Yasa’nın Tekrarı 31

Greek Inscription on stone in Turkey

Musa’nın yüreği topluluk için hala derin bir şefkat ve sevecen bir gayret ile titremektedir. Öyle görünüyor ki Musa bu gayretli öğütlerini halkın kulaklarına duyurmaktan asla bezmeyecek idi. Musa halkın ihtiyaçlarını kendi yüreğinde hissediyor idi ve onları bekleyen tehlikeyi önceden görüyor idi. Musa gerçek ve sadık bir çoban gibi engin ve sevecen yüreğinin tüm derinliği ve yumuşak şefkati ile onları başlarına gelecek olaylar için hazırlamayı istiyor idi. Hiç kimse Musa’nın garip ve ciddi bir ton taşıyan son sözlerinden çarpıcı bir şekilde etkilenmeden onları okuyamaz. Bu sözler bize Pavlus’un Efes’teki ileri gelenlere söylediği dokunaklı veda sözlerini anımsatırlar. Musa ve Pavlus adlı bu çok sevilen ve onurlu hizmetkarın her ikisinin de konumlarının ciddiyetini ve hitap ettikleri o kişilerin konumlarının önemini çok canlı bir şekilde fark ettiler. İlgilerinin sıra dışı çekimindeki tehlikeyi hissettiler ve yürek ve vicdan ile ilgili en sadık davranışa duyulan acil ihtiyacı gördüler. Bu nedenle öğüt verir iken bu ağır ciddiyeti ön planda tuttular. Bu yaşadığımız dünya gibi bir dünyada Tanrı halkının konumuna ve yazgısına gerçekten giren kişilerin ciddi olmaları gerekir. Bu değerlerin gerçek anlamı, onların tanrısal huzurda gereken şekilde kavranmaları karakteri kutsal bir çekim ile donatır ve tanıklığa özel bir içtenlik ve güç sağlar.

“Musa İsraillilere şöyle dedi: ‘Yüz yirmi yaşındayım. Bundan böyle size önderlik edemem. Üstelik Rab bana, ’Şeria ırmağının karşı yakasına geçmeyeceksin’ dedi.” Yasanın Tekrarı 31:1,2. Yaşı hakkındaki iması ne kadar dokunaklı ve Tanrının kendisi ile olan kişisel ve ciddi yönetimsel davranışı hakkındaki taze ve nihai referansı ne kadar etkileyici! Her ikisi ile ilgili doğrudan ve görünen objenin halkın yürek ve vicdanlarına başvurmaları için onları etkilemesi gerekiyor idi – Tanrının sevgili ve onurlu hizmetkarı onları sade itaat konusunda harekete geçirmeyi ve güçlendirmeyi arzu etti. Eğer Musa ak düşmüş saçlarına işaret ediyor ya da ona karşı uygulanan kutsal disiplini belirtiyor ise bunun amacı kesinlikle onları kendi amacına, kendi koşullarına ya da kendi duygularına çekmek değil idi, bunlara işaret etmesinin nedeni yalnızca olası her araç tarafından onların manevi varlıklarının en derin kaynaklarına dokunmak idi.

“Tanrınız Rab önünüzden geçecek. Bu ulusları önünüzden yok edecek. Ülkelerini mülk edineceksiniz. Rabbin sözü uyarınca Yeşu size önderlik edecek. Rab Amorluların kralı Sihon’u ve Og’u yok edip ülkelerine yaptığının aynısını bu uluslara da yapacak. Rab onları size teslim edecek. Onlara size verdiğim buyruklar uyarınca davranmalısınız.” Yasanın Tekrarı 31 3-5. Kendisi ile ilgili tek bir şikayette bulunmadı; kendisinin yerini alacak olan kişi ile ilgili ne bir kıskançlık ne de bir imrenme belirtisi gösterdi; bu tür yaklaşımların hiç birinde bulunmadı. Bencilce hiç bir düşünce aklından geçmedi; tek düşüncesi halkın yüreğini teşvik etmek idi ve topluluğun itaat yolunda sağlam ve kararlı adımlar ile yürümesini istiyor idi ve artık bu itaat yolu şimdi ve her zaman zafer yolu, bereket yolu ve esenlik yolu olacak idi.

