İman ve İmansızlık

Yaratılış 12:4-20

İbrahim, babasının ölümün pahalı bedelini ödemesine rağmen doğanın bağlarından özgür kılınmıştır. Babası ölüm aracılığı ile uzaklaştırıldıktan sonra İbrahim Tanrının çağrısına itaat eder. “Böylece İbrahim Rabbin kendisine söylemiş olduğu gibi oradan ayrıldı.”

Yanına yeğeni Lut’u aldı ve Lut dünyasal düşüncelere sahip olduğu için ona bir engel olduğunu kanıtladı. Babasının olayında, çağrılmış olan İbrahim doğanın kendisini yönetmesine izin verdi. Çünkü “Terah Avram’ı yanına aldı” ifadesini okuyoruz. Ve bu durum İbrahim için ölümcül bir engel teşkil etti. Yeğeni ile ilgili olayda ise yönetimi İbrahim ele aldı çünkü şu sözleri okuruz: “İbrahim, Lut’u yanına aldı.” Ve bu yüzden her ne kadar üstüne yük almış olsa da Tanrının çağrısına cevap vermesi için gerekli olan imanına engel çıkmadı.

Doğa yönetimi ele aldığı zaman şu sözleri okuruz: “Kenan ülkesine gitmek üzere Kildanilerin Ur kentinden ayrıldılar.” Ama Terah’ın yönetimi altında oldukları için Kenan diyarına varamadılar. Ama şimdi yönetimi iman ele aldığı zaman sevinç ile şu sözleri okuruz: “Kenan ülkesine doğru yola çıktılar ve oraya vardılar.” (ayet 5)

KARŞIT BİR DURUM

Kenan ülkesine vardıkları zaman, şu durum ile karşılaştılar: “O günlerde orada Kenanlılar yaşıyor idi.” Bu nokta çok büyük bir önem taşımaktadır. Tanrı İbrahim’e, “seni bereketleyeceğim” demiş idi. Tanrı Kenan ile ilgili olarak ise “Kenan’a lanet olsun” demiş idi. Eğer Tanrı bereket adamı İbrahim’i vaat edilen ülkeye getiriyor ise o zaman İbrahim’in farkına varacağı ilk şey şudur: şeytan aynı ülkeye daha önceden lanet adamını getirmiştir. Şeytan bu şekilde Tanrının amacına engel olmak ve iman adamını vaat edilen ülkeyi mülk edinmek üzere oraya girmesine engel olmak ister.

BİR KARŞILAŞTIRMA

Aynı durum Hristiyan için de geçerlidir; imanlı şimdiki dünyadan dışarı çıkmaya çağrılır, göksel çağrıya paydaşlık etmektedir ve göksel yerlerdeki tüm bereketler ile bereketlenmiştir. Ama çağrıya cevap vermesi ve dünyadan ayrılması gerektiği zaman “kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularının” kendisine karşı çıktığını görür. (Efesliler 6:12) Ruhsal bereketlerini elde etmenin ardından giden imanlı ruhsal kötülüğün kendisine engel olmak istediğinin farkına varacaktır. Göksel yerlerdeki kötülük kilisenin tek gerçek ve uygun konumunda kalmasını istemez.

Kildanilerin Ur kenti İbrahim için geçmişte kalmış idi; ülkeyi ele geçirmek ise gelecekte idi. Bu arada İbrahim’in bulunduğu yer, ne arkasında bırakmış olduğu dünya ne de ilerlemekte olduğu gelecekteki daha iyi dünya idi. Tanrının çağrısına cevap veren imanlının konumu da yukarda sözü edilen konum ile aynıdır. İmanlı şimdiki kötü dünyadan ayrılmdıştır ve gelecekte yer alan dünyaya henüz ulaşmamıştır. O zaman çağrıya cevap veren kişinin konumu ve onu bu konumun dışında iken destekleyecek olan nedir diye sorabiliriz. İbrahim’in buradaki öyküsünde ihtiyaç duyduğumuz bilgi ve teşviği bol bol bulacağız.

