saray memurunun görevine bulunulan atıf ile bütünüyle tutarlıdır.

Tüm tarihi notların uygunluğu ve kesinliği de oldukça dikkate değerdir. Örneğin, İmparatorluğun en önemli kentlerinde Osman tarafından emanet olarak bırakılan dört Kuran Nüshasının yazgısı izlendiğinde, Savunmacımız bize Medine’deki kopyanın Yezid ibn Muavia’nın zamanında hüküm süren terör esnasında ortadan kaybolduğunu söyler; ve Mekke’deki el yazması belgenin bu kentin yağmalanması sırasında Abu Saraya tarafından yakıldığını ya da kaybedildiğini bildirir. Bu olay, “Kabe’ye yapılan son saldırı 11 sırasında olmuştur. El Mamun’un yönetimi sırasında yaşamış olan birinin olaydan on beş yıl sonra yazacakları tam olarak şöyledir: Bu durumda Mekke’nin kuşatılması gerçekten Hicretten sonra 200 yılında baş kaldıran Ebu Saraya’nın son saldırısıdır. Eğer Savunma daha sonra, örneğin dördüncü yüzyılda yapılmış olsaydı, Mekke’ye yapılan ‘son saldırı’ Ebu Saraya’nın saldırısı değil, hicretten sonra 317 yılındaki Süleyman Ebu Tahir’in saldırısı olurdu. Ve böylece ilk Müslüman seferlerinde uygulanan soygunculuk ve yağmacılığı tanımlayan El Kındi, harap eden ve yağmalayan benzer bir karakterden Babek Khurramy’nin isyanından söz eder ve bu isyanın “Sadık Komutan rabbimiz ve efendimize” verdiği tehlikeye ve kaygıya değinir. Hepimizin bildiği gibi bu asi önder, Halife’nin bir ordusu tarafından bozguna uğratılmadan birkaç yıl önce, eski İran ve Ermenistan’daki ayaklanmanın büyümesine neden oldu ve uzun bir süre İmparatorluk güçlerine karşı muhalefetini korudu. İnsanların zihinlerini işgal eden yaklaşmakta olan bir tehlike olarak görülen bu durum yalnızca tahmin edilen zaman için doğal ve uygun olabilirdi, aynı durumun başka bir zaman için söz konusu olması mümkün değildi. 12 Arkadaşına bir kez daha Muhammed’in döneminden beri bir kez olsun yerine gelmiş bir peygamberlik üretmesi için meydan okur; geçen zamanı kesinlikle belirterek bu zamanı “200 yıldan biraz daha fazla” olarak tanımlar ve o dönem hakkında yazan birinin kaleminden beklenileceği gibi gereken dönemi göstermek için kesin (hicretten sonra 215) ifade kullanır. Eserin yazdırılmış olabileceği de tahmin edilmektedir. 13  Tarihler ve tarihsel gerçekler ile ilgili rastlantıya bağlı referanslar, eserin yazıldığı iddia edilen çağ ile tam bir uyum içinde olmalarına rağmen, eserde baştan sona kadar tek bir tarih hatasına ya da zorlamaya ve doğal olmayan bir imaya rastlanmamaktadır; öyle ki, daha sonraki dönemde yazan ve pek çok yere yolculuk etmiş birinin varlığından söz etmek mümkün değildir.

Politik imaların uygunluk ve yakın ilgileri, çok daha çarpıcı özelliktedirler. Bu imaların en sert eğilimli olanları bile yalnızca bir Abbasi hanedanının gelenekleri ile değil, aynı zamanda Motazelit ya da inancında tutucu olmayan düşünceleri özgürce itiraf eden Aliyi grubunun taraftarı olan ve kısa bir süre önce Kuran’ın yaratılmış olduğunu ve sonsuz olmadığını beyan eden bir saray mensubunun imaları ile uyumludurlar. Omeyyad soyundan çok tehlikeli bir lanet ile söz edilir; Yezid’in dönemi, “terör egemenliği” olarak adlandırılır; ve zorbalığı ve Kuran’ı tahrif ettiğine ilişkin suçlamalardan söz edilerek Hajjaj’dan, o dönemde geçerli olan acı ifadeler kullanılarak bahsedilir. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’a, Ali ile yetki verilen ardıllığın (ima edilir) Tanrısal hakkını gasp eden kişiler olarak davranılır. Tüm bunların El Mamun’un Davasında hakim olan düşünceler ile nasıl doğal bir uyum içinde olduklarına işaret etmeme gerek yok; ancak böyle bir duruma kırk ya da elli yıl sonra aynı hoşgörü ile davranılamayacağı kesindi. 14