“Güçlü ve yürekli olun! Onlardan korkmayın ve yılmayın! Çünkü sizin ile birlikte giden Tanrınız Rabdir. O sizi terk etmeyecek ve sizi yüzüstü bırakmayacaktır.” Yasanın Tekrarı 31: 6. Sevgili imanlı okuyucu, bu sözler ne kadar da değerli ve cana destek veren sözler! Yüreği cesaret kırıcı her tür etkinin üstüne yükseltecek üstünlükte olan ve hesaplanarak söylenmiş sözler! Rabbimizin her an bizim ile beraber olan varlığına dair sahip olduğumuz bilinç ve geçmişte bize nasıl lütufkar yollar ile davrandığını hatırlamak ileri doğru hareket etmek için gerekli olan gücün gerçek sırrını her zaman kanıtlar. Halka kral Sihon ve kral Og’u yenilgiye uğratma gücünü veren aynı kudretli el, Kenan ülkesinin tüm krallarına boyun eğdirebilir idi. Ne Amorlular ne Kenanlılar ne de başka herhangi bir ulus Yehova önünde hiçbir şansa sahip olamazdı! “Ey Tanrı, kulaklarımız ile duyduk ve atalarımız anlattı bize. Neler yaptığını onların gününde, eski günlerde. Elin ile ulusları kovdun ama atalarımıza yer verdin; halkları kırdın ama atalarımızın yayılmasını sağladın.” Mezmur 44: 1,2. Yalnızca bir düşünün! Tanrı kendi eli ile ulusların halkını kovuyor! Sağduyusuz bir hassasiyetin tüm iddialarına ve itirazlarına verilecek olan ne güçlü bir yanıt! Tanrının yönetimine özgü yollar ile ilgili olarak bazı kişiler ne kadar sığ ve hatalı düşüncelere sahiptirler! O’nun karakteri ve eylemleri ile ilgili düşünceleri hakkındaki fikirleri nasıl da sefil bir şekilde tek yanlıdır! Tanrıyı, insan yargısı ve duygusunu standart alarak ölçme girişiminde bulunmak kadar saçma başka hiç bir şey olamaz! Musa, yukarda alıntı olarak verdiğimiz harika öğütleri ile İsrail topluluğuna hitap ettiği zaman bu tür duygusallıklar ile ilgili en ufak bir sempatiye sahip olmadığı aşikardır. Musa, Tanrının yönetiminin kesinliği ve ciddiyeti ile ilgili bir şeyler biliyor idi; Tanrı savaş gününde kendisi için bir kalkan ve her zahmet ve ihtiyaç saatinde bir sığınak ve bir kaynak idi.

Şimdi Musa’nın kendisini izleyecek olan kişi hakkında söylediği teşvik edici sözlere kulak verelim.

“Sonra Musa Yeşu’yu çağırıp tüm İsraillilerin gözü önünde ona şöyle dedi: ‘Güçlü ve yürekli ol! Çünkü Rabbin, atalarına ant içerek söz verdiği ülkeye bu halk ile birlikte sen gideceksin. Ülkeyi miras olarak onlara sen vereceksin. Rabbin kendisi sana öncülük edecek ve senin ile birlikte olacak. Seni terk etmeyecek ve seni yüz üstü bırakmayacak. Korkma ve yılma!’” Yasanın Tekrarı 31: 7,8.

Yeşu’nun kendisi için özel bir söze ihtiyacı vardı çünkü kendisine topluluk içinde çok üstün ve farklı bir konum verilmiş ve özel bir görev için çağrılmış idi. Ama ona söylenen değerli Tanrı sözü gerçeği topluluğun tamamı için geçerli olan bir söz idi. Yeşu’ya Tanrının varlığının ve gücünün onun ile birlikte olduğuna dair garanti verildi. Bu her birey ve herkes için yeterli idi çünkü Yeşu topluluğun en önde gelen üyesi idi. Evet, değerli okuyucu, kim olur isen ol ve hareket alanın ne olur ise olsun bu sözler senin için de yeterlidirler. Önümüzde bulunan zorluk ve tehlikeler ne olur ise olsun Tanrımızın yanımızda olması hepimiz için yeterlidir. Eğer yalnızca Rabbimizin bizim ile birlikte olduğuna dair duyguya sahip isek ve içinde bulunduğumuz hizmet için O’nun sözünün yetkisinin egemenliğinden emin isek on binlerce zorluğa ve düşman etkilerine rağmen sevinçli bir güven ile yolumuza devam edebiliriz.