İMAN İTAATİ

Öncelikle dikkat etmemiz gereken nokta, İbrahim’in davranışındaki önemli ilkenin iman ilkesi olduğudur. Eğer İbrahim bir dünyadan ayrıldı ve diğer dünyaya henüz ulaşmadı ise o zaman aşikar olan şudur: doğal gözleri ile göreceği hiç bir şeye sahip değildir. Burada İbrahim’in görmediğini söylemiyoruz ama gördüğü şeyi iman aracılığı ile gördüğünü söylüyoruz. Bu konu hakkında ayette yazılı olan sözlere bakalım: “İman sayesinde İbrahim miras alacağı yere gitmesi için çağrıldığı zaman Tanrının sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola çıktı.” Ve tekrar başka bir ayeti de okuyalım: “İman sayesinde bir yabancı olarak vaat edilen ülkeye yerleşti.” Onun ve beraberinde olan ve iman aracılığı ile yaşayan kişilerin hakkında son olarak şu sözlerin yazıldığını okuyoruz: “Bu kişilerin hepsi imanlı olarak öldüler.” İbraniler 11: 8,9,13.

İMAN YOLU

İkinci olarak iman ilkesine dayanarak Tanrının çağrısına cevap veren İbrahim ve beraberinde olan kişiler “yabancılar ve göçmenler” haline geldiler. Kutsal Ruh Yeni Antlaşmada onlar ile ilgili olarak şu sözleri söyleyebiliyor:”Yeryüzünde yabancı ve konuk olduklarını açıkça kabul ettiler.” İbraniler 11:13. İbrahim’in öyküsünde yer alan bu konu önümüze çok çarpıcı bir şekilde gelir. İbrahim’in bir sure için yerleşmiş olduğu Harran’da onun orada “konut kurmuş” olduğunu okuruz. Ama ülkeye vardığı zaman “çadırlarda oturduğunu” okuruz; çünkü orada belirli bir konuta sahip değildir. Ayrıca onun “bir vatan aradığını da” okuruz. İbrahim bir yabancı ve konuk olarak bu dünyada yalnızca bir çadıra sahip idi. Başka bir dünyaya giden bir yolcu olarak bu dünyaya yerleşmiyor ama bu dünyadan yalnızca geçiyor idi.

İMAN PAYI

Üçüncü olarak, bu göçmenlik yolunda İbrahim’e destek olanın ne olduğunu öğreniyoruz. Bize söylenen şudur: “Rab İbrahim’e göründü ve ona, ‘bu ülkeyi senin tohumuna vereceğim’ dedi.” Şu iki noktayı aklımızda iyice tutmamız gerekir. İlki, “Rabbin İbrahim’e göründüğü” ile ilgili iki kez tekrar edilen ifade; ikincisi ise, vaat edilen ülkenin gelecekte sahip olacağı bir ülke olarak onun önüne konulması! İbrahim güzelliği içindeki Kral’ı görür ve önünde bulunan vatana çok uzaktan bakar. Yolculuğuna, kendisini çağırmış olan Tanrının yüceliğinin ışığında bir yabancı ve göçmen olarak devam eder. Ve gitmekte olan ülkenin bereketliliğini izler. Bu neden ile Yeni Antlaşmada şu sözleri okuruz:”İbrahim temelli kenti bekliyor idi” ve tekrar başka bir ayete bakalım: “İbrahim daha iiyisini yani göksel ülkeyi arzu ediyor idi.” İbraniler 11:10,16.

Bizler için de durum bundan farklı değildir. Yabancı ve göçmen bir kişinin karakterini taşıyabilmemiz için mutlaka Mesih’in kendisinin yüceliğinin önümüzde bulunması gerekir. Ve aynı zamanda gitmekte olduğumuz göksel yuvanın da bereketliliği konusunda bilgi sahibi olmalıyız. Mesih’in öğretişini ve yolculuğun sonunda önümüzde duran göksel yuvayı bilmemiz yeterli değildir ama elçi gibi bizlerin yüreğinin arzusu da şu olması gerekir: “O’nu (Mesih’i) tanımak istiyorum.” “Mesih İsa’nın beni kazanmak ile benim için öngördüğü ödülü kazanmak için koşuyorum.” Filipeliler 3:10,12.

Tanrının çağrısına cevap verir iken bu dünyanın dışında kalan bir konuma sahip olduğumuz zaman Rabbin kendisini kişisel olarak tanıma konusunda büyümek mümkün olacaktır. Çünkü Rabbimiz bize şöyle demiştir:” Kim buyruklarımı bilir ve yerine getirir ise işte beni seven odur ve beni seveni Babam da sevecektir. Ben de onu seveceğim ve kendimi ona göstereceğim.” Yuhanna 14:21.