Yazarımızın, İslamiyet’i ele alışındaki özgürlüğe, inancında tutucu olmayan bir mahkemenin dışında kalan hiç bir mahkeme izin vermezdi. Yazar, Muhammed’in peygamberlik ile ilgili iddialarını göz önüne almaz, eylemlerinin bazılarını çok sert bir dil ile eleştirir, İslamiyet’in buyruklarını, özellikle kadınlar ile ilgili olanlarını lanetler ve Cihat’ı sert ve kırıcı uyarılar ile yargılar. El Mamun’un sarayında böyle dobra dobra söylenmiş sözlere nasıl hoşgörü gösterildiğini kavramak zordur; ayrıca Savunma’nın gerçekleşme ya da yazarın başı omuzlarının üzerine düşmüş olarak kaçma şansı az olacaktı. Eserin geçerlilik kazanmasının (bildiğimiz gibi) tek nedeni, bu özel dönemde ortaya çıkmasından kaynaklanabilir.

Savunma’nın, Müslüman Kutsal Yazılarının sonsuz varlığını inkar eden El Mamun’un ünlü bildirisinden hemen sonra yazılmış olması çok büyük bir ihtimal oluşturduğundan bu düşünceler Kuran hakkındaki parçalara çok özel bir şekilde uygulanırlar. Kuran’ın derlenmesi konusuna Yazarımız keskin bir dil kullanarak saldırır. Birincisi, Kuran’ı Hıristiyan bir rahibin esinlediği ve sonra Rabbilerin, yazıya sözler ve bazı Yahudi masalları ekleyerek metni değiştirdikleri iddiasıdır. Kuran dağınık ve gelişigüzel bir şekilde toplandı. Ayrıca Osman’ın hükümranlığı sırasında zorla kabul ettirilen onaylanmış (sonradan Hajjaj tarafından bozulan) baskının 15 yanı sıra—Ali, Obey ibn Kab, ve İbn Mesut’a ait ayrı kopyalar mevcuttu. Toplanıp derlenmiş belgeler, eğer farklı eller tarafından parçalar halinde düzenlenerek sistemsiz bir şekilde bir araya getirildilerse, metnin zıtlık, anlaşılmazlık ve anlamsız bölümler ile dolu olacağı iddia edilir. Bu bölümün büyük bir kısmı hiç kuşkusuz eldeki kanıt türüne çok benziyordu, ama o dönemin usçu Motazelit’i tarafından elbette daha saygılı bir dil ile yazılmış ve El Mamun tarafından onaylanmıştı. Çünkü El Mamun’un Kuran’ın yaratılmış olduğunu ilan eden hararetli ve uzun süren bir tartışmanın ardından yazılmış olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle durumun tüm olasılıkları ile uyumludur ve tartışmanın bu belirli safhası Yazarımız tarafından uzun bir şekilde ve az yetkiye sahip bir geleneğin bolluğu ile işlenmiştir; o dönemde rağbet gören bir şekilde,—uzun ve sık büyüyen bir mantar türü gibi Abbasi grubundan çıkmış ve başarısı güçlendirilmiştir. Durum, çok geçmeden bu özgür düşünen kuşağın aleyhine çevrildi ve bu kuşak sırayla ağır zulüm gördü ve ne önce ne de daha sonra böyle bir fırsat asla ele geçmedi; Savunmacımız, davasını düşmanının elinin altında bulunan silahları ile kanıt göstererek Halife’nin davasının gölgesi altında bu durumun tadını çıkardı.

El Kındi, İslamiyet’in yükselişi sırasında yaşamış olan Yahudilerin ve Bedevilerin iki yüzlülüğüne, yüzeysel inanç değişikliklerine ve kirli ve dünyasal motiflerine değinir. Peygamberin ölümünden hemen sonra büyük Din Değiştirme gerçekleştiğinde, inanç değiştiren kişiler İslamiyet’e geri döndürüldüler; “bazıları korkutuldu ve kılıç ile tehdit edildi, bazıları ise güç ve zenginlik ile ayartıldılar, diğerleri ise bu yaşamın tutkuları ve zevkleri tarafından cezbedildiler”. El Kındi, o dönemin Yahudileri ve Mecusileri için de aynı durumun söz konusu olduğunu söyler. Ve amacını netleştirmek için Halife’nin her zaman düzenlediği toplantılardan birinde yaptığı konuşmasından bir alıntı ile sözlerine devam eder. Bu bölüm, El Mamun’un karakterini tanımlaması nedeni ile öylesine önem taşımaktadır ki, yazımı uzatma riskini göze alarak, konuşmanın tamamına burada yer vereceğim: —