“Musa bu yasayı yazıp Rabbin antlaşma sandığını taşıyan Levili kahinlere ve bütün İsrail ileri gelenlerine verdi. Sonra onlara şöyle buyurdu: ‘ her yedi yılın sonunda, borçları bağışlama yılında ve çardak bayramında bütün İsrailliler Tanrınız Rabbin önünde bulunmak için seçeceği yere geldiği zaman bu yasayı onlara okuyacaksınız. Halkı – erkekleri, kadınları, çocukları ve kentlerinizde yaşayan yabancıları – toplayın. Öyle ki herkes duyup öğrensin ve Tanrınız Rabden korksun. Bu yasanın tüm sözlerine uymaya dikkat etsin. Yasayı bilmeyen çocuklar da duysunlar, mülk edinmek için Şeria ırmağından geçip gideceğiniz ülkede yaşadığınız sürece Tanrınız Rabden korkmayı öğrensinler.” Yasanın Tekrarı 31: 9-13.

Bir önceki bölümde yer alan iki şey bizim özel dikkatimizi talep eder. Birincisi, Yehova’nın halkının O’nun sözünü işitmesi ile ilgili amacı hakkında var olan ve çok ciddi öneme sahip gerçek. “Tüm İsrail” -– “erkekler, kadınlar ve çocuklar”- ve İsrail kentlerinde yaşayan yabancılar, Tanrının yasa kitabının okunmasını işitmek için kendilerine bir araya toplanmaları buyrulmuş idi, öyle ki hepsi O’nun kutsal isteğini ve kendi görevlerinin ne olduğunu öğrenebilsinler. En gencinden en yaşlısına kadar topluluğun her üyesi Yehova’nın açıklanan isteği ile doğrudan kişisel bir iletişim içine getirilmeli idiler, öyle ki her biri kendi ciddi sorumluluğunun ne olduğunu bilebilsin.

Ve ikinci olarak Tanrının sözüne kulak vermek için çocukların da Rabbin önünde toplanmaları gerektiği gerçeğini görmekteyiz. Bu her iki gerçek de Tanrının kilisesinin tüm üyeleri için çok ciddi bir bilgi ile doludurlar. Bu iki nokta hakkında başarısızlık durumları da ne yazık ki söz konusudur. Bizler kutsal yazıların sade bir şekilde okunması için maalesef bir araya gelmeyi ihmal ederiz. Tanrının sözünde sanki bizi bir araya getirecek güçte bir çekicilik yokmuş gibi görünür. Diğer konular için çok sağlıksız bir açlık duyulmaktadır. İnsani konuşmalar, müzik, şu ya da bu tür dini heyecanlar insanları bir araya getirmek için gerekli gibi görünürler; Tanrının değerli sözünden başka herhangi bir şey ya da her şey.

Belki, bu konu ile ilgili olarak insanların Tanrının sözüne evlerinde sahip oldukları söylenebilir; ancak bu durum şimdi İsrail ile olan durumdan oldukça farklıdır. Kutsal yazıları herkes evde okuyabilir ve şimdi onları bir araya toplanarak okumak için aynı gereklilik mevcut değildir. Böyle bir gerekçe gerçek testine bir an için bile dayanamaz. Eğer Tanrının sözü kişisel olarak ve aile içinde seviliyor, değer veriliyor ve okunuyor ise o zaman Tanrı sözünün toplulukta da sevileceğinden, değer verileceğinden ve okunacağından emin olarak huzurlu olabiliriz. Kutsal yazıların çeşmesi etrafında toplanmaktan, ondan içmekten, mutlu bir paydaşlıktan, ortak tazelenmemiz ve bereket almamız için diri sudan içmekten keyif almak için bir araya gelmemiz gerekir.