İMAN KARŞILIĞI

Dördüncü olarak, Rab İbrahim’e göründükten sonra hemen şu sözleri okuruz:”İbrahim orada bir sunak yaptı.” Bu cümlenin tapınma ifade ettiği kesindir. Şimdi İbraniler’e mektuptan birkaç ayet okuyalım:”Öyle ise biz de O’nun uğradığı aşağılanmaya katlanarak ordugahtan dışarı çıkıp O’nun yanına gidelim. Çünkü burada kalıcı bir kentimiz yoktur. Biz gelecekteki kenti özlüyoruz.” “Bu neden ile İsa aracılığı ile Tanrıya sürekli övgü kurbanları, yani O’nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım” ve tapınanlar olalım. İbaniler 13:13-15.

İbrahim yalnızca uzak gelecekteki ülkenin yüceliği ile ilgili bir şeyin farkına varmak ile kalmadı ama aynı zamanda ona görünmüş Olan’ın yüceliği ile ilgili de bir ışık görmüş oldu. Ülkenin armağan edilmesi İbrahim’in teşekkür etmesine neden oldu ama ülkeyi armağan Eden’in kutsallığı İbrahim’i tapınan bir kişi haline getirdi. Bu, her durumda geçerlidir çünkü tapınma hayran olduğumuz Kişi’nin yüceliği ile dolu bir yüreğin dışa vuran davranış biçimidir.

İMANIN KAYNAĞI

Beşinci olarak, İbahim “Rabbin adını çağırdı.” Bu ifade Rabbe olan bağımlılıktan söz eden bir cümledir. İbrahim’in ihtiyaçları, göçmenlik yolculuğunun koşulları, karşısına çıkan her tür zorluk ve yürüdüğü yola giren her tür ayartma durumunda İbrahim her zaman mevcut olan bir kaynağa sahip idi. Rabbin adını çağırabilir idi!

Günlük yaşamın her tür zorluğu karşısında imanlı kişi kaynak olarak Rabbe sahiptir. Tufandan önceki mahvolma gününde Kayin gibi “Rabbin huzurundan atılanlar” var idi ama aynı zamanda “Rabbin adını çağırmaya başlayanlar” (Yaratılış 4:16,26) da vardı. Çünkü Malaki 3:10 ayetinde şunu okuruz: “Onlar Rabbin adını saydılar.” Kilisenin ilk günlerinde imanlılar “O’nun adını çağıran kişiler” olarak bilinirler idi. Elçilerin İşleri 9:21. Sıkıntıya düştükleri zaman Rabbe yönelip yakarırlar idi. Ve bu son günlerin güçlüklerinin ortasında hala böyle kişilerin olacağından eminiz:” Temiz yürek ile Rabbe yakaranlar!” 2.Timoteos 2:22.

İbrahim’in imanı ne kadar şaşırtıcı da olsa bize, onun bizim ile aynı tutkulara sahip bir kişi olduğu hatırlatılır; denenme olmaksızın hiç kimse iman yoluna giremez. Denenmeye izin verilmesinin iki nedeni vardır. Bir yandan kendi zayıflığımızı keşfetmemiz ve diğer yandan Tanrının lütfunun ve sadakatinin farkına varmamız!

İBRAHİM’İN İMANSIZLIĞI

İbrahim’in öyküsündeki deneme bir kıtlık şeklinde geldi. Bu ağır bir deneme idi çünkü “ülkedeki kıtlık çok şiddetli idi.” Yaratılış 12:10. Eğer RAB kıtlığa izin verir ise kıtlık zamanında Kendisine ait olan kişilerin ihtiyaçlarını da karşılayabileceği kesindir. Ancak yine de İbrahim buna rağmen ihtiyacının baskısı altında kalarak koşulların, kendi canı ve RAB arasına girmelerine izin verdi. RABBİ yardımına çağırmak yerine yalnızca mantık ya da sağduyunun sesine kulak verdi ve bir süre için iman yolundan çıktı ve “Mısır’a gitti.” İbrahim Tanrının onu destekleyip besleyeceğine güvenmek yerine yardım için dünyaya başvurdu.

İbrahim bu yanlış adımı attıktan sonra şunu anladı; hemen giderilmesi gereken ihtiyaçlarının karşılanmasına rağmen yanlış konumu nedeni ile ortaya çıkan yeni zorluklar ile karşılaştı. Mısır’ın tutkularını tatmin etmesi için kendisinin öldürüleceğinden korktu.

İbrahim artık Tanrının kendisini korumasını bekleyemeyeceği bir konum aldıktan sonra bu yeni zorluk ile başa çıkması için kendi kaynakları ile baş başa bırakıldı. Kendi başına bırakılan İbrahim dünyanın seviyesine iner ve bir yalan söyler. Bu davranışı ile karısının başını derde sokmak pahasına kendisini korumaya çalışmış olur.