Ve şu konuyu hatırladığından hiç kuşkum yok (Rab seni kutsasın, Dostum!), Saray mensuplarından biri dışardan Müslüman gibi görünmesine rağmen, yüreğinde günahkar bir Mecusiydi ve bu konu Sadık Olan’ın Komutanının toplantısında konuşulmuştu ve Halife bunun üzerine düşüncelerini şu sözler ile dile getirmiştir (bana verilen bilgiye göre): —

“Rab hakkı için! Çok iyi biliyorum ki, pek çok kişi İslamiyet’e inandığını söylemesine rağmen (ve Halife burada pek çok danışmanının adını belirtir), gerçekten bu inançta değiller; bunu bana gösteriş olsun diye yapıyorlar; aslında ağızları ile söylediklerinin yürekleri ile uyuşmadığının çok iyi farkındayım. Bu kişiler, İslamiyet’i benimsemiş olan bir gruba aitler, ancak bu inanca sevgi beslemiyorlar, bu şekilde davranmaktaki amaçları, Sarayıma giriş hakkını elde etmek ve Krallığımın onuruna, zenginliğine ve gücüne ortak olmak. Dışardan ağızları ile söylediklerine içlerinde inanmıyorlar. Aslında bu durumları bana Yahudilerin çok iyi bilinen bir durumlarını hatırlatıyor. Yahudiler İslamiyet duyurulduğu zaman Tevrat ve Musa’nın Yasasına inanıyorlardı. Ve ben gerçekte Hıristiyan olan ve İslamiyet’i istemeyerek benimseyen (Halife burada danışmanlarından pek çok kişinin adını bildirir), birkaç kişi tanıyorum. Bu kişiler ne Müslüman ne de Hıristiyandırlar, kendileri için söylenecek tek söz sahtekar olduklarıdır. Tanrı’nın lanetinin onların üzerinde olduğunu bilen ben, şimdi tüm bu durumlar karşısında nasıl davranmalıyım? Bu kişilerden bazıları Mecusi inancını terk ettikleri zaman, (tüm inançlar arsında en kötü ve en iğrenç olanı) benimsedikleri yeni inancı yalnızca görüntü olarak ve iki yüzlülük ile terk ettikleri inancın yerine koymak zorunda kaldılar; ve böylece aynı şekilde Hıristiyan inancını (tüm inançlar içinde İslamiyet’in ve iman ikrarı gerçeğinin görkemine en yumuşak şekilde yaklaşan) terk edenler ile birlikte sayıldılar. Ancak burada Peygamberin (ona bereket olsun! 16) örneği ve eğilimi önem taşır. Çünkü onu izlediklerini ve onun yardımcısı olduklarını söyleyen pek çok refakatçisi, tanıdıkları ve yakın akrabaları vardı; ama o (ona bereket olsun!), ama o her zaman bu kişilerin iki yüzlü olduklarını ve ağızları ile söylediklerine yürekleri ile karşı çıktıklarının çok iyi bilincindeydi. Bu kişiler, kötülük yapmaktan, hain planlar kurmaktan, onun ayağını kaydırmaktan ve ona karşı olan Putperestlere destek vermekten vazgeçmediler; bu tutumlarında o kadar ileri gittiler ki, aralarından bir grup, dar bir geçitte bindiği katırı aniden korkutmak için pusu kurup beklediler; korkan katır onu üstünden atacak ve böylece yere düşerek ölecekti. Ama Rab onu bu tuzaktan kurtararak korudu ve amaçladıkları kötülüğün başına gelmesine engel oldu. O ise karşı koymayarak, sonuna kadar düşmanlarına nezaket ile davrandı ve Rab onun ruhunu teslim alana kadar bu tutumunu sürdürdü. Böylece yumuşak huyluluğu ve nezaketi aracılığıyla kendisini onların entrikalarına karşı korudu. Bundan dolayı, bana da onun örneğini izlemek yakışır. Sonra onların hepsi onun ölümünün ardından İslamiyet’i dağıtmak ve imparatorluğu yok etmek için hem gizli hem de herkesin gözünün önünde inanç değiştirdiler. Bu durum, Rabbin yardım ederek mezhep ayrılıklarını ortadan kaldırmasına kadar sürdü; ve O, bunu aralarından bazılarının yüreğine imparatorluk tutkusu ve dünya sevgisi koyarak yaptı; ve böylece nazik ve sabırlı tutum sayesinde yönetim güçlendi ve bölünen gruplar bir araya gelerek barıştılar. Böylece Rab bizler için planladığını yerine getirdi; ve bu neden ile şükran ve övgü sadece Rabbe sunulmalıdır! Bundan dolayı artık saray mensuplarım ile ilgili olarak görüp işittiklerimden daha fazla söz etmeyeceğim; ama Rab onlar ve benim aramda karar verinceye kadar kendilerine nazik davranacak ve tahammül edeceğim, ve ‘O, karar verenlerin en iyisidir’. 17