Ama bu böyle olmamaktadır. Tanrının sözü ne kişisel ne de topluluk içinde sevilmez ve çalışılmaz. İnsanlar saçma sapan kitaplar okurlar, bir araya gelerek müzik dinlerler, törensel hizmetler ve etkileyici toplantılar için bir araya gelmeyi gayret ile isterler. Binlerce kişi konser dinlemek için kuyruklarda bekler ve bilet parası öderler. Ama ne kadar azı kutsal yazıların okunduğu bir toplantı ile ilgilenir! Bunlar gerçeklerdir ve gerçekler güçlü iddialardır. Onların üstesinden gelemeyiz. Dini heyecana duyulan susuzluk artmaktadır ve kutsal yazıların sakince okunmasına duyulan isteksizlik çoğalmaktadır ve imanlı toplantılarında ruhsal uygulamalar beklentisi ortaya çıkmaktadır. Bunu inkar etmenin kesinlikle bir yararı yoktur. Bu gerçeklere gözlerimizi kapatamayız. Onların kanıtı çevremizi kuşatmış durumdadır.

Tanrıya şükürler olsun ki orada burada az sayıda da olsa Tanrının sözünü gerçekten seven ve onun değerli gerçeklerinin çalışılması için kutsal paydaşlık içinde toplanmaktan zevk alan kişiler hala vardır. Tanrı bu tür kişilerin sayısını arttırsın ve onları bol bol bereketlesin! Yolculuk günleri sona erene kadar payımızın onlar ile birlikte olmasını diliyorum. Her yerde dikkat çekmeyen ve az sayıda bir bakiye vardır ama onlar Mesih’i severler ve O’nun sözüne yapışırlar ve en çok zevk aldıkları şey bir araya gelmek, O’nu düşünmek, O’ndan konuşmak ve O’nun için şarkılar söylemektir. Tanrı bu kişileri bereketlesin ve korusun! Ve değerli işini bu kişilerin canlarında derinleştirsin ve onları Kendisine ve bir birlerine daha sıkı şekilde bağlasın ve böylece onların yüreklerini “parlak sabah Yıldızı” nın görünümüne sevgi ile hazırlasın!

Şimdi kısa birkaç an için bölümümüzün son ayetlerine geri dönmemiz gerekiyor; bu ayetlerde Yehova sevdiği ve onurlandırdığı hizmetkarına Kendi ölümü ve İsrail’i bekleyen karanlık ve hüzünlü gelecek hakkında konuşur.

“Rab Musa’ya, ölümüne az kaldı. Yeşu’yu çağır. Ona buyruklarımı bildirmem için buluşma çadırında hazır olun’ dedi. Böylece Musa ile Yeşu gidip buluşma çadırında beklediler. Sonra Rab çadırda bulut sütununun içinde göründü ve bulut çadırın kapısı üzerinde durdu. Rab Musa’ya şöyle seslendi: ‘Yakında ölüp atalarına kavuşacaksın. Bu halk da gideceği ülkenin ülkenin ilahlarına bağlanıp bana hainlik edecek. Beni bırakacak ve kendileri ile yaptığım antlaşmayı bozacaklar. O gün onlara öfkeleneceğim ve onları terk edeceğim. Yüzümü onlardan çevireceğim. Başkalarına yem olacaklar. Başlarınsa sayısız kötülükler ve sıkıntılar gelecek. O gün, ‘Tanrımız bizim ile olmadığı için başımıza bu kötülükler geldi’ diyecekler. Başka ilahlara yönelmek ile yaptıkları kötülük yüzünden o gün kesinlikle onlardan yüzümü çevireceğim.” Yasanın Tekrarı 31: 14-18.

“Başka ilahların ardınca koşanların derdi artacak.” Mezmur 16:4. Mesih’in Ruhu on altıncı mezmurda böyle diyor. İsrail bu sözlerin ciddi gerçeğini kanıtlamıştır, kanıtlamaktadır ve daha dolu bir şekilde de kanıtlayacaktır. İsrail’in geçmişteki öyküsü, şimdiki durumu ve sıkıntısı ve tüm bunların ötesinde olan ve “çağların sonunda geçmeleri gereken büyük sıkıntı zamanı” – tüm bunlar şu gerçeği onaylar ve resmederler: sıkıntıların çoğalmasının tek ve kesin nedeni Rabden dönmek ve herhangi başka bir yaratığı kaynak olarak görmektir. İbrahim’in tohumunun harika öyküsünden toplamamız gereken pek çok ve çeşitli uygulamalı derslerden biri de budur. Diliyorum ki bu dersi etkin bir şekilde öğrenebilelim. Yüreğimizin amacı olarak Rabbe sımsıkı yapışalım ve kutsal bir kararlılık ile diğer başka her şeye sırtımızı çevirelim! Bu konudaki kesin kanaatimizin şu olduğunu hissediyoruz: gerçek mutluluğun ve esenliğin tek yolu tek kaynağımızın Rab olduğunu bilmemizdir. Bu mutluluk ve esenliğin her zaman bizim olmasını diliyorum!