Kendi yargısını taşıyan imansızlık insanı sürekli olarak yapmaktan kaçındığı kötülüğe iter. Bu konuda şu sözler söylenebilir:” İnsanoğulları yeryüzüne dağıtıldı ve böylece kentin yapımı durduruldu. Eğer dağıtılmamış olsalar idi kenti inşa edecekler idi. İbrahim (sanki Tanrı onu korumayacakmış gibi) firavuna karısının kız kardeşi olduğu yalanını söyledi ve bu yüzden firavun İbrahim’in karısını sarayına aldırdı. (J.N.D) Ve tekrar daha sonraki bir zamanda yine benzer koşullarda Elimelek kıtlık nedeni ile gelecek olan ölüm korkusu ile kaçmak için Tanrının ülkesinden ayrıldı ama bu davranışı sonucu karşılaştığı şey Moav ülkesinde onu bekleyen ölümden başka bir şey olmadı. (Rut 1:1-3)

İbrahim attığı bu yanlış adım sonucunda ihtiyacına kısa surely bir çözüm buldu hatta varlık bile elde etti ama ödediği bedel büyük oldu! Çünkü Mısır’da çadır kuramaz, sunak yapamaz ve RABBİN adını çağıramaz idi.

İBRAHİM’İN TANRISININ SADAKATİ

Ama yine de yaptıkları tüm hatalara rağmen Tanrı Kendisine ait olan halkına sadık kalır. Tanrının armağanları ve çağrısı geri alınmaz. Tanrı, halkı zor durumda kaldığı zaman, halkından vazgeçmez. O’nun yöneten yolları nedeni ile akılsızlığımızın sıkıntılarını çeksek bile Tanrı bizim adımıza ve bizden yana hareket eder. Böylece Tanrı hata yapan hizmetkarı İbrahim’in yanına geldi ve onun adına davrandı. Bu neden ile şu sözleri okuruz:” Rab, Avram’ın karısı Saray yüzünden firavun ile ev halkının başına korkunç felaketler getirdi.” Yaratılış 12:17.

Sonuç olarak, aldatma ortaya çıktığı zaman İbrahim dünyadan kovulur çünkü firavun ona şöyle der: “İşte karın! Al karını ve git!” Ve “firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram ile karısını sahip oldukları her şey ile birlikte gönderdiler.” Yaratılış 12:20.

Ne yazık ki bu olayda gördüğümüz şudur: Dünya Tanrının halkını, Tanrı için yaptıkları sadık tanıklık nedeni ile değil ama utanç verici davranışları nedeni ile gönderiyor!

Böylece Tanrının iyiliği sayesinde O’nun zavallı hizmetkarı sahte bir konumdan özgür kılınır ama firavunun onu azarlamasından ve utanç duymaktan kurtulamaz.

Rab İsa, yalnızca sen saf sevincin sonsuz kaynağısın!
Ah! Gel ve bu özlem dolu yüreğimi doldur, zihnimde benim değil Senin düşüncelerin olsun.
Gözlerimi Sana dikmeyi bana öğret, çünkü beni Senden başka hiç kimse tatmin edemez.

Senin sevginin tadını almış olan yüreğimi bu dünyanın sevinçleri asla dolduramaz.
Rabbim, ben Senin ile birlikte yukarda egemenlik sürünceye kadar aradığım bir pay asla olmayacaktır.
Senin ile yüz yüze geldiğim zaman Senin lütfunu tam olarak bileceğim.

Sen, yücelerdeki parlak tahtından bakıp benim düşüşümü ve mahvoluşumu gördüğün zaman
Uğruma ölmek için yeryüzüne geldin, öyle ki o tahtını ben de senin ile birlikte paylaşabileyim.
Beni sonsuz bir sevgi ile sevdin; benim tüm umutlarım ve sevinçlerimin hepsi yukardadır.

Ah, bu dünya bana ne verebilir ki?
Ben, Tanrının Kendi sevincini paylaşmaya çağrıldım;
Dünyanın karşısında ölmüş olarak Sen’de yaşıyorum;
Yeryüzünün değerleri benim için hiç de çekici değil, çünkü
“Her şey” benimdir ve ben de Seninim!

Sen beni yuvaya götürmek için gelene kadar, benim tek isteğim bu olsun Rab!
Senin sadık sözüne sımsıkı yapışıyorum ve
Benlik, günah ve dünya karşısında Sen’de zaferliyim.
Seni her gün daha iyi ve daha çok tanımak ve
Senin benzeyişine dönüştürülmek istiyorum.