Sadık Olan’ın Komutanı olan rabbim eğer şimdi Danışma Kurulu’ndaki soyluların (Rab yüceltilsin!) kulaklarına açıkça konuşmuş ve bundan dolayı bereketler yayılmış olsaydı ve orada bulunanlar bunu orada bulunmayanlara söylemiş olsalardı, burada bu konudan söz etmeye cesaret etmezdim. Bu neden ile burada herhangi bir şey eklememmiş olduğuma sizler tanıksınız. Ve şimdi (çünkü bu olayın üzerinden fazla zaman geçmedi) size hatırlatmak istediğim sadece şudur: ve bu toplantıda olup bitenler İnançtan büyük Dönüş konusunu net bir şekilde ortaya getirmek ve insanların İslamiyet’e yeniden dönüş yapma nedenlerinin bu olmadığını göstermektir; gerçek neden dünyaya duyulan sevgi ve hali hazırda egemenliği altında yaşamakta oldukları bu İmparatorluğu bina etmektir. Bu konuda kanıt gösterilmesi için, eğer Rab isterse, bu yanıt, kitabımı dikkat ile okuyan tüm aydın kişiler için yeterli olacaktır.—Sayfa 66.

Halifenin herkesin önünde yapılan bir toplantıda saray mensupları ile ilgili olarak kendisini bu şekilde içtenlikle ifade etmesi garip görünebilir. Ama mütalaalar kesinlikle El Mamun’un karakteri ve ilkeleri hakkında bildiklerimiz ile tam bir uyum içindedirler. Ve bu mütalaalar, aynı zamanda halifeliğinin davasını sabitleştirdikten hemen sonra Bağdat’ta olduğu gibi ilk kez Merve’de de kabul edilmesi konusunda hakim olan sosyal ve dini unsurlar ile de uyuşmaktadırlar. Herhangi birinin bu tür bir konuşma uydurmaya cüret etmiş olabileceğine inanmak güçtür; ya da böyle bir konuşmanın içten olduğunu var saymak, çağdaş bir yazar yerine başka biri tarafından alıntı yapıldığını düşünmek zordur.

Tartışmacıların ağızları ile beyan ettikleri kişiler olduklarına dair mektuplarda nasıl bir kanıtın yer aldığını incelemeye devam edeceğim ve El Mamun’un davasındaki kişilerin diğerlerinden farklı olup olmadıklarına bakacağım. Savunma’nın eskiliği ve belagat ilmi açısından kendi esasi değerine dayanıyor olduğu doğrudur; ama hiç kuşkusuz, tartışmacı kişilerin hayali değil gerçek kişilikler olduklarını bildiğimiz zaman, tartışma taze bir yaşam ve yeni bir ilgi ile kuşatılmış olur.