“Şimdi kendiniz için şu ezgiyi yazın ve İsraillilere öğretin. Onu okusunlar öyle ki bu ezgi İsraillilere karşı benim tanığım olsun. Onları atalarına ant içerek söz verdiğim süt ve bal akan ülkeye getirdiğim zaman yiyip doyacaklar ve semirince başka ilahlara yönelip onlara tapacaklar. Beni tepecek ve anlaşmamı bozacaklar. Başlarına sayısız kötülük ve sıkıntılar geldiği zaman bu ezgi onlara karşı tanıklık edecek. Çünkü çocukları bu ezgiyi unutmayacak. Ant içerek söz verdiğim ülkeye onları getirmeden önce neler tasarladıklarını biliyorum.” Yasanın Tekrarı 31: 19-21.

Tüm bunlar ne kadar derin ve ciddiyet taşıyan konular! İsrail tüm ulusların önünde Yehova için bir tanık olmak yerine Musa’nın ezgisi İsrail çocuklarına karşı Yehova için bir tanık olmak zorunda idi. Onlar Tanrının tanıkları olmaya çağrıldılar; O’nun adını ilan etmekten ve onları getirdiği ülkede O’nun sadakatini ve egemen merhametini överek ortaya koymaktan sorumlu idiler. Ama ah, ne yazık! Utanç veren bir şekilde ve tam olarak başarısız oldular ve bu yüzden çok üzücü ve çok alçaltıcı başarısızlık nedeni ile bir ezgi yazılması gerekti; bu ezgi öncelikle en görkemli şekilde Tanrının yüceliğini ortaya koymalı idi ve ikinci olarak İsrail’in tarihinin her aşamasında halkın başarısızlığını ve sadakatsizliğinin bir kaydı olarak var olmalı idi.

“O gün Musa bu ezgiyi yazıp İsraillilere öğretti. Rab Nun oğlu Yeşu’ya şu buyruğu verdi: ‘Güçlü ve yürekli ol! Çünkü İsraillileri ant içerek söz verdiğim ülkeye sen götüreceksin ve ben senin ile birlikte olacağım.” Yasanın Tekrarı 31: 22,23. Yeşu halkın önceden bildirilen sadakatsizliği nedeni ile cesaretini kırmamalı ya da umutsuz olmamalı idi. Tanrıya yücelik vererek imanda güçlü olmalı idi. Yehova’nın sözüne güvenerek ve O’nun kudretli koluna dayanarak sevinçli bir güvenlik duygusu içinde İsrail’in antlaşma Tanrısına inanarak düşmanları karşısında asla dehşete düşmeyerek ileri doğru hareket etmeli idi; İbrahim’in tohumu itaat etme konusunda başarısız olsa da ve bunun bir sonucu olarak üzerine yargı getirse de İbrahim’in Tanrısı vaadini yerine getirecek ve seçmiş olduğu halkını sonsuza kadar kalıcı ve nihai bir yenileme ve bereket ile destekleyecek ve koruyacak idi.

Tüm bunlar Musa’nın şarkısında sıra dışı bir canlılık ve güç ile görünür. Ve Yeşu bu ezgiye iman ile hizmet etmeye çağrıldı. Musa gözlerini İsrail’in yollarına değil ama İbrahim ile yapılmış olan tanrısal antlaşmanın sonsuz sabitliğine dikti. İsrail’i Şeria ırmağından geçirecek ve onu Tanrının amacına uygun olarak tasarlanmış olan mirasına yerleştirecek olan kişi Yeşu idi. Eğer Yeşu zihnini İsrail ile meşgul etmiş olsa idi o zaman kılıcını kınına sokması ve umutsuzluk içinde savaşmaya son vermiş olması gerekecek idi. Ama hayır, o kendisini Tanrısı Rab ile teşvik etti ve görünmeyeni gören bir imanın enerjisi ile hizmet etti.

Değerli, canı besleyen ve destekleyen, Tanrıyı onurlandıran iman! Yaşam çizgisi ya da eylem alanı ne olur ise olsun okuyucu canının en dip derinliklerinde bu tanrısal ilkenin manevi gücünü bulsun diye dua ediyorum. Tanrının her sevgili çocuğu ve Mesih’in her sadık hizmetkarının bunu bilmesini diliyorum! Geçmekte olduğumuz bizi çevreleyen sahnedeki zorluaşma sandığının yanına kk, engel ve düşmanca etkiler ile savaşmamız ve önümüzdeki yolu sevinç ile bitirmemiz için bizi muktedir kılacak olan tek şey bu iman ilkesidir!

“Musa yasanın sözlerini eksiksiz olarak kitaba yazmayı bitirdiği zaman Rabbin antlaşma sandığını taşıyan Levililere şu buyruğu verdi: ‘Bu yasa kitabını alın ve Tanrınız Rabbin antlaşma sandığının yanına koyun. Orada size karşı bir tanık olarak kalsın. Çünkü sizin başkaldıran ve dik başlı kişiler olduğunuzu biliyorum. Bu gün ben sağ iken, aranızda iken bile Rabbe karşı geliyorsunuz; ölümümden sonra daha ne kadar çok baş kaldıracaksınız. Oymaklarınızın tüm ileri gelenlerini ve görevlilerinizi bana getirin. Bu sözleri onlara duyuracağım. Yeri göğü onlara karşı tanık tutacağım. Ölümümden sonra büsbütün yozlaşacağınızı ve size buyurduğum yoldan sapacağınızı biliyorum. Son günlerde kötülükler ile karşılaşacaksınız. Çünkü Rabbin gözünde kötü olanı yapacak ve yaptıklarınız ile O’nu öfkelendireceksiniz.” Yasanın Tekrarı 31: 24-29.

Burada bize ne kadar güçlü bir şekilde Pavlus’un Efes’teki ileri gelenlere hitaben yaptığı veda konuşması hatırlatılır. “Ben gittikten sonra sürüyü esirgemeyen yırtıcı kurtların aranıza gireceğini biliyorum. Hatta öğrencileri kendi peşlerinden sürüklemek için sizin aranızdan da sapık sözler söyleyen kişiler çıkacak. Bunun için uyanık durun. Üç yıl boyunca aralıksız gece gündüz demeden göz yaşı dökerek her birinizi nasıl uyardığımı hatırlayın. Şimdi sizi Tanrıya ve O’nun lütfunu bildiren söze emanet ediyorum. Bu söz sizi ruhça geliştirecek ve kutsal kılınmış olan bütün insanlar arasında mirasa kavuşturacak güçtedir.” Elçilerin İşleri 20: 29-32.

İnsan her zaman ve her yerde aynıdır! İnsan tarihi en başından sonuna kadar lekelenmiş bir tarihtir. Ama ah, Tanrının her zaman aynı olduğunu ve O’nun sözünün göklerde sonsuza kadar sabit kılındığını bilmek ve hatırlamak yüreğe ne kadar büyük bir rahatlama ve teselli sağlar. Tanrının yasa kitabı antlaşma sandığının içinde idi ve orada halkın üzücü tüm günah ve akılsızlığına rağmen orada korunmakta idi. İnsan başarısızlığı karşısında ve insanın eline teslim edilmiş olan her şeyin bir enkaz ve harabe haline getirildiği gerçeği önünde yürek her zaman bu güvence ile tatlı bir huzur bulur. “Tanrımız Rabbin sözü sonsuza kadar kalıcıdır.” Ve bu söz insana ve onun yollarına karşı gerçek ve ciddi bir tanıklığa sahip olduğu için aynı zamanda yüreğe şu çok sakinleştirici ve güven verici huzuru da taşır: Tanrı, insan günahının ve akılsızlığının çok ötesindedir, O’nun kaynakları mutlak bir şekilde tükenmezdir. Ve O’nun yüceliği her yerde parlayacak ve her yeri dolduracaktır. Tüm bu lütuf ve derin teselli için Rabbe övgüler olsun!