Önce, Haşimi üzerinde duralım: Haşiminin hayali bir kişi olma olasılığı elbette akla uygundur; İslamiyet’in temsilcisi olarak işe başlatılması hedeflenmiştir; bu sadece, Hıristiyan tartışmasına ilgi çekmek için atılmış olan bir kedi pençesine benzer. Bu, kitabı göstermiş olduğum Konstantinya’lı bilgili Ulema’nın kanaatiydi. Ama kendisinin böyle düşünmesinin ana nedeni, İslamiyet hakkındaki tartışmanın güçsüz bir ifade ile belirtilmesi ve bu tartışmadan daha iyi bir durumun anlamının çıkartılması gerektiğiydi. 18 Bu görüşe karşıt bir görüş olarak, Müslüman’ın kişilik ve karakterinin sürekli olarak her iki mektup aracılığıyla desteklendiği düşünülebilir. Her bilgi ve ima, Müslüman’ın ileri sürülen Haşimi ve Abbasi soyu, Halife ile olan ilişkisi, Savunmacımız ile olan dostluğu ve tartışma için kendisinin elde etmiş olduğu özgürlük ve güvenlik garantisi ile uyumludur. Ayrıca kişisel yaşamın birden fazla olayına değinilmiştir. Böylece Çarmıhın amacı ile ilgili olarak merak uyandıran bir bölüm dikkatimizi çeker;El Kındi bu bölümde arkadaşına sürekli olarak şunları hatırlatır: tehlikeli koşullar altında işareti kullanmıştır ya da değerini belirterek çarmıhın çekiciliğinden söz etmiştir. Ve bu fırsatlardan birinde olayın meydana geldiği yeri (Sabat el Madain) kesin olarak belirtir. Başka bir yerde ise, “Can” hakkında yapılan bir başka tartışmada arkadaşı tarafından kullanılan sözlere işaret eder. Muhammed’in adının göksel taht üzerinde yazılı olduğu fikri ile alay eden Hıristiyan, onun kendi grubundaki arkadaşlarından hiç birinin bu garip fikri benimsemediğini söyler. Ve bu tartışmayı kendisinin değil, arkadaşının başlattığını hatırlatarak, kullandığı dilin ateşliliği için tekrar özür diler. 19

El Kındi’nin kendisi hakkında söyleyeceğimiz, kişiliğinin tüm Savunma boyunca ortaya çıkıyor oluşudur. El Kındi, Nesturi inancına güçlü bir bağlılık ile, üzerlerine her fırsatta en kötü hakaretleri yağdırdığı Yahudilere ve Mecusilere duyduğu güçlü nefreti sergiler. Kureyşli kabileler arasında en güçlü onuru Haşimilere verirken, Arapların mavi kanı olan, tüm Yarımada üzerindeki üstünlüğü ile tanınan Beni Kinda kabilesinin üstünlüğünü ve kraliyet saygınlığını övmekten de geri kalmaz; ve tartışma kendisini ne zaman İsmail’in değil de İshak’ın soyunu tercih etmeye yönlendirse, İsmail soyundan gelen biri olarak kendi görüş açısından dolayı özür diler. İnsanlık hakkında sahip olduğu bilgisi, tecrübesi ve din ile felsefe konularının çeşitli sistemlerine ilişkin deneyimlerinin tekrar tekrar üzerinde dururken, Savunma’nın tamamında yer alan az bir kendini beğenmişlik tadı ile karışmış bilinçli üstünlük mizacını da ortaya koymaya devam eder.

Buna ek olarak, bizim görüş açımıza göre kaba hatta mantıksız olan yapıtın tamamının Arap dilinin tek bir buyruğu ile karakterize edilmesi ve zaman zaman tartışmaların ortaya çıkması,—Cihat ve Şehitlik bölümünde olduğu gibi—kabına sığmayan bir belagat sanatının varlığı, yazarın dikkat çekecek şekilde bilgili ve hünerli biri olduğunu kanıtlamaktadır. Bu nedenle Savunmacı, tanınmamış bir birey olamazdı. Doğal olarak açıkladığı ve Savunmanın tamamı boyunca sürekli var olan kişi olduğundan kuşkulanmamız için herhangi bir neden yok gibidir; soylu Kinda kabilesinin bir evladıydı ve atalarının imanına değişmez bir şekilde yapışmış bir soydan gelmekteydi. Bu karakterin varsayımında dindar bir sahtekardan kuşkulanmak için benim görebildiğim kadarıyla herhangi mantıklı bir temel bulunmamaktadır; aynı şekilde (içsel kanıt, hipotezi kabul ettiği takdirde bile) bu konumu benimsemek için herhangi bir sağduyuya dayalı avantaj da mevcut değildir.

O zaman şöyle özetleyelim: ben, yapıtın yazılmış olduğu ileri sürülen dönemin kesin bir kompozisyonu olarak içsel kanıt temeli üzerine oturtulabileceğini düşünüyorum. Ayrıca bu yapıtın bilgili bir Hıristiyanın, El Kındi’nin kabile ünvanını taşıyan ve El Mamun’un davasında paye sahibi olan birinin ürünü olduğuna ilişkin neredeyse kesinlik taşıyan çok güçlü bir olasılık mevcuttur. Bunun da ötesinde Savunma’nın, Savunma’ya önek olarak konulan Başvuruya bir yanıt olarak yazıldığına ilişkin haklı bir tahmin mevcuttur,—Halifenin kuzeni Müslüman Abdullah el Haşimi’nin arkadaşına hilesizce ve iyi niyet ile hitap ettiği bir savunma.

Bu inanç hakkında El Biruni’nin kanıtının tamamen dışında uygun temeller mevcuttur. Ama görmüş olduğumuz gibi bu kanıt, yapıtın, Hicret’in dördüncü yüzyılında geçerli olduğu hakkındaki gerçek nedeni ile ve Savunma’nın kısa Önsözünde nakledildiği gibi, yazarın açıklaması ile uyumlu bir sıfata sahip olduğunu gösterir. Benim düşünceme göre El Biruni’nin tanıklığı en dikkatsiz okuyucu tarafından bile fark edilmesi gereken bir kuşkuyu uzaklaştırmaya hizmet edecek kadar değerlidir; ve bu durum, İslamiyet’in başkentinde yaşayan herhangi birinin İslamiyet’e karşı gelerek böylesine korkusuz ve etkili bir ruh ile yazılmış bir ürünü ortaya koyma cesaretine sahip olup olmadığı sorusunun sorulmasına neden olur; ve böyle bir ürün yazıldıysa, bu uygunsuz bilimsel incelemenin hemen gizlenmesi mantıklı değil midir? Müslüman sisteminde din ve sivil güç, birbirleri ile öylesine sıkıca birleştirilmişlerdir ki, Devletin Loesa Majestesi, bağışlanamaz bir darbenin büyük hainliği olarak İslamiyet’e karşı girişilecek bir saldırıya her zaman hazırdır. Ama El Biruni’nin kanıtı, ayakta kalmayı başarmış Savunmamızın Müslüman bir ülkede ilk ortaya çıkışından bir buçuk yüzyıl sonra hala devrede olduğunu gösterir. Bu durum,neredeyse ilk anda yazılması gerekenden bile daha büyük hayret uyandıran bir durumdur. Çünkü El Mamun’un özgür düşünceli ve hoş görülü yönetimi altında mümkün olan bu durum, birkaç yıl sonra tamamen imkansız hale gelecekti. Ve kesinlikle emin olabileceğimiz şey şudur: Ortodoks görüşler her çabaya egemen olduklarında bir Savunmayı önlemek ve yok etmek için her tür gayret gösterilecekti. Bu tutum, yalnızca Devletin dinine saldırmak gibi uygunsuz bir davranış olmakla kalmayacak, ama aynı zamanda Ali’nin tanrısal hakkının savunulmasına ilişkin politik düşüncelere, Ebu Bekir’in zor kullanarak tahta oturtulması, ve Kuran’ın derlenme şekli ile ilgili fikirlere de yansıyacaktı. Ama yapıt, tüm olasılıklar göz önüne alındığında El Mamun’un ve onu izleyen ardıllarının (El Mamun’un Motazelit görüşlerini paylaşan) egemenliği sırasında zaten öylesine yaygındı ki, baskı altına alınmasının imkansız olduğu kesindi. Ve böylelikle kopyalar, gizli de olsa, bazı Müslüman ülkelerinde ayakta kalabildiler. Bu dikkat çekici kitabın Hıristiyan ülkelerinde neden daha iyi tanınmadığı ve değerinin neden daha iyi bilinmediğini anlamak güçtür, - bunun nedenini gerçekten anlayamıyorum.

Tüm bu gelişmeleri kabul ettikten sonra akıllarda yine de şu soru kalacaktır: bu bilinmeyen “Hıristiyan El Kındi” kimdir? Dr.Steinschneider’in Prof. Loth’a yazdığı bir mektupta ortaya atılan bir öneri bizleri Yazarımızın kimliğini teşhise yönlendirebilir. Bu mektupta, Eustathius El Kındi hakkında bir işaret verilmiştir; Kasiri’nin Arap dili kütüphanesinde geçen Hıristiyan ve Yahudi adları arasında bu kişiden, Aristo’nun çevirmenlerinden ya da Grekçe yapıtlarının kopyacılarından biri olarak söz edilmektedir: bu sözü edilen kişi bizim Savunmacımız olamaz mı? 20

Bu konuda daha derin bir araştırma ya da benzer başka bir yönde yapılacak inceleme Savunmamızın yazarının kimliğine büyük olasılıkla daha fazla ışık tutacaktır.Doğu ya da Avrupa kitaplıklarındaki aynı konu ile ilgili diğer El Yazması Metinler. Metnin saflığını açıklamak için basılı çeviri ile birlikte avantajlı olarak kıyaslanabilir. Özellikle bu baskının yayınlandığı El Yazması Metinler’de kusurlu ya da anlaşılması güç bir şekilde görünen türdeki bölümler ile karşılaştırılabilir. 21

Araştırma, Doğulu bilim adamlarımızın en seçkinlerinin dikkatini çekecek kadar değerlidir. Savunma, kendi türünde kesinlikle eşsiz bir yapıttır. Savunma’nın eskiliğine, belagat özelliğine , cesaretine ve gücüne Müslüman tartışmasının tarihi olaylarında kesinlikle rastlanmaz. Ve tartışmanın kaynağına, Yazarımızın yaşamına ve içinde bulunduğu koşullara, eserin güvenilirliğine ve bize ulaştırılan metnin içtenliğine ışık tutabilecek olan herhangi bir araştırma, yalnızca edebi bir ilgiye değil, ama aynı zamanda aynı mücadele hakkındaki bazı konularda pratik ve önemli bir tahammüle de sahip olmalıdır. Sözü edilen  bu mücadele, El Mamun’un dönemindeki Hıristiyan Abd el Masih el Kındi ve Haşimi Abdullah’ın emeklerini içererek bugüne kadar devam eden bir mücadeledir.

Bu araştırmanın ileriye götürülmesi için göstermiş oldukları fevkalade nazik yardım için Romalı Prof. Ignatius Guidi, Münihli Dr. Fritz Hommel’e içten teşekkürlerimi sunarım. Özellikle Prof. Ignatius Guidi’ye, Üçlü Birlik öğretişinin bir karşıtı olarak görünen Ebu Yusuf el Kındi’ye ait tartışmanın tamamını benim için kopyalama konusunda göstermiş olduğu iyiliği nedeni ile büyük şükran borçluyum.


1. “Chronology of Ancient Nations” sayfa 187, yazar: Dr. Sachau. Londra 1879. وكذلك حكى عبد المسيح بن إسحٰق الكندي النصراني عنهم (أي الصابئة) في جوابه عن كتاب عبد اللّه بن إسمٰعيل الهاشمي أنَّهم يعرفون بذبح الناس، ولكن ذلك لا يمكنهم اليوم جهراً.

2. Arapça metni ekliyorum:—  بسم الله الواحد الصمد
ذكر أنه كان فى زمن عبد الله المأمون رجل من نبلاء الهاشميّين وأظنّه من ولد العباس قريب القرابة من الخليفة معروفٌ بالنسك والورع والتمسك بدين الإسلام وشدّة الإغراق فيه والقيام بفرائضه وسننه مشهورٌ بذلك عند الخاصة والعامة وكان له صديق من الفضلاء ذو أدب وعلم كندىّ الأصل مشهورٌ بالتمسك بدين النصرانيّة وكان فى خدمة الخليفة وقريباً منه مكاناً، فكانا يتوادّان ويتحابّان ويثق كل منهما بصاحبه وبالإخلاص له وكان أمير المؤمنين وجماعة أصحابه والمتّصلون به قد عرفوهما بذلك وكرهنا أن نذكر اسميهما لعلة من العلل فكتب الهاشمى الى النصرانى كتاباً هذه نسخته.

3. Son iki cümlenin orijinal metnini ekliyorum:—
لا يكاتمون ولا يسترون منها شيئاً غير القرابين التى يتخذونها من الناس فإن ذبح الناس لا يتهيّأ لهم اليوم جهراً بل يحتالون فيه فيفعلون سرّاً.

4. Bu konu hakkında Slane’nin “Ibn Khallican” notlarına bakınız. cilt i. Sayfa xxvii ve 355.

5.   كتاب الكندى اليعقوبى . Bu, savunmacımız güvenilir bir Nesturi olduğundan, elbette bir hatadır. Yakubi olan başka bir Kendi bulunabilir. Ya da ibn Yakup’un lakabı çok yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmıştır.

6. “Relation de L’Egypte par Abd Allatif,” yazar: M. De Sacy. Paris, 1810, s. 487.

7. “Bibliotheca Orientalis,” Assemani , M.S. 1725, cilt iii. s. 213. Tarihçinin Süryani dilinde yazmış olduğuna dair ileri sürülen tahmin temelsizdir. Ama bilimsel inceleme büyük olasılıkla bu dile çevrilmişti ve orijinalinden Süryani esere aktarılırken başka bir dilin alfabesi ile yazılmıştı.

8. “Pol. Und Apolog. Literatur in Arab. Sprache,” Leipzig, 1877, s. 126.

9. Bu konu hakkındaki araştırmada daha ileri gitmek isteyenler, “Al Kindi der Philosoph der Araber” konusunda ayrıntılı olarak hazırlanmış bir makale bulacaklardır. “Ein Vorbild seiner Zeit und seiner Volkes” yazar: Dr. G. Flügel, Leipzig, 1857. Kağıt, esas olarak İbn Abi Oseiba ve İbn Kufti’nin yetkilerine dayanmaktadır ve ayrıntılı ve geniş bilgi içerir. Dr. Otto Loth, aynı El Kındi tarafından hazırlanan ilginç bir astrolojik bilimsel incelemeyi aktarır: s. 261, “Morgenländische Forschungen,” Leipzig,1875. Arap tarihi dönemleri orada astronomik konjonksiyonlara atfedilirler ve makale İslamiyet’in diğer tüm inançların üzerindeki nihai üstünlüğüne ilişkin bir peygamberlik ile sona erer.
Aynı zamanda İbn İshak’ın ayrıntılı listesi ile birlikte İbn Joljol’un kısa bir makalesi de mevcuttur. “Bibliotheca Escurialensis,” İspanyol yazar, Casiri, Matriti, M.S. 1760, cilt i. s. 357.

10. Bakınız Önsöz, supra, s. 3.

11. Sayfa 81.

12. Sayfa 47. İsim yanlışlıkla اتابك الخزمى . olarak basıldı. Ama Bibek Khurramy’nin بابك خرمي  doğru okunuş olduğuna dair hiçbir kuşku olamaz.

13. لأن هذه نيف ومائتا سنة قد مضت من ذلك الوقت Sözcükler “200 küsur yılı” ya da 200 yıldan biraz daha fazla bir zamanı ima ederler. Kuran’ın sonsuzluğu öğretişine karşı olan bildiri, sanırım 211 ya da 212 hicret yılında verildi., ve bizim Tartışmamız’ın, muhtemelen bir ya da iki yıl sonra, yani 215 hicret yılında ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

14. “Early Caliphate” konusunda öğüt vererek açıklama yaptığım konuşmaya bakınız, Smith & Elder, 1881, .s. 21.

15. El Hajjaj’ın eylemi, (Abbasi grubu tarafından yeterince yanlış anlaşılan ve taciz edilen) harfin fonetik değerini belirten işaretler şeklinde belirli ekler ile temelde sınırlanmış olarak görünür. Bkz. Slane ‘in yazdığı “İbn Khallikan,” cilt i. s. 359 ve not 14, s. 364. Ama bir Abbasi mahkemesinde Omeyyadların bu büyük ama sert ve şiddetli Valisinin aleyhinde bulunmak doğaldı.

16. Peygamberden bahsedildiğinde Müslümanlar arasında evrensel olarak söz edilen bu dindar selam, burada yalnızca Halife’ye hitap ederken kullanılır, Savunma’nın başka bir bölümünde yer almaz.

17. Sure 10:107 (109)’dan alıntı.

18. Aynı zamanda bir Müslüman tarafından bir Hıristiyan’a uygulanabilen Garip (sayfa 3) sözcüğüne de itiraz etti.

19. Bakınız S. 95, 114, 121 ve 129.

20. Dr. Steinschneider’in mektubu, “Zeitschrift der Morgenlaendischen Gesellscahft” adlı eserinin 315 sayfasında bulunur, cilt xxix. Casiri’de işaret edilen bölüm şöyledir: — كتاب الإلاهيّات . . . وهذه الحروف نقلها بسطاث الكندى
“Bibliotheca arab.Hisp. Michaelis Casiri,” Matrili, M.S.1760, cilt i. s. 310.

21. “Bibliotheqe Orientale”ın 257 no.sunda de Sacy tarafından işaret edilen Paris’teki El Yazmasıda mevcuttur. Steinschneider tarafından aynı zamanda No. 112’de “Kındi,Yakubi mi?” sorusu da yer alır. “Verteidigung der Christlichen Religion gegen den Islam, in Karschunischen MSS.” “Polemische und Apologetische Literatur in Arabischer Sprache,” adlı eserine bakınız. Leipzig, 1877, s. 131. Bu sonuncu eserde Haşimi’nin mektubu (bize böyle söylenir ) kısaltılmış bir şekilde verilir.